Ortadoğu’nun tercihi Trump
Tüm dünyanın gözü Amerikan seçimlerinde. Amerikalılar'ın kime oy vereceği belirsiz ama, eğer sandık Ortadoğu ülkelerindeki liderlerin önüne koyulsaydı, Trump'ın açık ara seçileceğini öngörmek hiç de yanlış olmaz.
• 11 Eylül’deki rolü nedeniyle tazminat/yaptırım gibi etkilerden kurtulmak için Trump yönetimiyle yakın ilişkilerini kullanan Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman;
• Yolsuzluk iddialarına boğulmuş İsrail Başbakanı Netenyahu;
• Trump yönetiminden aldığı destekle bölgedeki her krize müdahil BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed;
• Mısır'da darbe ile yönetime gelip, Trump’ın desteği ile meşruiyet kazanan Cumhurbaşkanı El Sisi;
• Hatta Trump'ın sert politikalarıyla ülkedeki etkinliğini yeniden arttıran İran'ın aşırı muhafazakar dini lideri Hamaney;
Hepsinin oyu Trump’dan yana olurdu.
Bu listeye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı eklemek de mümkün. Erdoğan'ın Donald Trump'la yakın ilişkisi sır değil. İnişli çıkışlı da olsa, arada "aptal olma" gibi ifadelerin yazıldığı mektuplar da gönderilse, Trump dönemi Türkiye'deki AK Parti iktidarı için hem önemli kapılar açtı, hem de çok baş ağrıtabilecek sorunları sümen altı etti.
Türkiye'ye "açılan kapılar"
TSK'nın Suriye'de hem Fırat'ın doğusuna yönelik operasyonları mesela, hep Trump-Erdoğan telefon konuşmalarından sonra geldi. Trump yönetiminin uzun süre karışmamaya özen gösterdiği, Erdoğan’ın da bu boşluğu değerlendirip, Türkiye’yi aktif olarak dahil ettiği Libya krizi de açılan kapılar listesine eklenebilir.
Trump'ın Çin'e karşı sertleştirdiği ekonomik politikaları da Türkiye için fırsat oldu. TAİK Başkanı Yalçındağ'ın Amerikalı üç bakana yazıp, Trump'a da bilgi için gönderdiği mektuplarda, Çin'in ABD tedarik zincirinden çıkarılması ile doğacak boşluğu Türk firmaların kapatabileceğini vurgulaması bunun somut örneği.
Trump'ın "sümen altı ettiği" krizler
Trump'ın "sümen altı" ettiği, Ak Parti iktidarının başını ağrıtabilecek krizlerin başında ise Halkbank davası geliyor.
Herkes New York’taki Halkbank davalarına -Hakan Atilla davası ve Halkbank’a kurumsal olarak açılan ikinci dava-odaklanmışken, unutulan birşey var;
ABD Yaptırımlar Ofisi (OFAC) İran yaptırımlarını deldikleri iddiasıyla pek çok uluslararası bankaya ceza ödetmişti. Örneğin Deutche Bank, JP Morgan yüz milyonlarca dolar, HSBC 1.9 milyar, BNP Parisbas 8.9 milyar dolar ceza ödedi Amerikan hükümetine.
OFAC, Trump döneminde Halkbank'a olası idari para cezasını "sümen altı" etti.
S-400'ler konusunda da durum farklı değil; "Satın alırsanız yaptırım uygulanır" olarak başlayan yaptırım tehdidi, Erdoğan-Trump görüşmeleri ile "aktive edilirse yaptırım gelir" seviyesine indirgendi. Ve Trump, yetkisinde olan CAAT-SA (Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası) yaptırımlarını Türkiye için zamana yayıp, yürürlüğe koymamayı seçti. Trump ayrıca-Dışişleri Bakanı Pompeo'nun Rum-Yunan tezlerine destek veren açıklamaları dışında- Doğu Akdeniz krizine de müdahil olmamayı tercih etti.
Trump'ın Türkiye yaklaşımının nedeni ne?
ABD'de Trump'ın Türkiye'ye yönelik bu yumuşak yaklaşımına neyin neden olabileceği çok tartışıldı. Mesela New York Times, Trump'ın vergi iadeleri üzerine yaptığı inceleme haberde, ABD Başkanı'nın Türkiye'deki işlerinden 2015-2018 arasında net 2,6 milyon dolar kazandığını yazdı. NBC ise Türk hükümetinin tüm dünyadaki etkinlikleri için Trump'a ait otel ya da tesislerini kullanmasını haber yaptı. Buna örnek olarak Türkiye-ABD İş Konseyi toplantısının Trump'ın Washington'daki otelinde, THY'nin sponsor olduğu golf turnuvasının yine Trump'a ait Virginia'daki bir golf otelinde gerçekleştirilmesini gösterdi.
Eğer Biden seçilirse AK Parti hükümeti ile Trump yönetiminin kurduğu özel ilişkinin eskisi gibi olmayacağı açık. Ancak şunu da vurgulamak gerekir. Kimseye danışmadan, kimi zaman Amerikan bürokrasini çıldırtan kararlar alan Trump'ın aksine, Biden'ın seçilmesi halinde bürokrasiyle Beyaz Saray ilişkilerini yeniden eski rayına oturtacağı yorumları ağırlık kazanıyor. Ve Türkiye, konumu gereği hem İran, hem Rusya ile restleşen ABD bürokrasininin, çok önemsediği bir ülke.
Dolayısıyla, kampanya döneminde Ankara’yı çok kızdıran açıklamalar yapsa da, Biden'ın "NATO müttefikliği" çatısı altında Türkiye'ye zeytin dalı uzatması şaşırtıcı olmaz.