Özgün çıktı
Özgün çıktı belli bir yerde yetişen, belli bir yerden çıkarılan, o yere özgü yöntemlerle şekil bulan yerüstü ve yeraltı nimetlerden ibarettir.
Ülkeler ve şehirler özgün çıktıları korumak, kollamak için büyük uğraş vermektedir. Bu karakteristik özelliklerin korunması ülkelerin anlaşması ile bir standarda bağlanmış, küresel geçerliliği olan ‘Coğrafi İşaret’ geliştirilmiştir. Önce ülke otoritesi tarafından tescil edilen özgün çıktılar daha sonra küresel tescil grupları nezdinde tescil edilmekte; korunmakta ve kollanmaktadır.
Bazı ülkeler ve şehirler coğrafi işaretleri nedeniyle büyük kazanç ve rekabet üstünlüğü elde etmektedir. Fransa’nın önderlik ettiği bu akım İtalya ve İspanya gibi ülke şehirlerine de zenginlik kazandırmaktadır.
‘Coğrafi İşaret’ ülkemizde bolca tartışılan bir konudur. 15 Şubat 2020 itibarıyla, Türkiye Patent Enstitüsü kayıtlarına göre 475’i tescilli, 476’sı başvuru halinde toplam 951 coğrafi işaret söz konusudur.
Ancak, ne merkezi yönetim ne de yerel yönetimler coğrafi işaretlerden yeterince yararlanmaktadır. Sürecin güvence ve pazarlama kısmı eksik kaldığı için bu önemli kaynak şehirlerin gelişmesinde rol alamamaktadır. Coğrafi işaretlerin neredeyse tamamı şehir, kasaba adıyla tescil edilmesine rağmen şehirlerin, kasabaların bundan yararlanmaması garip bir ikilem oluşturmaktadır. Halbuki coğrafi işaretlerin yönetimi ile; şehir marka kimliği güçlenecek, özgün değerler ortaya çıkarılacak, rekabet gücü sağlanacak, ürünün değeri artacaktır. Sonunda üretici kazanacak, şehir kazanacaktır.
Özgün bir çıktının coğrafi işaret olarak tescil edilmesi yetmeyecektir. Belirlenen standart ve reçeteler doğrultusunda üretimin denetlenmesi, şehrin bu çıktının arkasında durduğunun tüm dünyaya ilan edilmesi ve bu durumun kanıtlanması gerekecektir.
Belediyeler, valilikler, kaymakamlıklar, ticaret odaları bir coğrafi işaret başvuru yarışı içerisindedir. Ancak hangi özgün çıktının şehre çok yönlü kazanç sağlayacağı ve bu kazancın nasıl elde edileceğine dair bir ön çalışmaya pek rastlanmamaktadır. Böyle olunca da şehirler adına önemli bir fırsat heba edilmektedir.
Bu çok önemli fırsatı sadece bir iç rekabet konusu kabul edip kendi aramızda tartışır dururken farkına varamadan küresel ölçekte ufalanmaktayız.
Haftanın Kasabası: SAN DANIELE, İTALYA
San Daniele, Adriyatik Denizi’nin kuzeyinde yer alan 8,000 nüfuslu bir kasabadır. Yüzyıllardır geleneksel olarak ürettikleri domuz pastırması (prosciutto) ile ünlü olan bu kasabanın belli başlı üreticileri 1961 yılında bir araya gelmiş ve bir birlik oluşturmuştur.
İtalyan hukukunda böyle bir husus olmamasına rağmen birlik, ürünlerine kalite garantisi vermiş böylece taklit edilmesini önlemiş ve tüketici tarafından muteber kılınmasını sağlamıştır.
1972 yılında San Daniele pastırması coğrafi işaret ile tescil edilmiş ve böylece eşsiz- rakipsiz üretim şekli ile yerel kültür koruma altına alınmıştır. Ürünlerin belli standartta ve benzersiz özellikte üretilmesi birlik tarafından sağlanmaktadır.
13 aylık şartlanma süresi sonunda etler bağımsız bir otorite tarafından kontrol edilmekte ancak bu aşamayı geçen etler marka ile damgalanmaktadır.
Özgün çıktı tam 39 yıldır düzenlenen bir festival ile de taçlandırılmaktadır. Festivale özellikle komşu ülkelerden on binlerce kişi katılmakta, etler tadılmakta, imalathaneler ziyaret edilmekte, ziyaretçiler yerel kültür ile tanışmaktadır.
Bugün birlikte 31 üretici bulunmaktadır. Yıllık satış tutarı ise 400 milyon doları aşmaktadır.
Biz “Kayseri mi, Kastamonu mu?” hangi pastırma daha iyi diye kendi aramızda tartışırken San Daniele hem kendine hem de ülkesine itibar ve refah sağlamaktadır.