Ortadoğu’da taşlar yeniden diziliyor
Ortadoğu’ya Washington’dan bakınca, görünen şu; ABD’deki Başkan Biden yönetimi Ortadoğu’da savaşa varabilecek itiş-kakış istemiyor.
Bölgeden Amerikan askeri gücü çekilirken, bunu sağlamak için de Ortadoğu’da ve Akdeniz’de görünür olmak için çok hevesli davranan Fransa Cumhurbaşkanı Macron’a etkinlik konusunda yeşil ışık yakılmış durumda.
– Küçük bir not; Washington’un önceki yönetimleri benzer bir yeşil ışığı yıllar önce Ortadoğu’da “kendisinden habersiz yaprak kımıldamamasını isteyen” AK Parti hükümetlerine de yakmıştı. Bölgeye reel politika ekseninden çok, ideolojik yaklaşan ve popülist söylemlerden medet uman AK Parti hükümetleri bölgede istediği etkinliği kuramadı.-
MACRON’UN AKDENİZ VE AFRİKA POLİTİKALARI TERS TEPTİ
Ancak Macron’un da popülist bir siyasetçi olması, her adımını yaklaşan seçimlerde yeniden seçilebilmek adına atması, bölgede ABD’nin bıraktığı boşluğu dolduramayacağını gösteriyor. Nitekim Yunanistan’la son dönemde askeri olarak yakınlaşma adımlarını “Avrupa Birliği’nin stratejik yönelimi” gibi göstermeye çalışması, en başta AB ülkelerinin tepkisiyle karşılandı. Almanya’nın görevi bırakmak üzere olan Şansölyesi Angela Merkel’i “ilan edilmeyen lider” olarak kabullenen AB ülkeleri, şimdilerde bu role soyunmaya çalışan Macron’a belli ki aynı şekilde yaklaşmıyorlar.
Macron, Kuzey Afrika’da yapmaya çalıştığı “açılımı” da –deyim yerindeyse- yüzüne gözüne bulaştırmış durumda. Aslında Osmanlı dönemini eleştirerek, Türkiye’ye “ayar vermek” üzerine kurduğu söylemde çok ileri gidince, Fransa-Cezayir ilişkilerinin kopma noktasına gelmesine neden oldu. O kadar ki, Cezayir Fransa için yaşamsal önemdeki Afrika’ya en kestirme yol olan hava sahasını Fransız askeri uçaklarına kapattı.
SURİYE’DE RUS-ABD İŞBİRLİĞİNE DOĞRU
Suriye’de ise ABD açısından ibre, buradaki “başrolü” ne Fransa’ya, ne de Türkiye’ye bırakmaktan çok, zaten ülkeye hem askeri, hem ekonomik olarak yerleşmiş durumda olan Rusya’yla işbirliği yapmak yönünde duruyor.
Dış politikasındaki en büyük öncelik olarak Çin’in yükselişini durdurmayı seçen ABD’deki Biden yönetimi, Rusya’ya ise bölgesel bazda bazen rekabet, bazen de işbirliği yapılabilecek ülke olarak bakıyor. Bu çerçevede Rus ve Amerikalı Genelkurmay Başkanları’nın geçen ay Helsinki’de yaptıkları görüşmede ele alınan konu ilginç; İki generalin görüşmesinde Afganistan’ı daha yakından izlemek için ABD’nin Orta Asya’daki Rus askeri üslerini kullanmasının masaya yatırıldığı haberleri sızdı. Aynı işbirliğinin Suriye’de de öngörüldüğü diplomatik kulislerde giderek daha çok konuşuluyor.
Nitekim Suriye’de hemen herkes de Beşar Esad yönetiminin devamını kabullenmiş görünüyor. Suriye krizinin başlangıcında –tıpkı Türkiye gibi- Esad yönetimini devirebilmek için en hevesli ülkelerden biri olan Ürdün’ün, şimdilerde Esad yönetimiyle ilişkiye girmesi bu yönelimin sonuçlarından. Ürdün Kralı Abdullah sadece iç savaşın ilk günlerinden beri kapalı olan Ürdün-Suriye sınırını açmakla, Şam-Amman uçak seferlerini başlatmakla kalmadı, geçen hafta Beşar Esad’la da bir telefon görüşmesi yaptı.
Buna Biden’ın Ortadoğu ve Afrika politikasını emanet ettiği Brett McGurk’un Cenevre’de Ruslarla yaptığı görüşmeyi; Mısır’ın Suriye’nin yeniden Arap Ligi’ne dönmesi için başlattığı diplomatik atağı; Körfez Arapları’nın birbiri ardına Şam’da Büyükelçiliklerini açmalarını da ekleyin.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Soçi dönüşü McGurk’ün adını olumsuz ifadeler kullanarak bizzat anması boşuna değil elbette; Suriye konusunda tüm gelişmeler AK parti’nin yıllardır izlediği “Esad’sız Suriye” politikasının tam tersi yönde ilerlemekte.
ŞAŞIRTAN GELİŞME; İDLİB’DEN GELEN HASTALARA “SAĞLIK TURİSTİ” MUAMELESİ
Aslında Ankara da bu gidişi görmeye, politikalarını çok küçük dokunuşlarla bu yöne çevirmeye başladı bile.
İdlib’de mesela, AK Parti hükümetinden sessiz sedasız hiç beklenmedik bir adım geldi.
İdlib’de yaşayan Suriyeliler’e, acil sağlık ihtiyaçları için yıllardır Türkiye’de ücretsiz sağlık hizmeti veriliyordu. Bunun için Bab el Hava sınır kapısında bir tıbbi koordinasyon ofisi kurulmuştu. İdlib’de ihtiyacı olan hastalar bu ofise başvuruyor, kendilerine “kimlik” adı verilen bir belge sağlanıyor, bu belge ile Türkiye’deki hastanelerde ücretsiz tedavi olabiliyorlardı.
Ancak Arap basınındaki haberlere göre Türkiye 20 Eylül’de yeni genelge yayınladı. Bu genelge ile bundan böyle Türkiye’de tedavi görmek isteyen Suriye vatandaşlarına “kimlik” verilmeyeceği, bunun yerine “tıbbi turizm belgesi verileceği” açıklandı. Tıbbi turizm belgesi ile İdlib’deki Suriyelilerin ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerinden Türkiye’de ücretsiz yararlanma imkanı kaldırıldı. Türkiye’de hastaneye gidenlerin tedavi ücretlerini kendilerinin ödemelerinin yolu açıldı. Üstelik tıbbi turizm belgesi ile Türkiye’ye gelen Suriyelilerin ülkede kalış süreleri de bir ay ile sınırlandırıldı. Oysa daha önce sınırda tıbbi tedavi için “kimlik” alan Suriyeliler, Türkiye’de tedavileri ne kadar sürerse, o kadar kalabiliyorlardı. Bir süre sınırı yoktu.
Bu, son derece kritik bir gelişme.
Artık ekonomik krizden mi; Rusya’nın İdlib’in çözümü için artan baskısından mı; yoksa muhalefetin “Suriye politikası değişsin, Suriyeli sığınmacılar geri dönsün” söylemini daha yüksek sesle dile getirmesinden mi bilinmez;
AK Parti hükümeti sessiz sedasız Suriye politikasını gözden geçirmeye başladı bile.