Pandemi toplumumuzu nasıl etkiliyor?

Fatoş KARAHASAN
Fatoş KARAHASAN Markalar & İçgörüler

COVID-19 pandemisinde ikinci yıla doğru gidiyoruz. Ekonomide durgunluk yatırımcıları da tüketicileri de zorluyor. Sonbaharla beraber, okulların açılması ve şirketlerin ofislere dönme kararlarıyla hangi gelişmelerin olacağını pek öngöremiyoruz. Ne yazık ki ülkemizdeki aşı karşıtlığı hastalıkla mücadelemizi de olumsuz yönde etkiliyor.

Türkiye’de pandeminin görüldüğü ilk haftadan itibaren bu konuda çok sayıda araştırma gerçekleştiren ve sektörle paylaşan BAREM’in İş Geliştirme Direktörü Nur Uslu, DÜNYA okurları için gelişmeleri değerlendirdi.

COVID 19 işinizi nasıl etkiledi?

Hem evden çalışmaya uygun bir sektörde yer almamız hem de telefon ve online araştırmalara ağırlık verdiğimiz bir döneme rastlaması BAREM olarak bizi koronavirüs salgınının olumsuz etkilerinden olabildiğince uzak tuttu. Bu dönemde varolan işlerimizin yanı sıra global ortaklarımızla birlikte, koronavirüsün etkilerini, ülkeleri temsil eden çok sayıda araştırmayla ve gelişen durumlara göre farklı konuları irdeleyerek ölçtük. Araştırmalarımızda yer verdiğimiz konular arasında; pandeminin ne kadar ciddiye alındığı, ne kadar endişe yarattığı, kaynağı hakkındaki düşünceler, alınan kişisel önlemler, yönetimin süreçte ne kadar başarılı görüldüğü, uygulanan önlemlere bakış, pandemide evde kalınan sürenin nasıl değerlendirildiği, iş hayatındaki değişiklikler, teknoloji kullanımı, koronavirüs aşısına yaklaşım gibi alanlar var. Ayrıca her yıl gerçekleştirdiğimiz yılsonu araştırmasında dünyanın umut, mutluluk ve refah beklentisini de pandemi gözüyle değerlendirdik.

Toplumda pandemiye bakış ne şekilde gelişti, ciddi olduğuna ne zaman ikna olduk, hemen önlem almaya, hazırlanmaya başladık mı?  

- Hastalanma Korkusu

İlk koronavirüs araştırmamıza, gecesinde Türkiye’de ilk koronavirüs vakasının ilan edildiği 10 Mart 2020 tarihinde başladık, henüz kaybımız yokken tamamladık. Türkiye temsili 1.000 kişi ile görüştüğümüz bu ilk araştırmanın sonuçlarına göre, koronavirüse yakalanma riski insanlarımızın üçte ikisini korkutuyordu ve gençlerin, eğitimli kesimin ve kadınların endişe oranı toplum geneline göre daha yüksekti. En riskli gruplardan biri olarak gösterilen 65 yaş ve üzeri kesim ise endişe seviyesi en az olan (%57) gruptu. Çoğunluk bu konuda Sağlık Bakanlığı’na güveniyordu (%69) ve bir ay içinde durumun iyiye gitmeye başlamasını bekliyordu (%64). Toplumun yarısı (%52) koronavirüs riskinin abartıldığı kanısındaydı. Buna rağmen çoğunluk (%76) virüsün yayılmasını önlemeye yardım edecekse, bazı haklarından vazgeçmeye hazırdı. Ve üç kişiden biri koronavirüs konusunda hiçbir önlem almamıştı. Bu ilk araştırma GIA grubu üyesi 28 ülkede gerçekleştirilmişti ve global sonuçlar Türkiye sonuçlarıyla genel olarak çok benzerdi; farklar bir ay sonra koronavirüs açısından o günden daha kötü bir durumda olunacağını düşünmeleri ve daha çok önlem almalarıydı. Önlem almayanların oranı yalnızca %9 olmuştu. Virüsün kaynağı ile ilgili komplo teorileri ise her yerde karmaşa yaratmaktaydı.    

- Ekonomik endişe

Korona araştırmalarımızın ikincisini, ilkinden iki hafta sonra, vaka sayılarının binler, kayıpların yüzlerle ifade edildiği günlerde gerçekleştirdik. İlk araştırmamızdaki düşünceler genel olarak artarak sürüyordu; Türkiye’de koronavirüs hastası olmaktan endişe edenler (%81) tehdidin ciddiyetine ve virüsün doğal bir oluşum olduğuna inananlar arttı. Hiçbir önlem almayanlar %4’e düştü. Bu aşamada pandeminin sürmesi olasılığına karşı evde her türlü hazırlık yapılmış olsa (%79) ve devletin zorlananları destekleyeceğine inanılsa da (%71), çoğunluk (%75) için gelecek endişesi başlamıştı.

Tam kapanma düşüncesi büyük oranda (%79) onaylanıyordu.

Pandemi de en büyük yük sağlık sisteminde, halkımız bu konuda ne düşünüyor?

Türkiye’de sağlık sistemine güven yüksek. Bu dönemde Türkiye’nin koronavirüsü yenmek için gereken ekonomik gücünün (%66), ekipmanının (%67) ve özellikle tıbbi uzmanlığının (%74) olduğu düşünülüyordu.

Pandemi çalışanların hayatını nasıl etkilendi?

Bu dönemde çalışanların yalnızca %37’si eski düzenini korudu, işini kapatan veya işten çıkarılanların oranı %9 oldu. İş dünyası; ücretli (%13) veya ücretsiz (%12) izin, kısıtlı gün veya saatlerde çalışma (%12), evden çalışma (%8) gibi çeşitli önlemlerle pandemiye uyum sağlamaya çalıştı. En çok zarar görenler esnaf ve yarı zamanlı çalışanlar oldu. Üretim sektöründe çalışanların %42’si normal düzeni sürdürürken bu oran perakende de %22’de kaldı.

Tüketici alışkanlıklarında hangi değişiklikleri gözlemlediniz?

- Rutinler değişti: Haziran ayının ilk yarısında gerçekleştirdiğimiz araştırmada evde kalınan sürede nelerin eskiye göre daha çok yapıldığını ele aldık. Sırasıyla daha çok; TV izlendi (%83), geç yatıldı (%83), çok yemek yendi (%80), geç kalkıldı (%79), mutfakta farklı şeyler yapıldı (%76), ev işi yapıldı (%75) ve kitap okundu (%73). Bu meşguliyetlerden daha çok mutfak ve ev işleri yapmak ile kitap okumak insanları mutlu ederken diğerleri olumsuz olarak değerlendirildi.

- Uzaktan çalışma: Bu dönemde çalışan kesiminde çoğunluk işe gitmeyi sürdürdü (%78) ancak genellikle kısıtlı gün ve saatlerde çalıştı (%81). Evden çalışanlar (%21) ise çok daha farklı deneyimler yaşadı. Genelleme yapmamız gerekirse her yaş grubundan beyaz yakalı, bu dönemde çalışma hayatında iş dışı konularda daha rahat oldu (%80 üzeri) ve bundan memnundu (%65 üzeri). Evden çalışanların çoğu (%70) daha uzun saatler çalıştığını ifade etti ve yalnızca %30’u bundan memnundu.

- Yeni teknolojilere uyum: Evde kalınan sürede teknolojik uğraşların başlıcaları görüntülü konuşma (%85), sosyal medyada zaman geçirme (%78), internetten film izleme (%72) online alışveriş yapma (%65) ve online eğitim alma (%58) oldu. Bunlar içinde insanları en çok görüntülü konuşma memnun etti (%72). Online alışverişten memnun olmayanların oranı memnun olanlardan daha fazlaydı.

Yaz ayları rahat geçmişti, sonra ikinci dalga dönemi hayatımıza ne getirdi?

- Önlemlere duyarlılıkta artış: Avrupa ülkelerinin çeşitli önlemlere geri döndüğü ikinci dalga döneminde, Eylül - Ekim 2020’de gerçekleşen araştırmamızda endişeleri irdelemiştik ve koronavirüse yakalanma riski toplumun %61’inin ilk üç endişesinden biri olarak öne çıkmıştı.   

Bunun yanında Türkiye’de olası koronavirüs önlemlerine nasıl yaklaşıldığını sorguladık. Toplum, özellikle en büyük riski, çalışanların işe gidip gelirken aldıklarının bilincinde ve alınacak önlemlere duyarlıydı. Fabrikalarda vardiya sistemi getirilerek sosyal mesafe için alan yaratılması, kamu kuruluşlarında vardiya sistemi uygulanarak işe geliş gidişlerde ve araçlarda yoğunluk azaltılması, evden çalışabileceklerin evde kalması önermelerine katılım yüzde 90 ve üzerinde oldu. Çeşitli gruplar için belirli saatlerde evde kalmanın bir önlem olarak geçerliliği (%69 ve üzeri) hala kabul görüyordu. Çoğunluk kapalı alanlardaki yüksek riskin farkındaydı ve önlemler risk algılarına göre farklı oranlarda onaylanıyordu; Kapalı alanda yapılan tüm toplu faaliyetlerin yasaklanması (%82), okulların salgın iyice azalana kadar açılmaması (%67), lokantaların yalnızca al-götür ve evlere servis için açılması (%65), AVM’lerin kapanması (%59), kuaförler, berberler, güzellik salonlarının kapanması (%51).

Hala aşı yaptırmayanlar var. Türkiye’de böyle bir aşı karşıtlığı pandeminin başından beri var mıydı?

- Aşı hakkındaki görüşlerde değişim: Bu dönemde aynı zamanda önce Almanya, ardından Çin, ABD ve Rusya’dan aşı müjdeleri gelmeye başlamıştı. Toplumun aşı kendisi için ulaşılır olduğunda aşı yaptırma konusunda ne düşündüğünü aşıyı üreten ülkeye göre irdeledik. Öncelikle hiç olmayacağını (%15) ve hemen olmayacağını, aşı denendikten sonra olup olmamaya karar vereceğini (%38) ifade edenlerin toplamı görüşülen kişilerin yarısından fazlaydı. Aşıyı Türkiye yaparsa hemen olacağını söyleyen büyük bir grup (%34) vardı. Bu durumda aşıyı kim üretirse üretsin yaptırırım diyen (%10) grup dışında yurt dışından gelecek olan aşıya hiç sıcak bakılmıyordu. Avrupa Birliği ülkeleri aşısını olmaya gönüllü kişiler %2,2 oranındayken, diğer aşı üreten ülkelerin (ABD, Çin ve Rusya) hepsi birden %1,7 istekli toplayabiliyordu.

Kasım ayında gerçekleşen araştırmamızda çoğunluk (%73) kendisi için ulaşılır olduğunda güvenli ve etkili olduğu düşünülen aşıyı olacağını belirtti.  Ocak ayının ilk yarısında bu oran %63’e düştü.

Pandeminin başından itibaren değişen neler var?

- Pandeminin abartıldığını düşünenlerde azalma: Bu dönemde ayrıca Mart ayında gerçekleştirdiğimiz ilk araştırmada koronavirüs tehdidinin abartıldığını düşünenler yarıya düşmüştü (%52’den %26’ya), çoğunluk hala salgını önlemeye yararı olacaksa bazı haklarından vazgeçmeye hazırdı (%76’dan %78’e) ve oran biraz düşse de koronavirüs konusunda Sağlık Bakanlığı’na güveniyordu (%69’dan %61’e). Çoğunluk ülkeler arası seyahat yasakları konusunda da olumlu düşünüyordu (%77).

Bu konular aynı dönemde GIA ağına üye araştırma firmaları tarafından 45 ülkede 43 bine yakın görüşme ile global olarak da irdelenmişti. Mart’tan Kasım’a kadar geçen on ayda dünyada koronavirüs tehdinin abartıldığını düşünenlerin (%49’dan %42’ye), koronavirüs salgınını önlemeye yarayacaksa bazı haklarından vazgeçmeye hazır olanların (%75’ten %70’e), hükümetinin bu konuda iyi iş çıkardığını düşünenlerin (%62’den %53’e) oranları azalmıştı. Global olarak aşı olacağını söyleyenlerin oranı %66, koronavirüs nedeniyle uygulanan ülkelerarası seyahat yasaklarının kabul edilebilir olduğunu düşünenlerin oranı %76 olmuştu.

- Sağlık sistemine güven: Ocak ayının ilk yarısında gerçekleştirdiğimiz bir diğer araştırma 32 ülke ile birlikte WIN grubu çatısı altında yapıldı. Ülkedeki sağlık sisteminin kapasitesinin yeterli olduğunu düşünenlerin oranı Türkiye’de %77 olurken dünya genelinde %58’de kaldı. Koronavirüs konusunda Sağlık Bakanlığı’na güven global olarak %52 iken Türkiye’de bir önceki araştırmadan farklılaşmadan %59 oldu. Bu araştırmada yurtdışı seyahat niyeti de irdelendi. Dünya genelinde yurtdışına çıkmayı düşünenlerin oranı tatil için %29, iş için %17 iken Türkiye’de her iki amaç için de %13’de kaldı.

Gelecekle ilgili beklentiler ne durumda?

GIA’nın 41 yıldır gerçekleştirdiği, BAREM olarak bizim de 11 yıldır katıldığımız yılsonu araştırmasını 2020 yılının son aylarında gerçekleştirdik. Araştırmada umut, refah beklentisi ve mutluluk ölçüldü. Çok zor bir yılın ardından Dünya ve Türkiye 2021 yılına, bir önceki yıla göre daha az mutlu ve ekonomik olarak daha zor bir yıl bekleyerek girdi. Umut ise geçen yıla göre biraz yükseldi. Dünya genelinde kişisel olarak mutlu olduğunu söyleyenlerin oranı geçen yıla göre 5 puanlık azalmayla %54, Türkiyede ise 4 puan azalarak %46 oldu.  2021 yılının ekonomik olarak 2020’den daha zor geçmesini bekleyenler dünya genelinde %46 iken Türkiye’de %61 oranında. Dünyada 2021 yılının 2020’den daha iyi geçmesini bekleyenler 6 puan artarak %42’ye çıktı. Bu oran Türkiye’de 2 puan artarak %34’e çıktı, ancak önümüzdeki yılın geçen yıldan daha kötü geçmesini bekleyenlerin oranı  %37 ile daha yüksek.    

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar