“Operadaki Hayalet” zamanında gitmesini bilmişti
Bir taraftan gerçek trajediler yaşarken diğer taraftan da siyaset sahnesindeki ucuz ve çirkin komedilere tanık oluyoruz. Bu hafta ben de sahnelerden bir konu seçtim. Ama bu gerçek bir sanat sahnesi ve güzel bir müzikal. Çünkü “The Phantom of the Opera” müzikali Broadway’deki sahnesinde 35 yıldan,13.981 temsilden sonra 16 Nisan’da perdelerini indirdi. Sıkıntılı havamız değişsin diye bu konuda yazmak istedim.
Operadaki Hayalet romanı
Yıl, 1910’lar. Gazeteci ve romancı Gaston Leroux, sık sık gittiği Paris Opera Binası’nda bir söylentinin başladığına tanık olur. Opera Binası, Notre Dame Katedrali gibi, Louvre Müzesi gibi veya Sacré Coeur Basilica gibi Paris’in simgelerindendir; Garnier Palace diye de anılır. Bina, Mimar Charles Garnier tarafından İmparator III. Napolyon’un talimatı ile tasarlanmış ve 1866-1875 yılları arasında yapılmıştır.
Çıkan söylentiye göre bir hayalet sık sık binayı ziyaret etmektedir. Nedeni bilinmeyen bir kaç ölüm bu hayaletle ilişkilendirilir. Sahne arkası dedikoduları bu hikâyeyi daha da alevlendirir. Esrarengiz kazalardan nasibini almış Opera Binası’nda yaşanan son büyük kaza ile hayalet söylentisi daha da büyür. 1896 yılının 20 Mayıs günü 7 tonluk avize seyircilerin üstüne düşer ve bir kişi ölür.
Gaston Leroux, gazetecilik içgüdüsü ile Paris Opera Binası’nı merceği altına alır ve araştırmaya başlar. Tavandaki kulelerinden yeraltındaki dehlizlerine ve kanallarına kadar binayı ve içindeki atmosferi çalışır. Bina, adeta Paris toplumunun bir aynasını gibidir; dıştan gösterişli ve düzenli, altta ise gizem ve dehşetin pusuda beklediği bir dip akım. Gaston Leroux, üç aylık sıkı bir çalışma ile “Operadaki Hayalet” (Phantom of the Opera) eserini ortaya koyar. Roman 1911 yılında basılır.
Romandaki hikâye
Roma’daki hikâye şöyledir. Opera binasının altındaki dehlizlerde bir müzik dâhisi yaşamaktadır. Yüzündeki doğuştan gelen kusuru dolayısıyla, maskesi ile dolaşmakta ve insanlardan kaçmaktadır. Bu nedenle kendisine “Hayalet” ismini takarlar.
Korodaki yetenekli bir soprano Christine, Hayalet’in dikkatini çeker. Ve bu müzik dâhisi ona gizli gizli özel müzik dersleri vermeye başlar; onu yetiştirir. Ve sonunda Hayalet, Christine’e aşık olur. Hayalet, başrolü oynayan sopranoyu korkutarak kaçırtır ve Christine’in bu rolü almasını sağlar. Bu arada Opera’nın yeni sahibi Raoul, Christine’nin çocukluk sevgilisi çıkar ve aralarındaki eski aşk alevlenir. Bu yakınlaşmayı kıskanan Hayalet, bir şekilde Christine’in dikkatini çekmeyi başarır. Christine de Hayalet’i Opera Binası altındaki inine kadar izler. Hayalet, orada Christine’e aşkını açıklar ve onunla kalması için ikna etmeye çalışır. Christine, Hayalet’in maskesini çıkarır. Bu durum karşısında çılgına dönen Hayalet, korumasız ve çaresizdir. Christine’i yukarı çıkarır.
Christine’nin yokluğu sırasında başrolü yine eski sopranoya vermişlerdir. Dönüşünde Christine’e sıradan bir rol verirler. Bu, Hayalet’i çileden çıkarır ve başroldeki sopranonun sesinin kbozulmasını sağlar. Yöneticiler başrolü yine Christine’e vermeye mecbur kalırlar. Aradan bir süre geçince Hayalet, “Don Juan diye bir opera yazdım. Bunda da Christine oynamalı; yoksa…” diye tiyatronun yöneticilerini tehdit eder. Onlar da sonunda kabul ederler ve başrolü Christine’e verirler.
İlk gösteriye Hayalet’in geleceğini tahmin eden tiyatro yöneticileri ve Raoul ona tuzak kurar ve beklemeye başlarlar. Önce Christine sahneye çıkar ve aryasını söyleme başlar. Sahneye çıkmak için sırasını bekleyen oyuncuyu öldüren Hayalet, onun yerine geçer ve sahneye çıkar. Christine, karşısındakinin Hayalet olduğunu anlar. Rol gereği birbirlerine şarkılarını söylerler. Raoul, Christine’nin Hayalet’i sevdiğini anlar ve gösteriyi üzüntü ile izler. Hayalet, tutkuyla Christine’e şarkısını söylerken Christine onun maskesini indirir. Seyirci de Hayalet’i maskesiz görür.
Hayalet, tavandaki büyük avizeyi aşağı indirerek yangına neden olur ve Christine’i de alarak aşağıdaki inine iner. Raoul de onların peşinden gider. Hayalet aşağıda Raoul’u yakalayarak bağlar. Christine’e bir teklifte bulunur. Eğer onunla kalırsa Raoul’u serbest bırakacaktır. Eğer gitmeye kalkarsa Raoul’u öldürecektir. Christine, Hayalet’i hararetli biçimde öper ve onunla kalmayı seçtiğini söyler. Ama yaşananlardan sonra, Hayalet bunun mümkün olmadığı kanısına varıp Raoul’u serbest bırakır. Christine, Raoul ile kanalda bekleyen sandala binip açılır; gözü, sevdiği Hayalet’tedir. Hayalet, aynaları kırarak kaçar, gizli geçitte kaybolur. Geriye pelerini ve maskesi kalır.
Bu roman önce filmcilerin dikkatini çekmiştir. Birisi 1925 yılında, ikincisi 1943 yılında olmak üzere iki filmin senaryosuna konu olmuştur. Ancak asıl ününe Andre Lloyd Webber’in yarattığı müzikal ile kavuşmuştur.
Webber ve Operadaki Hayalet Müzikali
Andrew Lloyd Webber, bir İngiliz bestecisidir. Müzikçi bir anne babanın oğludur. The New York Times gazetesi onu “Ticari olarak tarihteki en başarılı besteci” diye tanımlamıştır.
Başarıları ödüllerle taçlandırılmıştır. Yedi Tony ödülü, üç Grammy ödülü, bir Oscar ödülü, bir Emmy ödülü, altı Olivier ödülü ve bir Altın Küre ödülü almıştır.
Webber 17 müzikale imza atmıştır. Müzikallerindeki şarkıları, tiyatro sahnelerinin de dışına çıkarak meşhur olmuştur. Örneğin, “Cats” müzikalinden “Memory”; “The Phantom of the Opera” müzikalinden "The Music of the Night” ve "All I Ask of You”; “Evita” müzikalinden "Don't Cry for Me Argentina”.
“The Phantom of the Opera” müzikali Broadway’deki Majestic Tiyatrosu’nda Ocak 1988 tarihinde temsillerine başlamış. Ve en uzun süreli oynanan ve kârlı bir eser olmuş. Her oyun bu kadar başarılı olmuyor. Broadway’de sahneye konulan oyunların %80’i yatırımın karşılığını alamıyormuş. Bu anlamda baktığınızda Operadaki Hayalet’in başarısı çok üstün. Broadway’da 20 milyon üstünde bilet satılmış. Bu dönem süresince Amerika içindeki kârı 1,5 milyar doları aşmış. Dünya bazında düşündüğümüzde kâr 6 milyar doları bulmuş. Bunu yaratan ise 130 kişilik bir kadro. Show, 40’ın üstünde ülkede sahneye konmuş.
Sonuç
Paris Opera Binası’ndaki bir söylenti Gaston Leroux’un merakını tetiklemişti. Onun hayal gücü, romanı ortaya çıkarmıştı. Roman da Andrew Llyod Webber’in hayal gücünü harekete geçirmiş, müzikalin notalarını yaratmıştı. Üstün yetenekli oyuncuların, müzikçilerin ve teknik kadroların işbirliği ile “The Phantom of the Opera” 35 yıl seyircinin huzuruna çıktı. Seyirciler, bu üstün hayal gücü ve emeğin ürünü oyunu seyrederek 2,5 saatlik hoş bir zaman geçirdiler
Operadaki Hayalet Müzikal’ini yıllar önce ben Londra’da seyretmiştim. Yine kapalı gişe oynuyordu. Biletleri karaborsadan almıştık. Tiyatro’nun kapısında biletleri kontrol eden adam çok değişik bir kostüm giymişti. Sanki müzikalin içinden çıkmış gibiydi; daha kapıda sizi tiyatronun havasına sokuyordu. Bileti kontrol ederken büyük bir ciddiyetle sordu adam: “Yanınızda kameranız var mı?” . Ben de oyuna dahil olmak istedim. Sesime üzüntü ve endişe tonu katarak sordum “Hayır. Yoksa olmalı mıydı?” Adam beni teselli etti. “Sakin olun. Tabi ki hayır. İçerde kamera kullanmak yasak da, onun için soruyorum” dedi. Ben de “Çok şükür” diyerek oyunumu bitirdim.
“The Phantom of the Opera” gösteri sanatları ve müzik açısından mükemmel bir prodüksiyondu. Ticari olarak da tam bir başarı.
“The Wall Street Journal” gazetesi, bu oyunun sahnesinin 35 yıl boyunca elektrikçiliğini yapan kişi ile söyleşi yapmış. Elektrikçi, “Show neden bitiyor?” sorusuna şu cevabı vermiş: “Her show gibi bu da bitiyor”.
Evet, “Operadaki Hayalet” show’u bitti. Ama zihinlerde güzel anılar, damaklarda güzel tadlar bırakarak. Bakalım bizdeki tatsız show ne zaman bitecek, maskeler ne zaman düşecek.