“Para politikasından evlilik yardımına...”
Anladığım kadarıyla Aralık ayındaki zamansız faiz düşüşü ve ardından PPK toplantılarının 8'e düşürülmesi, yılsonunda politika faizlerinin %30'a düşürülmesini hedefleyen bir politikanın ürünü. Demek ki ekonomi yönetimi değişim rüzgârlarının kendilerinden başlayacağını düşünerek zaten yanlış olan reçeteyi kendi elleriyle gevşetme kararı almışlar. Tabii 8 toplantıda da faiz düşürmeyi hedeflediklerini iddia etmek güç. Ancak toplamda 15 puanlık bir düşüş için ellerinden geleni yapacaklar.
Diğer taraftan Bakan Şimşek'in "konut kiralarının düşmesi için konut arzı artmalı" tezi ne kadar hatalı olsa da, artık eski reçetenin rafa kalktığını bize gösteriyor. Yılın ikinci yarısından itibaren ehven faiz ile konut üretiminin coştuğu bir sürece hazırlıklı olmalı. Ancak tüm bunların olabilmesi için böyle bir yaklaşıma ayak direyenlerin elenmesi, diğer taraftan TÜİK'in enflasyon rakamlarını hedefe göre uyarlaması gerekecek.
Tüm bunlar döviz kurlarının bir anda sıçraması sonucunu yaratabilir. Dolayısıyla Merkez Bankası'ndan döviz alım-satımları ve rezerv kullanımı konusunda bir önceki ekonomi yönetimi gibi radikal işler beklemek lazım. Özetle, faizler düşerken kurların tutulması için çaba göstermeye devam edilecek. Tabii bu planın tutup tutmayacağı Trump'ın göreve başlaması ile anlaşılacak. Türkiye'nin kendi yağında kavrulmak yerine yüksek döviz getirisi vaat ederek ekonomiyi çevirmeye çalıştığı dönem daha fazla uzarsa birçok komplikasyon daha ortaya çıkacak.
Sanıyorum bu sebeple Ekonomi Yönetimi tarafından şu ana kadar yapılanlar yeterli bulundu, siyaset ile de uzlaşıldı. Para aktarım mekanizmaları gevşetilecek ancak bunun startının Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından verilmesi gerekiyor. Sanıyorum bugünden itibaren iç siyasette "büyüme-istihdam-üretim-kaynak" vs. gibi sözleri daha fazla duyacağız.
Gelelim Aile yardımlarına. Türkiye'nin giderek yaşlandığı bir gerçek. Eğer aile başına 3 çocuk ortalamasını yakalayamaz ise akıbeti AB ülkeleri gibi olacak. Suriye'den ithal edilen yeni vatandaşlarla bile ortalamayı tutturmak mümkün değil. Ancak, yeni desteklerle de yuva kurup çocuk yapmak kolay olmayacak.
Geçen yıl yapılan bir araştırma evlenip çocuk sahibi olacak bir karı kocanın aylık en az 100 bin TL haneye para sokması gerektiğini ortaya koydu. Şöyle bir hesaplar isek, İstanbul Kadıköy ilçesinde kiralar artık ortalama 45 bin TL'ye ulaştı. Avrupa tarafında ise 35 bin TL'den başlayan kiralar var. En basit haliyle gıda, giyim ve ulaştırma eklenince zaten bu ücretle bile yaşamak imkânsız hale geliyor. Diğer metropollerde durumun farklı olmadığını takip ediyoruz.
Bu sebeple doğacak olan ilk çocuğa verilecek aylık 5 bin TL de aynı şekilde destek olmaktan uzak gözüküyor. İkinci çocuk için verilen aylık 1500 TL’yi konuşmuyorum bile. "Akmasa damlar" diye düşünenler vardır belki. Haklılar ancak hayat pahalılığı hızlı bir şekilde gelirleri eziyor.
Kabul etmek lazım ki, bunlar asgari ücret seviyesinde para kazanan kişilere verilen doğrudan gelir desteği gibi algılanmalı. Yine de nüfus hızla yaşlanırken yapılan bu müdahalenin etkili olacağını pek düşünmüyorum. Ancak bazı gelir seviyelerinde bulunan kişilerin birden fazla çocuk sahibi olmaları durumunda, önce seyyanen 150 bin TL ve sonra da eğer 3 çocuk yaparlar ise aylık olarak 8 bin TL ek gelir almaları anlamına geliyor. Tabii, çocuk sayısı arttıkça masrafın büyüdüğü unutulmamalı.
Neresinden bakılırsa bakılsın, gençlerin evlenmeye soğuk bakmalarını, TÜİK verilerine göre 17 milyon civarında vatandaşımızın yalnız yaşamasının arkasındaki gerçeği, sadece iktisadi nedenlere bağlayan ve bu durumu yeterli olup olmadığı tartışmalı bir destek paketiyle çözmeyi amaçlayan hamlenin arzu edilen sonucu vermeyeceğini söyleyebiliriz. Transfer harcamalarının milli gelire olan payında oldukça geride olan Türkiye'nin, KKM ödemeleri bu hesaba ekleyerek sıralamada yukarı çıkması tam bir "post-truth" hareket idi. En azından şimdi bu destek daha gerçekçi oldu.
İşin gerçeği şu ki, Türkiye'de gençlerin gıdaya ulaşımında ciddi zorluklar çekiliyor. Dünyada üçüncü sıradayız. Asgari ücretin içinde gıdanın payı % 60'a ulaşmış durumda. Ayrıca 18-25 yaş arası gençlerin okul ya da iş açısından herhangi bir aktiviteye katılmaması bakımından dünya birincisi olma yolundayız. Sorun aile kurmak kadar, doğacak çocuklara bir gelecek yaratmak. Her meselede olduğu gibi, sebepler ile değil sonuçlarla uğraşmayı sevdiğimiz için, "aile kurma" konusuna da bu şekilde yaklaştığımız açık.
Hem ekonomiye hem de ekonomik meselelere yaklaşımda elle tutulur, sağlam bir revizyon yapılması gerektiği ortada.