Para politikası sıkılaşmalı, kur politikası gözden geçirilmeli

Erhan ASLANOĞLU
Erhan ASLANOĞLU Ekonomi ve Piyasalar

Hem içeride hem dışarıda yaşanan olağanüstü süreç içerisinde gözler Merkez Bankalarının neler yapabileceğine çevrilmiş durumda. O kadar büyük belirsizlikler söz konusu ki Merkez Bankalarının net bir tespit yapması ve ilerlemesi de çok kolay olmayacak.

Yarın Merkez Bankamızın toplantısı var. Ağırlıklı beklenti faizlerin değişmemesi yönünde olmakla birlikte önümüzdeki birkaç ay içinde TCMB’nin tekrar faiz indirim sürecine geçebileceğine dair beklentiler de öne çıkıyor.

Merkez Bankamızın geçtiğimiz dört haftada döviz piyasasında mevcut tabloyu korumak için 47 milyar dolara yakın rezervlerinden satış yaptığını gördük.  Hem brüt rezervlerde hem net rezervlerde önemli kayıplar ortaya çıktı.  Brüt rezervler 170 milyar dolar üzerinden 147 milyar dolara,  net rezervler 38 milyar dolar seviyelerine indi. Yabancı yatırımcının büyük oranda çıkış yaptığı, yerli yatırımcının ise dövize yöneliminin devam ettiği bir ortamdayız.

Dövize yönelimin arkasında artan risk algısının olduğunu net bir şekilde görüyoruz. İç siyasette yaşanan büyük çalkantı artan döviz talebinin temel nedeni görünüyor. Genel olarak yatırımcının TL ağırlıklı finansal enstrümanlara yönelmesini frenleyen somut verilerin olduğunu izliyoruz. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan finansal yatırım araçlarının reel getirilerine baktığımızda, son üç ayda brüt mevduat faizinin TÜFE bazlı sadece  %97,  son bir yılda ise %0,78 reel getiri sağladığını görüyoruz. Tüketicinin enflasyonu çok daha yüksek algıladığı bir ortamda hissettiği reel faiz muhtemelen çok daha negatif seviyede bulunuyor. Üstelik açıklanan rakamların brüt getiriler olduğunu düşünecek olursak, resmi TÜFE rakamında bile negatif bir reel faiz ortaya çıkıyor. Bir başka ifadeyle,  tasarruf sahibi mevcut faizlerde tasarruf yapma eğilimini sürdürürse bugüne göre daha az tüketim imkanı, daha az refah hissetme olasılığı artacak demektir.

Bu durumda rasyonel olan, imkanı olanlar için ya bugün tüketmek ya da alternatif yatırımlara yönelmektir. Bu çerçevede, iç talebin azalma eğilimi göstermekle birlikte tam da aşağı gelemediğini, bunun enflasyonla mücadeleye destek değil negatif yönde etkide bulunduğunu net bir şekilde görebiliyoruz. Bir diğer husus ise alternatif yatırım araçlarına yönelmede dövize olan yönelimin artması şeklinde karşımıza çıkıyor. 19 Mart günü Sayın Ekrem İmamoğlu‘nun gözaltına alınma kararın arkasından kısa sürede döviz kurlarının çok yüksek seviyeleri görmesi, yatırımcının bu seviyeleri tekrar görme ihtimaline karşı pozisyon almaya da itiyor görünüyor. Bu çerçevede, yurtiçi yerleşiklerin geçtiğimiz iki yılda 100 milyar $’a yakın KKM,  13 milyar $’a yakın DTH bozduğunu düşünecek olursak,  buradan geri dönüş için de oldukça yüksek bir potansiyel olduğunu görmek zor olmayacaktır.

Merkez Bankamız her ne kadar Euro-dolar paritesine bağlı olarak sepet kurda yukarı yönlü harekete bir miktar izin verse bile sembolik olarak dolar kurunu yatay tutma istekliliği çok ciddi bir rezerv maliyetiyle mümkün olabiliyor. Bu durumun çok sürdürülebilir olmadığını, yönetmeye çalıştığımız kur sistemini daha iyi yöneterek ve Türk lirasında bir miktar değer kaybına izin vererek rekabet gücümüzü arttırmanın daha önemli olduğunu düşünüyoruz. Küresel ekonomide artan korumacılıkla azalacak ticaret hacmi ve büyüme oranlarında pazar payımızı koruyabilmek ve rekabet edebilmek bugüne kadar olandan çok daha önemli olacaktır.

Bu anlamda döviz kurlarını daha rekabetçi bir pozisyonda yönetebilmek için önce faizi doğru yerde oluşturmak gerekiyor. Bütün dünyada faizlerin yukarı yönlü hareketlendiği, faizi etkileyen unsurlardan enflasyon ve risk parametrelerinin yukarı gittiği bir çerçevede bu durumu geçici görmek ve doğru faizin oluşmasına imkan tanımamak kurdaki baskıyı ve rezerv kaybını muhtemelen devam ettirecektir. Bu çerçevede Merkez bankamızın faiz kararında daha cesur adım atması, tasarrufu gerçek anlamda teşvik ederek TL’yi cazip kılacak bir noktaya gelmesi, politika faizini artırması gerekiyor. Şu anda faiz indirimi değil gerektiği kadar faiz arttırma yönünde bir sinyal vermemiz gereken dönemde olduğumuzu düşünüyoruz. İç talebi yeterince bastıracak bir para politikası döviz kurlarının enflasyona geçişkenliğini de azaltacaktır. İçeride ve dışarıda yaşanan bu zorlu süreçte üretim ve rekabet gücümüzü korumak, orta vadede dengelenmeye temel oluşturmak açısından daha doğru olacaktır. Küresel gelişmeler çerçevesinde Çin’in parası Yuan’ı daha fazla devalüe etme olasılığı ortaya çıkarsa, uyguladığımız kur politikasını çok daha zorlayacak bir tabloyla karşılaşabiliriz. Maalesef kolay bir çözüm yok. Maliyeti en az tutacak politika tercihlerini gerçekleştirmek durumundayız. Bu önerileri kısa vadeli dengeleri sağlamak açısından düşünmeliyiz. Orta vadede çok daha ciddi bir planlama ve yapısal değişim sürecine ihtiyacımız bulunuyor.

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?
Yorum yapmak için tıklayınız
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Piyasalar notu verdi 09 Nisan 2025