Otoriter rejimler ve tıkanan ekonomi

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI

Küreselleşmenin 1980 sonrası atağa kalkması finansal sermeyenin ve doğrudan yatırımların hızla artmasına neden oldu. Kapitalizmin bu yeni atağından bazı ülkeler ciddi yarar sağladı. Çin, küreselleşmeyi kendi yararına kullanan ülkelerin başında yer aldı. Dünya nüfus sıralamasında yakın döneme kadar ilk sırada yer alan Çin, küreselleşme sayesinde istihdamı artırdı, ülkede açlığı ortadan kaldırdı. 2000’li yıllardan itibaren dünyada sadece yatırım çeken ülke değil, yurtdışına yatırım yapan ülke konumuna da geldi. Birçok gelişmiş ülkede emlak satın aldığı gibi marka sanayi firmalarını da satın alarak küresel ölçekte dünyanın ikinci büyük ekonomisi olmayı başardı. Çin başlangıçta düşük ücretler sayesinde doğrudan yatırım çekerken daha sonra nitelikli işgücü sayesinde yatırım çekti. İnovasyon ve teknoloji yatırımları sayesinde birçok alanda lider ülke konumuna geldi. Çin’in bu güce kavuşmasında gelişmiş ülkeler de katkı verdi. En önemli katkıyı da 2005 yılında Çin’i Dünya Ticaret Örgütü’ne (WTO) üye alarak yaptılar. Çin bu sayede çok yüksek büyüme oranlarını (çoğu zaman yüzde 10’un üzerinde) yakaladı. Bu durum 2010 yılına kadar sürdü. Bu yıldan itibaren Batı Yakasının (ABD, AB ve Japonya, Avusturalya, Kanada) ülkeleri Çin’i kendilerini kullanarak dış ticaret fazlası vermekle suçlamaya başladılar. Çin’i rekabetçi olduğunu ileri sürse de uyguladığı zayıf Renbinmi’ye dayalı para politikası nedeni ile inandırıcı olmadı.

Çin karşısındaki ülkeler karşı üstünlük kurmak ve istihdam yaratmak amacıyla hep üretimini artırmak istedi. Bunda da başarılı oldu. Bunu yaparken yerel yönetimleri de kullandı. Onların politikalarına finansal kolaylıklar sağlayarak destek verdi. Ülkede sanayi üretimi artarken konut yatırımlarına da hız verdi. Yerel yönetimler daha fazla konut yapmak için borçlandılar.

Covid 19 ile bu politikaların aşırı kapasite yarattığı su yüzüne çıktı. Çin ekonomisi büyümeye devam etse de artık yavaşlamıştı. Uygulanan tüm teşviklere rağmen 2024 yılına gelindiğinde Çin ekonomisi tıkandı. Bu tıkanıklığın altında sadece pandemi değil düşen tüketici güveni, Batı Yakası ile artan çatışmalar ve Çin’in en büyük şirketlerinden bazılarının temerrüde düşmesine neden olan emlak fiyatlarındaki düşüş yatmakta. Nitekim 2024 yılının ikinci çeyreğinde büyüme oranı yüzde 5 hedefinin altında kaldı ve yüzde 4,7’de kaldı. Daha da önemlisi fiyat artışları binde 5’in üzerine çıkamadı (Türkiye’nin yüzde 70 düzeylerinde enfl asyona sahip olduğu düşünüldüğünde durumun kabul edilemez olduğu ortada). Çin'de süren gayrimenkul krizi, hızla yaşlanan nüfusu ve Çin lideri Xi Jinping’in ekonomi üzerindeki sıkı kontrolü ve pandemiye verdiği aşırı tepki ekonomiyi zorladı. Bu sorunlara rağmen Çin ekonomisini asıl tıkayan unsur devlet başkanı Xi’nin artan otoriterliği veya çöken bir emlak piyasasının etkilerinden daha derinlere inen bir şey: endüstriyel üretimi her şeyden üstün tutan, zamanla muazzam bir yapısal aşırı kapasiteye yol açan on yıllardır var olan ekonomik strateji. Yıllardır Pekin’in endüstriyel politikaları, hammaddelerden, piller ve robotlar gibi gelişmekte olan teknolojilere kadar sektörlerde üretim tesislerine aşırı yatırım yapılmasına yol açtı ve bu süreç Çin şehirlerini ve firmalarını büyük bir borç yükü altına soktu.

Çin, kendisinin veya yabancı pazarların sürdürülebilir bir şekilde emebileceğinden çok daha fazla çıktı üretiyor. Sonuç olarak, Çin ekonomisi düşen fiyatlar, ifl as, fabrika kapanışları ve nihayetinde iş kayıpları gibi bir felaket döngüsüne yakalanma riskiyle karşı karşıya. Azalan karlar, üreticileri borçlarını ödemek için nakit yaratmak amacıyla çıktılarını daha da artırmaya ve mallarını daha fazla iskonto etmeye zorladı. Dahası, fabrikalar kapanmaya ve endüstriler konsolide olmaya zorlandıkça, ayakta kalan firmalar mutlaka en verimli veya en karlı olanlar olmuyor. Aksine, hayatta kalanlar genellikle hükümet sübvansiyonlarına ve ucuz finansmana en iyi erişimi olanlar oluyor. Sorun, 2010’ların ortalarından bu yana uluslararası ticareti de istikrarsızlaştıran bir güç haline geldi. Çinli firmalar, küresel pazarda birçok mal için arz fazlası yaratarak fiyatları diğer ülkelerdeki üreticiler için zarar etme noktasının altına itmekte. Aralık 2023’te Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, aşırı Çin üretiminin “sürdürülemez” ticaret dengesizliklerine neden olduğu konusunda uyardı ve Pekin’i giderek artan miktarda Çin ürününü acımasız fiyatlarla Avrupa pazarına yükleyerek haksız ticaret uygulamaları yapmakla suçladı. Nisan ayında ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, Çin’in çelik, elektrikli araçlar ve diğer birçok mala yaptığı aşırı yatırımın dünya çapında “ekonomik çalkantıya” neden olma tehdidinde bulunduğu konusunda uyardı. Yellen, “Çin artık dünyanın geri kalanının bu muazzam kapasiteyi emmesi için çok büyük” dedi. Çin’in bugün yaşadığı bunalım sadece otoriter tek adam rejiminin içine düştüğü cehalet veya yanlış hesaplamadan kaynaklanmamakta. Çin Komünist Partisi'nin uzun süredir devam eden ekonomik vizyonu sorunun derinleşmesine neden oldu. Çin otoriter rejimlerin ekonomide uzun dönemde kriz yarattığını gösteren tek örnek ülke değil. Rusya, Venezuela, Türkiye, Kuzey Kore benzer krizler yaşamakta. Bundan dolayı her ülke tek parti-tek adam rejiminden uzak durmalı. Çünkü uzun dönemde çöküş kaçınılmaz.

Okuma önerisi: İktisat ve Toplum Dergisi, Temmuz 2024 sayısı.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Venezuela’nın kaderi 21 Ağustos 2024
Ortadoğu Ekonomisi ve Hamas 14 Ağustos 2024
Dayatmayın halka gidelim 17 Temmuz 2024
Suç Cenneti 10 Temmuz 2024
Borçla sömürülmek 12 Haziran 2024
Gizli ülke 05 Haziran 2024