Olan biten liyakatten mi?
Liyakat, kişinin bir görevi yerine getirebilmesi için gerekli olan bilgi, beceri, yetkinlik, deneyim ve sorumluluk bilincine sahip olması.
- Türkiye gibi ekonomisinin büyüklüğü 1 trilyon dolardan fazla bir ülkenin yönetiminde liyakatin hayati önemi olduğunu inkar edebilir miyiz?
- Bu ülkede alınan her kararın tüm ülkeyi ve hatta uluslararası ilişkileri derinden etkileyebileceği gerçeğini görmezlikten gelebilir miyiz?
- Türkiye’de yöneticilerin liyakat prensibine göre seçildiğini söyleyebilir miyiz?
- Ülkemizde karar mekanizmalarının etkinliğine ne kadar güven duyuyoruz?
- Yanlış karar ve hesapların ülkeye zarar vermesinden korkuyor muyuz?
Eski diplomat, uluslararası danışman, enerji politikaları ve strateji uzmanı ve değerli konuşmacım Mehmet Öğütçü’yle söyleşi gerçekleştirdim. Konu, liyakat. Söyleşiyi Youtube’dan izlenebilir, Spotify’dan dinlenebilir.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’yla normal yollar yerine savaşarak mücadele etmeyi tercih eden bir yönetim aklının yarattığı verimsiz şüphecilik üzerinden okursanız, bir liyakat yazısından fazlasını bulacaksınız.
Hemen her konuda kontrolü elinde bulunduran bir yönetim ülkenin tüm kılcal damarlarındaki trafiğe kadar hükmedebilirken, güncel olarak uluslararası konjonktürde ülkemizi bekleyen ciddi fırsatlar varken, hangi akıl zaman ve konsantrasyon kaybederek, umudu huzuru motivasyonu tehdit ederek olası her tür kazancı reddeder?
Liyakat her şeyin temelini oluşturuyor. Geçtiğimiz hafta Türkiye’de, bir laboratuvar çalışması yapıldı; deneyelim dediler… dünyanın en güçlü sermayesini bir araya getirirsek, eldeki gücü hayata geçirecek liyakatli kadrolar olmazsa ne kadar uzağa gidiyoruz, bir görelim! Deneyin sonucunu Reuters haber ajansından alıntılayabilirim; 4 günde 28 milyar dolar buhar oldu. Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alındığı 19 Mart 2025 tarihinden itibaren 4 işlem gününde TCMB rezervleri yaklaşık 28 milyar dolar azaldı. Artık topyekün, ciddi bir liyakat problemi olduğunu görmek gerekmiyor mu?
Ülkede her konuda farklı düşünen insanlar yaşıyor olmasını, zenginlik olarak yorumlamak yerine birbirimizle savaşa kalkıştığımız günlerde “Türkiye’nin rolü uluslararası alanda nasıl şekilleniyor?” Size sorsam güncel tüm detaya sahip olamasanız da şu yanıtı vermez miydiniz; “Dünya yeni bir düzen oluşturma sürecinde ve Türkiye yeni düzende kritik bir rol oynayabilir. Başta Orta Doğu, Körfez, Kafkaslar, Güneydoğu Avrupa ve Karadeniz olmak üzere ve özellikle yeni Avrupa güvenlik mimarisi içinde ve pek çok bölgede Türkiye’ye önemli roller biçiliyor.” Öğütçü de böyle söyledi.
“Menfaatimiz nerede, görüşleriniz güncel gelişmelerle nereyi neyi işaret ediyor” diye sordum; “Türkiye’nin stratejik olarak uzun vadeli menfaati, Asya Pasifik ve İndo-Çin bölgelerinde. Orta Doğu ve Avrupa Birliği ile çok vakit kaybedildiğini düşünüyorum. Bu bölgelerle uğraşmanın Türkiye’ye getirisi sınırlı kalıyor. Türkiye'nin artık daha net tercihler yaparak, yeni küresel mimariler içinde aktif roller üstlenmesi gerekiyor.”
O zaman bunları düşünecek, planlayacak ve gerçekleştirecek yerde, Avrupa’nın güvenliği için güçlerinizi eğitmek ve oluşturmak varken, kendi çocuklarımıza karşı güvenlik geliştirmekteki hesap ne? diye merak etmiyor musunuz?
Hiçbir şey olmasa, zamanın bir maliyeti olduğu konusunda hem fikir miyiz? Hesap yapacak akıl olduğunu düşündüğüm her noktada “sıfır akıl”la hareket ettiğimizi bir tek ben mi düşünüyorum, tabii ki değil… Bilim bilgi değil de dedikoduyla yönetilen bir ülke olmanın acısı size de büyük gelmiyor mu?
Sordum tabii, “Mevcut güncel krizi nasıl değerlendiriyorsunuz?” diye. Şöyle yanıt aldım, “…Demokrasi açısından bakıldığında, krizlerden daha güçlü çıkma ihtimalimiz olduğunu düşünüyorum. Çünkü korku bariyerleri aşılmaya başladı. İnsanlar tekrar sokaklara çıkarak demokratik haklarını kullandılar. Genç neslin apolitik olmadığını, kendi gelecekleri için hareket ettiğini gördük. İnsanlar, karşılaştıkları haksızlıkların yarın kendilerine de dönebileceğini düşünerek, aktif bir tutum sergiledi. Bu krizlerin Türkiye'nin demokratik olgunlaşmasında bir milat olabileceğini düşünüyorum.”
Sokağa taşan, üretimi-aklı-kalbi duran Türkiye’nin yaşadıklarına yanıt vermesini beklediğim, titri “inovasyon-yaratıcılık-yenilikle” taçlanan Bakan ve beraberindeki yöneticilerin, bir kahve markasını korumak için çalışma saatinde kahveye gitmelerini, kitapçı markasını himaye etmek için kahve kuyruğuna içinde kitap olmayan boş torbalar tutuşturup, gençleri sıraya sokma fikri ve fotoğraflarına ne kadar üzüldüğümü anlatamam.
Öğütçü’den, Türkiye ekonomisindeki kırılganlıklar ve dış sermaye açısından durumu değerlendirmesini rica ettim; “Ekonomik açıdan kırılganız; dış dünyaya finans, teknoloji, enerji ve turizm gibi birçok alanda bağımlıyız. Küreselleşmenin geriye döndüğü bu dönemde etkileşimimizi akıllıca yönetmemiz gerekiyor. Eskisi gibi sermayenin ve ticaretin rahatça dolaştığı bir dünya yok. Türkiye’nin dış politik ve ekonomik stratejilerini dikkatle belirlemesi gerekiyor.”
Peki Türkiye ne yaptı; sıcak para akışı ve kısa vadeli çözümlerle ilerlemek sürdürülebilir oldu mu? Hayır. Dışarıdan çekilen paraların büyük bir kısmı verimsiz alanlarda kullanılmadı mı? Ülke ekonomisi için kalıcı yatırımlar yerine borç döndürmeye odaklanmadık mı? Uzun vadeli planlama ve yatırım stratejileri yerine günü kurtarma politikaları izlenmedik mi? Kahve markasının dükkanında oturan Bakanların harcadığı zaman kaç USD? Bedeli ben ödüyorum, kahveyi neden onlar içiyor?
Liyakat olsa bunlar olur muydu? Öğütçü, Çetin Altan’dan alıntı yaptı: “Toplumda meslek sahibi, pratik anlamda iş becerileri gelişmiş birey eksik.” Haksız mı; yüzeysel ve suni bir eğitimden sonra yaşam boyu öğrenme yoksunluğu, nepotizm ve yolsuzluklarla, sorumluluk kavramından uzak, ünvan peşinde koşarak bu kadar uzağa gidebiliyoruz. Korkuda tökezliyoruz. Mesleksizlik bağımlılık kültürü yaratıyor. Kalitesiz insanın tek derdi statükoyu korumak, ancak böyle varlığını koruyabiliyor.
İç siyasi olayların (İmamoğlu vak’ası gibi) dış politikayı, ekonomik güveni ve stratejik konumu olumsuz etkilemediğini düşünebilir miyiz? Bu hafta içinde mevkidaşıyla görüşmek üzere Wahington’a giden Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın eli ne kadar güçlü? Sokak çatışmaları ve binlerce gözaltının olduğu bir ülkede yatırımcılarla masaya oturan Maliye Bakanı’nın elinde koz kaldı mı? Çalışmamız gerekirken Bayramları köprü yapmanın ve tatile çıkmanın sırası mı şimdi? Liyakat yitirilince; ancak reaktif çözüm getiren, kısa vadeyi görebilen yaklaşıma alıştık, liyakat olsa ne olurdu manzarısını Öğütçü tarif etti; “Liyakatin olduğu bir ortamda karar alma süreçleri kalitelidir, uzun vadeli düşünce hâkimdir. Donanımlı, vizyoner ve yetkin insanlar iş başına gelir; ülkenin stratejik çıkarlarını, fırsatlarını doğru şekilde değerlendirir. Liyakatın olmadığı yerde ise korku, vasatlık, kısa vadeli çıkarlar ve kalitesizlik ön plana çıkar; ülke büyük ekonomik ve siyasi zararlar görür.”
Reuters hesabını yukarıda ifade ettim, ben Türkiye'nin zararının hesaplanamayacak kadar yüksek olduğundan şüphe duymuyorum. Öğütçü’ye “hesaplanabiliyor mu, ne kadardır” diye sordum. Ekrem İmamoğlu vak’ası gibi iç politik krizlerin, dış politika-ekonomik güvene zararlarını yakın tarihten bir örnekle verdi; 1980'lerde Avrupa Birliği ile kaçırılan entegrasyon fırsatı! Bu örnek, uluslararası ilişkilerdeki hazırlıksız ve net olmayan duruşun yarattığı fırsat kaybıdır: “Türkiye'nin o dönemde AB ile tam üyelik yerine, daha pragmatik ve orta yollu bir entegrasyon modeliyle ilerleyebileceği aşikardı”. Bugün de beliren Avrupa savunmasında Türkiye yaklaşımı, NATO ve AB güvenlik mimarisinde olası rolün AB üyeliği gibi buhar olması işten değil.
Dünyayı okumak bu kadar mı zor? Evet, öyle görünüyor. Çünkü konu bürorasiyle kalmıyor. Kamuda nepotizm, yönetişim bozukluğu, yolsuzluk ve pek çok olumsuzluk var diyoruz ama özel sektörde yok mu? Akıl tutulması geniş. Diyelim kamu görevlerinde kişisel bağlantılar, siyasi yakınlık, nepotizm gibi unsurların öne çıkması nedeniyle liyakatli kişiler yönetime gelemiyor, iş dünyasına ne demeli? Devlete bağımlığıyla konfor yaşayan özel sektörün uzun vadeli düşündüğünü iddia eden var mı? Vizyoner mi? Korkuya ve baskıya teslim olmuş, yolsuzluk ve rantla mutlu, tüm risklerini yalnızca yurt dışına yaptığı özel ve iş yatırımlarıyla savuşturacağını sanan özel sektörden beklentimiz yok mu?
Öğütçü, bürokrasi ve iş dünyası arasında benzerlik olduğunu savunuyor; “… Temel fark şu, bürokrasi, sistem içi hiyerarşik bağımlılıklar nedeniyle yenilikçi ve stratejik düşünemiyor. İş dünyası ise devletle olan ilişkilere bağlı çıkarlar ve siyasi baskılar nedeniyle bağımsız hareket edemiyor…”
KİMDİR: Mehmet Öğütçü - Enerji, Yatırım, Jeopolitik Riskler ve Sürdürülebilir Liderlik Uzmanı. BGN Holding (Cenevre), Karpowership (Türkiye) ve Safe (İtalya) kuruluşlarında kıdemli danışman olarak görev yapıyor. İstanbul Borsası’nda işlem gören yenilenebilir enerji grubu YEO'nun yönetim kurulunda. Londra merkezli Global Resources Partnership ve London Energy Club Başkanı, Washington D.C.Orta Doğu Enstitüsü Danışma Kurulu Başkanı.
Değerli ekonomim.com okurları,
ekonomim.com ekibi olarak Türkiye'de ve dünyada yaşanan, haber değeri taşıyan gelişmeleri sizlere en hızlı, tarafsız ve kapsamlı şekilde sunmak için çalışıyoruz. Bu süreçte sunduğumuz haberlerle ilgili eleştiri, görüş ve yorumlarınız bizim için çok değerli. Ancak, karşılıklı saygı ve hukuka uygunluk çerçevesinde, daha sağlıklı bir tartışma ortamı oluşturmak adına yorum platformumuzda uyguladığımız bazı kurallarımız bulunmaktadır.
Sayfamızda Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına ve evrensel insan haklarına aykırı yorumlar onaylanmaz ve silinir. Okurlarımız tarafından yapılan yorumların, (diğer okurlara yönelik olanlar da dahil) kişilere, ülkelere, topluluklara, sosyal sınıflara ırk, cinsiyet, din, dil başta olmak üzere ayrımcılık içermesi durumunda, yorum editörlerimiz bu yorumları onaylamayacak ve silecektir. Onaylanmayacak ve silinecek yorumlar arasında aşağılama, nefret söylemi, küfür, hakaret, kadın ve çocuk istismarı, hayvanlara yönelik şiddet söylemleri de yer almaktadır. Suçu ve suçluyu övmek, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre suçtur, bu nedenle bu tür yorumlar da ekonomim.com sayfalarında yer almayacaktır.
Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde doğruluğu kanıtlanamayan iddia, itham ve karalama içeren, halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden, provokatif yorumlar da yapılamaz.
Markaların ticari itibarını zedeleyici, karalayıcı ve ticari zarara yol açabilecek yorumlar onaylanmaz ve silinir. Aynı şekilde, bir markaya yönelik promosyon veya reklam amaçlı yorumlar da onaylanmaz ve silinecek yorumlar kategorisindedir. Diğer web sitelerinden alınan bağlantılar ekonomim.com yorum alanında paylaşılamaz.
ekonomim.com yorum alanında paylaşılan tüm yorumların yasal sorumluluğu yorumu yapan kullanıcıya aittir, ekonomim.com bu sorumluluğu üstlenmez.
ekonomim.com'de yorum yapan her okur, yukarıda belirtilen kuralları, sitemizde yer alan Kullanım Koşulları'nı ve Gizlilik Sözleşmesi'ni okumuş ve kabul etmiş sayılır.
Kurallarımıza uygun şekilde saygı, nezaket, birlikte yaşama kuralları ve insan haklarına uygun yorumlarınız için teşekkür ederiz.