Para politikası hissedilir moda geçiyor
Geçtiğimiz hafta Fed ve TCMB kararları finansal piyasaların gidişatında önemli bir belirleyen oldu.
Son 1-2 aydır ABD ve dolayısıyla küresel piyasalardaki aşırı coşkuyu yatıştırmaya çalışan Fed, faiz indirimi bir yana, faiz artırım ihtimalini de gündemde tutuyordu. Fakat geçtiğimiz hafta beklentilerin aksine daha güvercin bir Fed gördük. Üstelik Fed kurul üyelerinin 2024 büyüme tahminlerinin ve enflasyon beklentilerin arttığı bir tabloda bu gerçekleşti. Normal koşullarda tam tersi beklenirken Fed’in faiz indirimlerine Haziran ayında başlayabileceği sinyali piyasaları oldukça olumlu etkiledi.
ABD seçimleri ve Fed
Toplantı sonrası Powell’ın açıklamaları inişli çıkışlı olsa bile enflasyonun ineceğine dair inancın Fed kurul üyelerinde güçlü olduğunu gösterdi. Yaklaşan ABD seçimlerinin de Fed’in bu güvercin tavrında önemli olduğunu düşünüyoruz. Para politikasının etkisini en az üç ayda göstereceğini dikkate alacak olursak, Kasım 2024 seçimlerinden önce Mayıs - Haziran gibi bir faiz indiriminin gelmesinin çok şaşırtıcı olmayacağını düşünüyoruz.
Bu hafta ABD’de Fed’in yakından izlediği kişisel harcama deflatörü verileri yayınlanacak. Cleveland Fed’in şimdi tahmin yöntemiyle yaptığı modele göre aylık % 0,4 manşet enflasyonda, % 0,3 de çekirdek enflasyon rakamlarında bir artış öngörülüyor. Bu verileri yıllıklandırdığımızda %3’ün üzerinde bir enflasyonun devam edebileceği sinyalini veriyor ve beklentilerin olumlu değil olumsuz etkilenmesine yol açabilecek bir nitelikte bulunuyor.
Gerek jeopolitik gelişmelerin enerji fiyatlarında yarattığı baskı, gerek tedarik zincirlerindeki stres ve gerekse faiz indirimleri ile gelebilecek talep baskısı ABD’nin %2 enflasyon hedefine ulaşmasını zorlaştırabilir. Bu çerçevede önümüzdeki süreçte Fed’in kararsız yaklaşımının devam edeceğini, Mayıs - Haziran döneminde faiz indirimi ihtimali kadar, bu indirimin seçim sonrası Kasım - Aralık dönemine kalma ihtimalini de güçlü görüyoruz. Zaten seçim sonrasına kalırsa faiz indirimi iki ile sınırlı olarak gerçekleşecektir.
Sonuç olarak, faizlerin inmesi küresel piyasaların genel anlamda olumlu seyretmesi için bir faktör olmaya devam edecek. Bununla birlikte, piyasaların yılbaşındaki iyimserliğini bir miktar daha törpüleyecek bir çerçeve önümüzdeki 1-2 ay içerisinde ortaya çıkabilir.
İçeriye döndüğümüzde, Merkez bankamız toplantı öncesi son günlerde sürpriz olmaktan çıkan bir kararla faiz artırımını 500 baz puan olarak gerçekleştirdi. Gecelik faiz koridorunda yapılan değişikliği de dikkate alacak olursak, pratikte faizlerin % 53 seviyesine kadar uzanabileceği bir sürece girdik. Bu adımın son dönemde zorunlu ve doğru bir adım olduğunu düşünüyoruz. TCMB Nisan ayında bu kararı destekleyici bir adım daha atabilir. Bankanın likidite azaltımı ile mevduat faizlerini yukarı itme gayreti, politika faiz artırımıyla daha da güçlenmeye başlamış durumda. Son gelen veriler mevduat faizlerinde düşük montanlı rakamlarda bile basit faiz oranın %50‘lere çok yaklaştığını gösteriyor. Rakam büyüdükçe oran da artıyor. Artmaya da muhtemelen devam edecektir. Aylık getirinin %5’lere yaklaştığı bir ortamda Mayıs ayından sonra aylık enflasyonun %2 -3’ler seviyesine doğru bir süre gerileme ihtimali tasarruf sahibi açısından önemli bir reel getiri kapısı açacak gibi görünüyor.
Burada kritik nokta, kur politikasının nasıl seyredeceği olacak. TCMB’nin enflasyonla mücadelede TL’yi değerli kılma isteği her düzeyde dile getiriliyor. Ülke deneyimlerine baktığımızda bu yaklaşımın riskli olduğunu, karşıt bir piyasa oluşma ihtimalinin yüksek olduğunu görüyoruz. Faiz artırımı öncesi kurlarda gördüğümüz hareketlilik de buna benzer bir refleks sonucu olmuş gibi gözüküyor. Para politikasının faizi doğru noktaya çıkarması ve dövize müdahaleyi minimize etmesi durumunda, döviz piyasasında oluşacak dengelenme aşırı bir artış anlamına muhtemelen gelmeyecektir. Tam tersine bir taraftan ihracatçının rekabet gücüne katkı sağlarken, diğer taraftan kurla ilgili artış beklentilerini önemli oranda törpüleyerek yüksek faizin ciddi bir TL yönelimi yaratması. tasarruf eğilimini arttırması ve dövize talebi kesmesi ile enflasyonla mücadele güçlenecektir. Faizde yaşanan sıkılaşmanın döviz kuru politikasında bir değişim getirip getirmeyeceğini izleyeceğiz.
Para politikası döviz odaklı olmamalı
Doğrusunun kur politikasında bir değişim olduğunu farklı vesilelerle bu sütunlarda tartıştık. Eğer gerçekleşebilirse, bu durum ekonomide hissedilir bir yavaşlama anlamına da gelecek. istihdamda kayıp olasılığı yükselecek. En zorlu süreçlerden birisi bu aşamada ortaya çıkacak. Yavaşlama ve istihdam kaybının siyaseten sürdürülebilmesi ne kadar mümkün olacak önemli bir soru olarak karşımızda durmaya devam edecek. Para politikası döviz kurunu hedefleyerek enflasyon hedeflerine ulaşmaya çalışmamalı. Tam tersine enflasyon hedefine yönelik bir faiz belirlenme süreci dolaylı yoldan döviz kurunun doğru bir noktada şekillenmesine katkıda bulunacaktır. Talebin azaltılabildiği, TL’nin cazip olduğu bir noktada kur artışı görece sınırlı olacak ve bunun enflasyona geçişkenliği de önceki iki yıla göre oldukça azalacaktır. Faiz ve kuru aynı anda kontrol edemeyiz. Ekonomide birçok fiyatın dengeden uzaklaştığı bir ortamda kuru kontrol etmek makro dengeleri sağlamaktan ziyade bozmaya daha fazla hizmet edebilir.