Para politikasında son dönemeç
Eylül ayı, ekonomi politikasına yön veren en önemli aylar arasında yer alıyor.
Küresel ekonomide, Avrupa Merkez Bankası ve Fed tarafından faiz artışında tamam mı devam mı sinyalleri Eylül ayında netleşecek. ECB kararı bu hafta açıklandı, Fed kararı da önümüzdeki hafta gelecek. Bu kuruluşların faiz kararları; küresel sermayenin yönünü, ekonomik büyümeyi ve ticaretin gidişatını belirleyen en önemli etkenler arasında yer alıyor.
Yurt içine bakacak olursak eylül ayı hem Orta Vadeli Program’ın (OVP) açıklandığı hem de Merkez Bankası’nın para politikası sıkılaşma sürecinin netleşeceği bir ay olarak öne çıkıyor.
Orta Vadeli Programda ekonomik hedeflere ilişkin sürpriz bir karar çıkmadı. Hükümetin enflasyon hedefleri Merkez Bankası Enflasyon Raporu’yla uyumlu bir patikada açıklandı. Büyüme hedefleri ise, reel faiz oranlarının artmasının beklendiği bir dönem için, oldukça iddialıydı. Buradan OVP’nin temel varsayımının yurt dışından yüksek sermeye sağlamak olduğunu görüyoruz. Kamu maliyesinde bütçe açığının 2023 yılında bozulacağı iletildi. İzleyen yıllarda ise bütçenin hızla iyileşmesi hedeflendi. Bütçedeki iyileşmenin de ekonomik büyüme hedefleri gibi iddialı olduğunu söyleyebiliriz. Zira ekonominin iç talep kaynaklı düşük viteste büyümesi ve seçim süreciyle beraber harcamalarda ek artışlar yapılması, bütçedeki bozulmayı 2024-25 yıllarına da taşıyabilir. Bütçedeki bozulma da borç yükü ve finansal risk göstergelerine yansıyacaktır.
Önümüzdeki hafta Merkez Bankası’nın alacağı karar ise enflasyon beklentileri ve finansal istikrarı şekillendirecek en önemli karar olacaktır. Hatırlayacak olursak, Merkez Bankası’nın Haziran ve Temmuz aylarındaki faiz kararları piyasa beklentilerinin altında kalmıştı. Bankanın politika faiz kararı ve rezerv politikalarının da etkisiyle kurda yüksek değer kaybı yaşanmıştı. Yine bu aylarda yapılan yüksek ücret ve dolaylı vergi artışları da enflasyon ve beklentilerde zıplamaya yol açmıştı.
Merkez Bankası Ağustos ayında yüksek faiz artışı yapmış olmasına rağmen negatif faiz marjını kapatamamıştı. Ağustos ayında %25’e çıkarılan politika faiz oranına karşın bu ayda gerçekleşen enflasyon %59, yılsonu için beklenen enflasyon oranı da %62 civarındaydı. Bu da geriden gelen para politikasının kur-enflasyon-faiz sarmalı üzerindeki etkisine işaret ediyor.
Merkez Bankası’nın, bankacılık ve piyasa düzenlemelerine ağırlık verdiğini görüyoruz. Ağustos ayı para politikası kurulu kararından sonra Bankanın, piyasa faizlerini politika faiz oranının üzerine itmeyi ve yabancı paradan TL’ye geçişi hızlandırmayı hedefleyen ek düzenlemeler yaptığını görüyoruz. Bu amaçla yapılan en önemli düzenlemeler arasında KKM’ye yönelik getirilen zorunlu karşılık düzenlemesi yer alıyor.
Ekonomi literatürü, enflasyonla mücadele de en önemli aracın politika faiz oranı olduğunu gösteriyor. Merkez bankacılığı literatüründe yapılan çeşitli araştırmalar, piyasa düzenlemelerinin para politikasını desteklediğini; ama politikanın temel araç olarak kullanılmaması halinde ise enflasyon üzerinde sınırlı etkisi olduğunu gösteriyor. Zira küresel finansal kriz sonrasında da Merkez Bankası para politikası faiz oranını temel araç olarak kullanmamış; farklı politika ve araçlarla enflasyonu kontrol etmeye çalışmıştı. 2010-19 döneminde ortalama yıllık enflasyon %21 ile Merkez Bankasının hedefi olan %5’in oldukça üzerinde gerçekleşmişti. Oysa aynı dönemde OECD ülkelerinde (Türkiye dahil) ortalama enflasyon %3 idi.
Önümüzdeki hafta Merkez Bankası’nın alacağı karar, enflasyonla mücadele adına çok önemli mesajlar verecektir. Bu çerçevede alınacak en önemli karar negatif reel faiz marjının ne düzeyde kapatılacağıdır. Bu karar, ekonomi politikalarında rasyonele dönüş ve Merkez Bankasının bağımsızlığı adına piyasalara yön verecektir. Daha da önemlisi TL tasarruflara olan ilgiyi belirleyerek, enflasyon beklentileri ve finansal istikrarı da şekillendirecektir.