‘Oyun kuruculuktan’ denge arayışına

Zeynep GÜRCANLI
Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Dış politikada AK Parti hükümet üyelerinin çok sevdikleri bir söylem var: Oyun kurucu olmak… Arap Baharı döneminde Türkiye’yi Arap çatışmalarının tam ortasına taşıyan, Suriye’de iç savaşı kızıştıran -ABD ile birlikte - ilk adımların atılmasını sağlayan, Mavi Vatan tezini Libya açıklarına kadar uzatan politikaların altında hep bu söylem vardı.

Ancak “oyun kurucu” olmak için çıkılan dış politika yolunda, varılan nokta önce sıkışmışlık, ardından da bundan kurtulabilmek için “denge arayışı” haline geldi; Türkiye’nin Cumhuriyet tarihinde gelip geçen hükümetlerin on yıllarca başarıyla yürüttüğü “denge siyaseti”, artık AK Parti hükümetinin de gündeminde.

Dengeye geri dönmenin bedeli

Cumhuriyet tarihi boyunca ilmek ilmek örülerek Ortadoğu’da, Karadeniz’de, Ege ve Akdeniz’de kurulmuş olan dengelerin, bozulduktan sonra yeniden inşasının da elbette bedeli olacaktı; AK Parti hükümeti dış politikadaki bu bedeli İhvan/Müslüman Kardeşler’in Türkiye’deki hareketlerine “sınır koymak” olarak ödemeye başladı bile.

Ankara’nın diplomatik ilişkileri yeniden Büyükelçi seviyesine çıkarabilmek için mesaj üzerine mesaj gönderdiği İsrail, Hamas’ın etkin isimlerinin Türkiye’den çıkarılmasını istiyor. İsrail basınında Türkiye’de bulunan Hamas liderlerinin sessiz sedasız başka ülkelere gitmeye başladıkları haberleri çıkmaya başladı. AK Parti hükümetinin uzun yıllar “darbeci diktatör” sıfatını layık gördüğü Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile barışma çabaları da iyice hızlanmış durumda. Mısır, bu barışmanın bedeli olarak Müslüman Kardeşler’in Türkiye’deki faaliyetlerinin durmasını, üyelerinin Mısır’a iadesini- ya da hiç olmazsa sınır dışı edilmelerini- şart olarak koştu bile.

Belli ki Ankara bu bedeli de ödemeye hazır; Çavuşoğlu’nun 2013’ten bu yana ilk kez “Ramazan başlangıcını kutlamak” için Mısır Dışişleri Bakanı’nı aradığı saatlerde, İstanbul’daki Müslüman Kardeşler yanlısı yayın yapan medya organları da programlarına “Ramazan ayı boyunca ara verdiklerini” açıkladılar. Tesadüf diyebilir misiniz?

Libya Başbakanı’nın çantasında ne var?

Türk şirketlerine ihaleye karşılık, deniz ve eğitim anlaşması mı?

AK Parti hükümetinin iç savaş sırasında tek bir tarafın yanında yer aldığı, diğer tarafı “darbeci/diktatör” ilan ettiği Libya’da da denge arayışının ilk bedeli, savaşmak için bu ülkeye giden Suriyeli cihatçıların sessizce geri çekilmeye başlaması oldu. Ancak Libya’nın komşusu Mısır da, Batı ülkeleri de bunu yeterli görmüyor; Uluslararası basında hemen her gün, BM, ABD, Avrupalı ya da Mısırlı bir yetkilinin ağzından, Türkiye’nin Libya’da ordunun eğitimi amacıyla bulundurduğu TSK unsurlarının da geri çekilmesine ilişkin bir talep açıklaması yayınlanıyor.

Bu ortamda beraberinde 14 bakanıyla birlikte Türkiye’ye gelen Libya’nın yeni Başbakanı Dibeyba’nın çantasında tam olarak ne olduğu da merak konusu elbette. Sakın Türk şirketlerinin Libya’da yeniden inşaat faaliyetlerine başlamaları, birikmiş borçlarının ödenmesi karşılığında, Türkiye’nin sessiz sedasız hem eğitim anlaşması, hem de deniz sınırlama anlaşmasını “kadük olmaya” bırakması olmasın?

Karadeniz’de denge arayışı; Montrö ‘şimdilik’ güvende...

Ankara’nın önce Rus uçağı düşürüp, ardından Rusya’dan S-400 alımına varan dış politika gelgitlerinin yarattığı denge bozukluğuna çare ise Ukrayna üzerinden sağlanmaya çalışılıyor gibi. ABD’nin savaş çıkarma sicili malum; Baba George Bush dönemindeki Körfez Savaşı Irak’ın olmayan silahları üzerinden, Oğul George Bush dönemindeki, Irak’ın tümden işgaliyle biten 2. Körfez Savaşı ise “Saddam Babamı kandırdı” söylemi ile başlamıştı.

ABD Başkanı Joe Biden’ın da Ukrayna ile olan ilişkileri de, oğlu Hunter Biden üzerinden “aile bağlarıyla” bezenmiş durumda. Biden’dan Başkan olduğundan beri –neredeyse iki ay geçti- bir türlü gelmeyen telefonun etkisi var mıdır bilinmez, Ankara’da son dönemde Karadeniz gerginliğinde tavrını Ukrayna’ya meyledecek şekilde koyma eğilimi baş göstermişti. Ukrayna ile yapılan askeri işbirliği anlaşmaları, bu ülkeye SİHA satışları, Erdoğan’ın her fırsatta Kırım’ın Rusya işgalini tanımadığına vurgu yapması hep bunun işaretleriydi. Ta ki geçen cuma günü – Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’nin Türkiye ziyaretinden sadece saatler önce- Rusya Devlet Başkanı Putin’den gelen telefona kadar; Erdoğan, Zelenski’yle basın toplantısında olabildiğince “ortadan” konuştu. Kırım’ın Ukrayna toprağı olarak görüldüğünü tekrar teyit etse de, işgal altındaki Kırım’dan kaçanlar için Ukrayna’da TOKİ evleri inşa edileceğini açıklayarak, Kırım’ın bir daha Ukrayna’ya dönmeyeceğini farkında olduğunu somut şekilde ifade etmiş oldu.

ABD’nin taraf olmadığı, hatta bir şekilde dağıtılmasını istediği Montrö konusunda Türkiye kamuoyunda açılan tartışmalar da, Putin’in telefonu sonrasında –şimdilik- sona erecek gibi duruyor. Erdoğan’ın, Moskova tarafından “Rusya’nın toprak bütünlüğüne müdahale” olarak gördüğünü açıkladığı uluslararası Kırım platformuna girileceğini açıklamasının bedeli ise belli; Kırım’da Rusya tarafından inşa edilen caminin açılışını Putin’le birlikte yapmak- Putin’den davet hala geçerli- bu camide bir namaz kılmak artık Erdoğan için pek mümkün görünmüyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
İki kritik tarih 21 Ekim 2024