Pandemi Türkiye’nin ve dünyanın lüks anlayışını nasıl değiştirdi?
Uzun yıllardır ülkemizin ve dünyanın önemli lüks markalarına danışmanlık hizmeti veren BPR İletişim Başkanı Banu Birkan’la pandeminin lüks kategorilerini nasıl etkilediği hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik. Perakendeden, mücevher sektörüne kadar geniş bir çerçevede bilgiler içeren bu sohbeti aşağıda maddeler halinde özetledim.
1. Mağaza satışı internete yöneldi
Pandemi pek çok sektörü vurdu. Bunlardan biri de perakende sektörüydü. İster lüks markalar olsun, ister kitlesel markalar, mağaza alışverişi tüketici tarafından artık tercih edilmiyor. Pek çok firma, ya randevulu çalışıyor veya evlere servisi tercih ediyor. Nişantaşı’nda mağazası bulunan Louis Vuitton randevu ile çalışan mağazalar arasında. Chanel cadde mağazalarını geçici olarak kapatırken, yalnızca İstinye Park mağazasını açık bıraktı. Orada da pandemi kurallarına azami ölçüde dikkat ediliyor.
Diğer tüm ihtiyaçlarda ise -sağlık hariç- her şey tamamen online alışverişe döndü. Getir, İste Gelsin gibi platformlar tüm ihtiyaçlarınızı kapınıza kadar getirirken, MacroCenter, Migros, Carrefour gibi pek çok market, var olan eve servis hizmetini daha da yaygın hâale getirdi. Amaç, sistemin durmasını hiç değilse bir nebze olsun önlemek. …
2. Lüks restoranlar eve taşındı
Pandemi kuralları gereği çok uzun zamandır kapalı olan restoranların çoğu, ekonomik olarak zorluğa düşmüş olsalar da, üst gelir grubu tüketicilerin gerek özel gecelerinde, gerekse iş yemekleri için yoğunlukla tercih ettiği Sunset, Paper Moon, Lucca, gibi restoranlar, evlere servis hizmeti vererek, durumu biraz olsun iyileştirmek için çabalamayaı başladı.
Yeni kurulan Foody aplikasyonu ile yine lüks restoranlardan sipariş verilebiliyor. Kimi kullanıcı bu durumdan memnunken, kimileri de “O kadar parayı iyi servis ve iyi hizmet alarak kendimi iyi hissetmek için veriyorum. Sadece yemeğe o kadar para vermem” diyor.
Restoranların sınırlı sürelerde açılması çok uzun süre tartışıldı. 2 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı’nın yaptığı bir açıklamayla onaylandı. Buna göre COVID-ovid19 hizmet sertifikası almaları koşuluyla, çok yüksek risklie iller dışında saat 07.00 ile 19.00 arası yüzde 50 kapasite ile açılmalarına karar verildi.
3. Moda haftaları ve etkinlikler dijitalleşti
Bu bizdeki durum… Dünyada ise bambaşka değişiklikler oldu. Yıllardır dijitalleşme konusunda hayli isteksiz davranan, ünlüler ve “influencer”’ları çok özel davetlerde ağırlayıp, ürün yerleştirme yapan lüks sektörü, pandemi şartlarının yarattığı krizle birlikte can havliyle dijital alana sarıldı.
Moda haftalarının çoğu ve önemli pek çok fuar dijital ortamda yapıldı. Böylece lüks markalar, daha önce yalnızca iletişim kanalı olarak kullandıkları dijital mecraları, şimdi artık satış kanalı olarak da görmeye başladı. Bulgari’nin CEO’su Jean- Christophe Babin’in dediğine göre satışlarını internet sitesi ve WeCchat üzerinden yapan markanın, Çin’de satış yapamadığı tek bir gün olmamış…
4. “Vintage” ürünler yükseldi
Markaların kendi bünyelerinde bunlar yaşanırken, genç zenginler ve sürdürülebilir lükse inananlar, bambaşka bir kavramı hayatlarına soktular: Vintage… Vintage, yani “geçmişin modasına ait” olan özel ürünler veya ikinci el diye tabir edilen ürünler 2000’lerin başından beri hayli gündemde. Ama bu kez, lüks ürünlerin de vintage’ları dünyada hele de pandemi döneminde yükselen bir eğilim hâaline geldi. Aslına bakarsanız bu, yüzyıllardır aile geleneğini sürdürmenin bir parçasıydı. Örneğin dededen, babadan kalma Patek Philippe saatleri kullanmak, anneannenin Chanel tayyörünü giymek bir prestij göstergesiydi. Şimdilerdeyse bu, bütün dünyayı değiştirmeye başlayan “sürdürülebilirlik” adına yapılan ciddi bir alışveriş biçimi hâaline döndü.
Tabii bunun da bir kıstası var. Örneğin “Vintage Giysi” ve aksesuardan bahsederken, kimilerine göre minimum 20 yıl önce üretilmiş olması yeterli, ama 30-40 yıl önce üretilenler daha da özel. 100 yılı aşanlar ise “antik” olarak adlandırılıyor. Ayrıca vintage el yapımı da olabiliyor. Eski terzilerin giysileri veya el yapımı deri çantalar ise bu ürünlerin en kıymetlileri olarak adlandırıyor. Vintage’ta asıl önemli olan ise ürünün bir hikâayesinin olması. Kim üretmiş, kim dikmiş, hangi materyaller kullanılmış, kimler kullanmış? Kısacası lüks malların dayanıklı ve zamansız doğası, onları vintage satışları için kıymetli bir ürün hâaline getiriyor. Bu nedenle hikâayesi olmasa da, lüks ürünlerin ikinci eli artık ciddi bir ekonomiye ulaşıyor.
4. Türkiye’de lüks mücevher, lüks saat satışı artarken antikacılar ve galeriler online müzayede ile krizi fırsata çevirdi
Mücevher, kimi zaman kendini veya sevdiklerini şımartmak isteyenlerin tercihi, kimi zaman önemli bir arzu nesnesi. Kim nasıl görürse görsün, asıl olan gerçek, bu pahalı tasarımların aynı zamanda birer yatırım aracı olması. Orta sınıfın yatırım aracı olarak görülen altın son 20 yıl içinde değerini yüzde 470 civarında arttırırken, bu oran değerli taşlarda yüzde 900 civarında oldu. Belki de Türkiye’de bir yatırım aracı olarak görülen lüks mücevher ve saat sektörü bu nedenle stabil kalan sektörler arasında yerini korudu.
Ama durum dünyada böyle değil. Boston Consulting Group’un 2020 yılı raporuna göre, Amerika ve Avrupa’daki müşteriler harcamalarını azalttı ve mücevher markalarının işi hayli zorlaştı. Tek sıkıntı çekmeyen alan ise tek taşlarda oldu. Geçmişte 1 karat taşlar arasından seçilen yüzüklerde, tercihler 2,5 karata yükseldi. DeBeers tarafından yapılan açıklamaya göre sadece evlilik yüzüğü olarak bilinen tek taş yüzüklerde, son çeyrekte, bir önceki seneye göre yüzde 12 artış yaşandı. Uzmanlar bu artışın, pandemi şartlarında yapılamayan düğünlerden artan bütçenin yüzüklerei kaydırılmasından kaynaklandığı görüşünde birleşiyor.
5. Lüks otomotiv sektörü son çeyrekte hareketlendi
Sektörün kanaat önderlerine göre, pandemi öncesi 2020’nin en güzel o üç ayında, lüks otomotiv sektörü için bir önceki seneye göre çok daha iyi ve hareketli başlamıştı. 2020 Mart ayında Türkiye’de ve dünya çapında pandemi önlemleri gereği tüm sektörlerde olduğu gibi bu sektörde de kapanma yaşandı. Ve bu, lüks otomotiv sektörünün duraklama dönemine girmesine neden oldu. Bu aynı zamanda “büyük” bir küçülmeye işaret ediyordu. O dönemde dünyadaki otomotiv fabrikalarının üretim kısıtlaması ve hatta bazı fabrikaların da geçici süre ile kapatılmasıyla, araç yokluğu ve azlığı yaşanmaya başladı.
Yaz ayları itibarıyla pandemi yasaklarının gevşetilmesiyle başlayan hareketlilik, piyasada az araçcın olması nedeniyle stoktakilerin ve yoldakilerin hızlıca satılmasını sağladı. Aynı zamanda araç azlığı, showroom’larda bile araç bulunmamasına yol açtı. Bunun yanında döviz kurunun da artışıyla sıfır araç bulamayanlar ikinci el piyasasına yönelince, bu kez ikinci el piyasasında bir hareketlenme yaşandı.
Yaşanan hareketlilik, piyasanın çok hızlı dönmesine fayda sağlarken, sektöre de bir nebze de olsa nefes aldırdı. Sene sonuna doğru fabrikaların üretimlerini tam kapasiteyve çıkarması, Türkiye’ye yeteri kadar araç getirilmesi, sıfır araç satışını yeniden hızlandırdı. Lüks otomotiv satışlarında beklenenden ve hedeflenenden yüzde 16 ile yüzde 20 arası bir oranda fazla satış yapıldı. Kısaca lüks otomotiv sektörü yapısal nedenlerle küçülmeye gitse de, bu tüketicinin hızını kesmedi.
6. Lüks tatil alışkanlıkları da değişti
Yakın arkadaşlarla veya maaile gidilen tatiller, pek çoğumuzun en sevdiği tatil anlayışı olsa da, ne yazık ki pandemi süreci tatil anlayışımızın da üzerine bir karabasan gibi çöktü. “First” veya “Business Class” servislerle uçulan tatiller, eğer özel jet ile gidilemiyorsa, şahsi araç veya lüks minivan araçlara döndü.
Otel tercihleri, doğa içinde butik otellere doğru kayarken, tüm hijyen şartlarını yerine getirse bile, kalabalık olması muhtemel olan oteller çoğunlukla tercih edilmedi. Eğer sürecin geçirileceği bir yazlık veya doğa içinde bir müstakil ev yoksa, mutlaka kiralandı. Özellikle kıyı bölgelerimizde ve bilhassa Bodrum’da satılık ve kiralık ev fiyatları hayli artmasına karşın, ev bulmak zorlaştı.
Geçtiğimiz yıllarda “beach club”ların, ünlü otellerin plajlarının popüler olduğunu herkes hatırlar. Ancak pandemi sürecinde değişen en önemli noktalardan biri de buydu kuşkusuz. Teknesi olanlar için sıkıntı yoktu, ama olmayanlar, kiraladıkları teknelerle doğanın huzurlu kollarına ve sükûunetine bıraktı kendini…. Ancak görünen o ki, pandemi sona erdiğinde, gözümüzü açtığımız dünya artık, iklim değişikliği, tarım ve su kavramların kaynaklarının sürdürülebilirliği üzerine odaklanacaklacak[p1] …. ve “normal şartlar” yeni lüksümüz olacak.
Ayvalık Zeytin Hasatı’na gidemedik, ama hasat evlerimize geldi
Pandemi yüzünden bu yılki Ayvalık Zeytin Hasatı’na gidemedik. Ancak, Komili özel bir çalışma yaparak hasatı da dijital hale getirdi. 23. Ayvalık Zeytin Hasadı’nda “Zeytinyağına Takıntılı Şefler” ile Ayvalık’ta bir araya geldi.
Elif Edes Tapan, Danilo Zanna, Fatih Tutak, Ömür Akkor, Somer Sivrioğlu; Ayvalık’a hem de zeytinyağına olan tutkularından her fırsatta bahseden başarılı iş insanları; Muhtar Kent, Şerif Kaynar ve Madra Ailesi’nin üyeleriyle birlikte bir hasat belgeseli oluşturuldu.
İş insanlarının ve Bunge Gıda Ülke Lideri Turgut Yeğenağa`nın katkılarıyla hazırlanan “Bir Zeytin Hasadı Hikayesi” hem geçmişe hem geleceğe ışık tutuyor. 49 dakika süren bu çalışma Komili Zeytinyağı Youtube kanalından izlenebiliyor; https://youtu.be/XPL9ylbK0Ro
“Bir Zeytin Hasadı Hikayesi”
Yönetmen koltuğunda başarılı isimlerden Erol Civan’ ın bulunduğu belgeselin yapımcılığını Senem Çapa Marketing Communications üstlendi. Geleceğe bir rehber niteliğinde olan bu belgesel, Ayvalık’ın genel tarihçesi ile başlıyor. Bunge Ülke Lideri Turgut Yeğenağa’nın Komili markasının ülkemiz için zeytinyağı kültürünü geliştirme çabaları hakkında bilgi vermesinin yanında, açık zeytinyağındaki sıkıntılar, şeflerin hasat alanındaki etkinlikleri, zeytinyağı degüstasyonu (zeytinyağı tadımı), ‘Gözümüz Gibi Bakıyoruz’ projesi gibi birçok konuyu içeriyor.
Belgeselden kısa alıntılar…
- Muhtar Kent: “Zeytin Ağacı Olmayan Yerde Yaşayamam”
Dünyaca ünlü, başarılı iş insanı Muhtar Kent ise, dış pazarda kendine hak ettiği yeri bulamayan “Türk Zeytinyağı”nın sektörde kendini öne çıkaracağı alternatif yolları anlatıyor.
- Madra Ailesi: “En Eski Zeytin Üreticilerinden”
Üç nesildir zeytinyağı üretimi ve ticareti ile uğraşan Madra Ailesi’nden zeytinyağının tarihçesini ve Ayvalık zeytinyağının nasıl daha bilinir hale getirileceğini dinliyoruz. Bunun yanında, her yıl Ayvalık’ta heyecanla beklenen hasadın, bölgedeki turizme katkısından da bahsediliyor.
- Şerif Kaynar; “Beni Rusya’da Değil, Zeytin Ağacı Olan Yerde Arayın”
Büyük bir Ayvalık tutkunu olan “CEO avcısı” Şerif Kaynar, Ayvalık ve Barbara tutkusunu samimi bir dille aktarıyor. Sahibi olduğu La Maison de Barbara ile sanata ve sanatçılara verdiği destekten içtenlikle bahsediyor. Ayvalık zeytinyağının nasıl daha bilinir olacağı konusundaki fikirleri ise nesillere rehberlik niteliği taşıyor.
- “Zeytin Kültürdür”
Somer Sivrioğlu: “Zeytinyağına takıntılıyım çünkü zeytin kültürdür. Tüm kadim medeniyetlerin ortasında yer alır zeytin… Zeytin, barıştır. Bir şef olarak benim için de lezzettir. Zeytin ve zeytinyağı benim vazgeçilmezim.”
- “Zeytinyağı Hem Sağlık Hem Ailedir”
Ömür Akkor: “Zeytinyağına takıntılıyım çünkü zeytinyağı benim için hem sağlık demek hem aile demek. Aile demek çünkü Uzun Efendi yani dedemin zeytin bahçelerinde büyüdüm. Sağlık demek; bebektik cildimizi zeytinyağı ile ovarlardı, midemiz ağrırdı bir kaşık zeytinyağı içerdik. Kulakta bir ağrı varsa bir damla zeytinyağı damlatılırdı. Zeytinyağı bizim için hayat demek, sağlık demek, aile demek, her şey demek.”
- “Zeytinyağı Mutfağın Özüdür”
Danilo Zanna: “Zeytinyağına takıntılıyım çünkü zeytinyağı mutfağın özüdür.”
- “Bu Toprakların Vazgeçilmez Ürünü”
Fatih Tutak: “Zeytinyağına takıntılıyım çünkü benim mutfağım ve bu toprağın vazgeçilmez ürünü zeytinyağı.”
- “Yaptığım Yemeklerin Hafızlarda Kalıcı Olmasını İstiyorum”
Elif Edes Tapan: “Zeytinyağına takıntılıyım çünkü yaptığım yemeklerin hafızalarda kalıcı olmasını istiyorum. Nasıl ki, toprağın hafızası var, zeytinyağı ile yapılmış güzel bir yemek de sizlerin hafızasında yer etsin istiyorum.