On ikiye beş kala devalüasyon ve IMF görüşmeleri
Çok uzun zaman olmadı, baktım yaklaşık 35 gün önce yine bu mecralarda yazmış ve sizlerle paylaşmışım. Devalüasyon, IMF ile görüşmeler başlıkmış. Bu yazım seçimden önce yazdığım, Türkiye ekonomisiyle ilgili son yazılardan… Sonra, ülkemin ekonomisine ve siyasal gelişmelere ilişkin bir süre yazmama kararımı uygulamaya başladım. Halâ da bu kararımı bırakın bozmayı, hafifletmedim bile. Bu asla; kızgınlık ya da kırgınlık veya kendimi önemsetme değil. Seçimi kazananı tebrik ettik, kaybedenleri de belli bir ölçüde eleştirdik, bitti…
Benim bir partiyle ilişkim yok, hiçbir siyasal kuruluşu övmek ya da yermek benim işim değil, hele ki bunu yapmaya kalksam bile yeri bu satırlar değil. O bakımdan burada da sözümü tutacağım. Ama geçmişte söylediklerimi de hatırlatacağım. Bu sözler, havada uçuşan sözler değil, yazılmış olan ve arşivimde yerini almış düşüncelerimin yazılı ifadesidir. Ayrıca yazılı olan bu kanıtı mevcut görüşler de sadece bana ait değil, aynı doğrultuda düşünen pek çok insanın, iktisatçının paylaştıklarının aynısı.
Hiperenflasyon dedik, işte buyurun artık hiperenflasyonu en hissedilebilir haliyle yaşıyoruz. Bunu son bir yıldır, her gün ağırlaşan koşullarda yaşıyoruz, bu gidişle devam da edeceği neredeyse kesinleşti. Hiç uzatmadan; hemen işsizliği de ekleyelim, artık bilmeyen kalmadı. Az sayıda kalan çalışanlar da her gün ne zaman işine son verileceği tedirginliğini yaşıyor. Peki devalüasyon… Fiilen var ama bu henüz resmen anlamında değil. Biliyorsunuz, yerli para biriminin diğer para birimleri karşısında 6 aydan az olmamak üzere uzun bir süre değer kaybetmesi, bunun sürekli olması ve kayıp olan değerlerin %20-%25 ler mertebesine kadar çıkmış olması ve son olarak da devalüasyon kararının ülkenin üst yönetim kadroları (Bakanlar Kurulu) tarafından alınması ve ilan edilmesi gereği vardır.
Resmen karar alınması hariç tüm koşullar mevcut, artık çok gerekli olduğu görülen TL'nin devalüe edilmesi beklenmektedir.
Elimizdekiler; (Şimdilik)
- Enflasyon, stagnation, recession…
- Devaluation…
- Carî açık
- İşsizlik,
- Dolar ve Euro gibi para birimlerinin TL karşısında sürekli değer kazanması…
- Ucuz ihracat, pahalı ithalat, dış ticaret açığı,
- Yaklaşmakta olan yeni seçim tarihi…
Sonuç olarak an itibariyle olumlu bir asset yok…
Ekonominin içine girmiş olduğu ve bir türlü de çıkamadığı sarmal, yazılarımızın da bu sarmal içinde döne gelmekte olduğunun tabii bir nedenidir. Elbette bu döngüden çıkmak mümkündür. Bunu en az kaybı vererek yapmak başarıdır. Ülkenin bir çok değerli iktisatçısı, deneyimli bürokratları vardır. Yakın zamana kadar bu konularda çözüm önerilerinin şartlar kapsamında hep muhalif öneriler olarak değerlendirilmiş ve kısmen bile dikkate alınmamıştır. Oysa ki bunların çok önemli kısmı ülke yararına olumlu öneriler, iktisat teorisinde yer almış olan önerilerdi… Ama bunca yazmaya-çizmeye rağmen değişiklik yapılamadı. Tabii bu arada başta ana muhalefet partisi olmak üzere irili-ufaklı çeşitli büyüklükler bir araya gelen toplam adıyla muhalefetin de çok büyük bir başarısızlık kaynağı olduğunu net olarak ifade etmek gerekir. Kazananın ya da kaybedenin kim olduğu, hangi parti olduğu an itibariyle ilgi konumuz dışındadır. Ama kaybedenin milletimiz olması durumu elbette hepimizi ilgilendirmektedir.
Spesifik hiçbir şey yazmayarak sözümüzü tutmaya gayret ettim, ama bu durum yaşadığımız ekonomi koşulları çerçevesinde uzun sürmeyecektir. Eninde sonunda yine dayanamayarak ekonomideki gerçekleri ve doğruları yazarak sizlerle paylaşmak zamanı gelmiştir, geçmeden yakalamakta fayda vardır.
Bu arada IMF ile görüşmelerin artık resmen başlatılması, devalüasyonun da yapılması gereği ortadadır. Kendi kendime koyduğum sınırlama sona erdiğinde bu konuları tekrar, sıkı biçimde ele alacağım, görüşlerimizi paylaşacağız. Muhtemelen Ağustos ilk on günü içinde…