Ortadoğu'yu ateş topu yapan 12 saat
İsrail'in 12 saat içinde "düşman" gördüğü Lübnan'daki Hizbullah'ın 2 numaralı ismi ile Hamas'ın siyasi büro şefini nokta atışı saldırılarla öldürmesi, bölgeyi kitlesel bir savaşa hiç olmadığı kadar yaklaştırdı.
İsrail önce Beyrut'taki bir apartman dairesine yönelik düzenlediği insansız hava aracı saldırısında Hizbullah Lideri Nasrallah'ın danışmanlığını yapan, Hizbullah'ın en etkili isimlerinden Fuad Şükr'ü hedef aldı. Saldırıda apartman yıkıldığı için ölenlerin naaşlarına henüz ulaşılmış değil. Ancak Hizbullah resmi bir açıklama ile saldırı sırasında Şükr'ün o apartmanda olduğunu duyurdu. İsrail'in ikinci saldırısı ise Tahran'da gerçekleşti; Hamas'ın siyasi lideri İsmail Haniye Tahran'da düzenlenen bir füze saldırısı ile öldürüldü. Haniye öldürülmeden sadece saatler önce, İran'ın Dini Lideri Ali Hamaney tarafından kabul edilmiş, ardından İran'ın yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın yemin törenine katılmıştı. Yani İran Devleti'nin "resmi konuğu" idi.
NETENYAHU'NUN AMACI SAVAŞI YAYMAK
İsrail'in 12 saat içinde gerçekleştirdiği kritik iki suikast, Gazze'deki çatışma ortamını tüm bölgeye yayma amacı taşıyor. ABD Kongresi'nde Amerikalı Senatörler ve milletvekilleri tarafından ayakta alkışlanan İsrail Başbakanı Netenyahu, Washington'un mevcut hükümeti tarafından ise olabildiğince soğuk karşılanmıştı. Başkanlık yarışından çekilmesiyle birlikte artık Amerikan siyasetinde sayılı günü kalan Başkan Biden'la görüşme daha çok "diplomatik bir formalite" gibiydi. Netenyahu asıl görüşmeyi ise Demokratlar'ın Başkan adayı olacağı artık kesinleşmiş durumdaki Başkan Yardımcısı Kamala Harris ile yaptı. Harris, zaten Netenyahu'nun Kongre konuşmasına bir mazeret ortaya koyup katılmayarak, İsrail Başbakanı'na karşı soğuk tavrını ortaya koşmuştu. Netenyahu ile ikili görüşmesinin ardından da Harris, bir başka diplomatik mesaj olarak, kamera karşısına tek başına çıktı. Harris'in görüşme sonrasında yaptığı açıklamada da "derhal ateşkese" vurgu yapması Netenyahu açısından alarm zillerini çaldırmış olmalı ki, Şükr ve Haniye suikastleri gerçekleşti.
İSRAİL'İN KRİTİK ZAMANLAMASI
Lübnan'daki İran destekli Hizbullah varlığı zaten uzun zamandır İsrail hükümetinin radarında. Netenyahu hükümeti, bölge ülkelerinde hiç durmadan yolculuk yapan Haniye'ye suikasti Tahran'da gerçekleştirek de, İran'ı doğrudan provoke etmeyi amaçladı. Hesap şu; çatışma ortamına doğrudan İran ve Lübnan da girerse, savaş "İsrail'in savaşı" olmaktan çıkıp, ABD'yi de içine çekecek. Üstelik bunu yapmak için zamanlama da çok doğru İsrail açısından; Başkanlık seçimlerine sadece haftalar kala, Washington yönetimi siyasi açıdan en dağınık dönemini yaşıyor. İran'da ise yeni ve görece daha "ılımlı" bir Cumhurbaşkanı göreve başladı. Beyrut ve Tahran'daki suikastler, İran'da şahinleri harekete geçirerek, Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan'ı daha görevdeki birinci gününde etkisizleşmeye aday.
ARAPLAR FİLİSTİN İÇİN SAVAŞA GİRMEK İSTEMİYOR
İsrail'in bir başka güvencesi ise Arap ülkelerinin Filistin için savaşa girmek konusunda ayak sürümeleri. Bu durumu farkında olan Hamas lideri İsmail Haniye öldürülmeden önce yaptığı son açıklamada "İslam İşbirliği Teşkilatı'na sesleniyorum; Sesiniz yüksek, ifadeniz güçlü ve tutumunuz net olsun. Yarım yamalak çözümler için toplanmayın" çağrısı yapmıştı. Haniye ayrıca 3 Ağustos Cumartesi günü, başta İslam ülkeleri olmak üzere tüm dünya halklarını da Gazze'ye ve İsrail hapishanelerindeki Filistinliler'e destek için meydanlara inmeye çağırmıştı. Bu çağrı Arap ülkelerinde ne kadar karşılık bulacak, göreceğiz elbette. Türkiye açısından ise AK Parti hükümeti, Türkiye'nin görece ekonomik refah döneminde Suriye'de girdiği askeri maceranın bedelini yeni yeni anlıyor. Bu durum, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "İsrail'e gireriz" çıkışının iç politikada seçmenlerine yönelik bir "salvo" olarak kalma ihtimalini güçlendirir nitelikte. Erdoğan'ın "İsrail'e gireriz" cümlesinden hemen önce,"Karabağ'a nasıl girdiysek" sözlerinin de, Karabağ'ın kurtarılmasını kimseyle paylaşmak istemeyen Bakü yönetiminde kaşların kalkmasına neden olduğunu not etmek gerek. Bazen iç politika için sarfedilen cümleler, "kardeşlerle" ilişkileri bile gölgeleyebiliyor...