Orta ölçek Türkiye’nin okullaşması neden küçük?
Hayali bile güzel. Orta boy bir devlet olabilmek… O zaman, internetten dünya üzerindeki okullaşma oranlarına erişelim. (https://ourworldindata.org/ sitesine göre) İlk edindiğimiz malumat, okullaşma oranımızın düşüklüğü olacaktır. Savunma ve beslenme ikilisinden sonra, her önceliğin önünde dağ gibi bir eğitim gerçeği yer almaktadır. Yıllar yolları bitirir. Eğitim altyapısı potansiyeli yansıtmıyorsa, gelir katmanlarında en fakir bir yana, en zengin bir yana savrulacaktır. Buna şaşırmamak gerekir. Sonra da ne gidecek yol, ne yaşanacak yer, ne de solunacak hava kalacaktır. Türkiye’nin gündemi ya kadın cinayetlerinde, ya orman yangınlarında sabit duruyor. Bu atalete karşın, dünyanın siyasal konjonktürü bir balıkçı teknesi gibidir. Bir sağ yana, bir sol yana devrilerek yol alınmaktadır. Eğer eğitimde olduğu kadar dış siyasetteki gelişmelere de bakarsak, Trump’ın gidip, yerine Biden’ın gelecek olması bu türden bir savrulmadır. Güneyimizde oluşturulmaya çalışılan Kürdistan, ABD ve Rusya’nın çıkarlarına uyumlu şekilleniyor. Türkiye, Esad ve İran’ın ise aleyhine... Öyleyse, bizi bu yalpalanmalara karşı diri tutacak nedir?
Bence Türkiye’yi bu dünya konjonktüründe ayakta tutabilecek tek şey, doğru planlamadır. Bütün siyasi partilerin uzlaşısıyla şekillendirilmiş planlar, yasayla yıllar yılı değiştirilmeden sürdürülebilir. Bu güvenceyi yasayla elde etmek mümkündür. Çünkü kaybolup giden zamandır. Ne demek istediğimi, gelin şu okullaşma tablosuna bakarak değerlendirelim. Türkiye’nin yetişkin nüfustaki okullaşması 8 yıldır. Bu arada küresel değerlendirmeler, yetişkin nüfusu 16 ile 65 yaş arası olarak tanımlar, oysa bu tabloda 1870’li yıllar hemen hemen eşitti. Tablodaki “10 yılın üstündekiler” kısmı, “10 yılın altındakiler” kısmıyla aynı düzeydeydi. 19. yüzyıla aşağı yukarı aynı okullaşmayla girilmişti.
Bugün bizim okullaşma oranımız, eğitim sorunlarını çözebilmiş ülkelere kıyasla ortalama yüzde 50 zayıftır. Tabloda İsrail’in kuruluş yılı istisnası mevcuttur. Bu nedenle 7,3 yıl olarak görülen veri, 1950’i ifade eder. O yıllardaki Japonya ile Almanya arasında okullaşmayla yer almış İsrail devleti ortaya çıkmıştı. İsrail o zaman bizim 3,65 katı düzeyimizdeydi. Dünyanın savaş yıllarını da gösteren bu tabloda en yüksek okullaşma oranları Almanya ve ABD için mümkün olabiliyor. Eğitim, savaş yıllarında üstünlük sunan içsel bir yeteneğe dönüşüyor. Biz bu iki süper gücün, savaşta ne kadar büyük silah endüstrileri olduklarını da gördük. Öyleyse şu soru gelir aklımıza: Nasıl bir eğitim sitemi olmalıdır?
Rusya, Almanya, ABD ve İngiltere; dünya ülkeleri içinde ayrıştılar. Sonra da açık ara üstünlük elde ettiler. Çünkü bu ülkeler; fizik, kimya, biyoloji temel bilimlerindeki deney sonuçlarını, matematiksel boyuta taşıyabildiler. Somut gerçekleri soyut düzlemde gösterebildiler. Bunun tam tersini de yaptılar. Matematiksel düzlemdekileri fizik, kimya, biyolojide de ifade edebildiler. O nedenle eğitim sisteminde temel bilimler, anadil, matematik ve yabancı dil zorunlu yer almalıdır. Öğrenciye okul dışı ekstra çalışma zamanı da bırakılmalıdır. Uzaktan eğitim; dil, tarih, coğrafya, sanat tarihi, felsefe, psikoloji, gibi eğitimleri sağlayabilmelidir. Bunların bir kısmı seçmeli, bir kısmı da zorunlu olmalıdır. Öğretmenler düzenli eğitimlere tabi olmalıdır. Eğitim sisteminin web altyapısı aktif kullanılmalıdır. Uzaktan etkileşimli dersler olabildiği gibi, sınavlar da yapılabilmelidir. Eğitim dalları, sanayinin ve finansın istihdam gereksinimleriyle örtüştürülmelidir. Almanya’da Bismark, ABD’deyse Magna Carta, eğitimde sağlıklı şekillenmenin temelini atmışlardı. Bu nedenle Almanya ve ABD’nin savaş yıllarındaki belirleyici rolleri yadsınamamıştı.
Dünyada kalkınma planlamacılığı, ekonomik planlamacılık ve eğitim planlamacılığı şeklinde 3 planlamacılık mevcuttur. Tüm planlama teknikleri geleceği resmeden kararlardır. Piyasa araştırması yapmak, önümüzdeki belirsizlikleri ve gündem dışı riskleri, mikro ya da makro düzeyde olsalar da azaltır. Kaynakları optimal kullanıp, iş gücüne canlılık katar. Üretim kapasitesini artırıp, yaşam düzeyini yükseltir. Konjonktürel dalgalanmaları düşürerek, fiyat istikrarını sağlar. Planlamacılığın ülke için değerli meyvesi, süründürülebilir bir büyümedir. Eğitimdeki planlamamız o kadar önemlidir ki, savunma ve gıda sektörleri bile, eğitim altyapısı olmadan hep bir güdük kalır. Ulusal birlik ve ülkeler arası rekabet ancak ve ancak sağlıklı işleyen bir eğitim sistemiyle küresel atmosferde karşılığını bulur. Limanda çürümeye terk edilmiş bir eğitim mi? Küresel kabulü bulunan bir eğitim mi? Nasıl bir sitemimiz olmalıdır?
Her şeyden önce eğitimde fırsat eşitliğiniz olmalıdır. Bölgesel farklılıklar ortadan kalkmalıdır. Anadolu’nun doğusuna kayan eğitim yatırımlarıyla, batıdan doğuya akan bir osmotik göç yaratılmalıdır. Doğu komşumuz İran, bölge komşumuz İsrail, borçlarını askıya alabilen Arjantin; bunlar bile bizden daha iyilerdir. Bunların, daha uzun yetişkin okullaşma yılları bulunmaktadır. Bu nedenle eğitim hassasiyetinde birleşilmelidir. Tüm taraflarca ortak akıl inşa edilmelidir. Öyle doğru okullar kuralım ki, gerçek hayatta ihtiyaç duyulan mezunları olabilsin. Gereksiz bir sürü branşlaşma yaratırken, geride gereksinim duyulan bir sürü de istihdam tortusu yaratmasın. Planlama öyle mezunlar yetiştirsin ki, yüzde 30’larda seyreden genç işsizlik oranımız yüzde 15’lere düşebilsin. Kadın istihdamımızın toplamdaki payını yüzde 30’dan yüzde 50’ye çekebilsin. Kadınlar, medeni kanunumuzda pozitif kayırmacılığa tabidirler. Kız çocuklarını gömmeyi engelleyip, siyahileri köle edinmeyi bitiren Allah’ın emirleri, o yıllarda dünyaya erdem tohumlarını serpiştirmişti. İlk emir oku (ikra) iken müslümanların düşük okullaşması, ciddi bir paradokstur. Sadece buna baksak bile, insan kuzey kutbu gibi eriyip gidiyor.