Oklu kirpilerden alacağımız dersler var

Servet YILDIRIM
Servet YILDIRIM Ekonominin Halleri

Arthur Schopenhauer’in “Kirpi İkilemi'ni bilir misin? Geçen hafta Kurumsal İlişkiler Derneği’nin düzenlediği Kurumsal İletişim ve İtibar Yönetimi Zirvesi’nde Bekir Ağırdır ile yaptığımız söyleşide hatırladım. Ağırdır’ın yeni çıkan “Hikâyesini Arayan Gelecek” isimli kitabını konuşuyorduk. Kitapta kirpilerin her daim karşı karşıya oldukları ünlü ikileme atıfvardı. Türkiye’de ve birçok ülkede koruma altında olan sevimli bir hayvandan hareketle oluşturulan bu analoji çok çarpıcıdır; küresel, ulusal, kurumsal ve bireysel düzeylerde pek çok çağrışım yapar.

Schopenhauer “Parerga ve Paralipomena Ya da Kısa Felsefi Denemeler” adlı kitabında kirpilerin soğukta kaldıkları anda yaşadıkları ikilemi anlatır: “Soğuk bir kış sabahı çok sayıda oklu kirpi donmamak için birbirine bir hayli yaklaştı. Az sonra oklarının farkına vardılar ve ayrıldılar. Üşüyünce birbirlerine tekrar yaklaştılar. Oklar rahatsız edince yine uzaklaştılar. Soğuktan donmakla, batan okların acısı arasında gidip gelerek yaşadıkları ikilem, aralarındaki uzaklık, her iki acıya da tahammül edebilecekleri bir noktaya ulaşıncaya kadar sürdü. İnsanları bir araya getiren, iç dünyalarının boşluk ve tekdüzeliğidir. Ters gelen özellikler ve tahammül edemedikleri hatalar onları birbirinden uzaklaştırır. Sonunda, bir arada var olabilecekleri, nezaket ve görgünün belirlediği ortak noktada buluşurlar.”

KONDA Genel Müdürü Ağırdır, kirpi ikileminden hareketle “Türkiye toplumu da kendi içindeki farklılıklar hakkında bilgisinin egemen sistemin anlatılarından beslendiği, temasının kutuplaşmalar nedeniyle kısıtlandığı, siyaset ve medya tarafından duyguları manipüle edilerek ötekileştirmenin yaygınlaştığı bir zihni ve ruhi atmosferde oklu kirpiler gibi davranıyor” diyor.

Kirpi ikileminden çıkan mesaj açıktır, nettir: Farklılıklarımız ne olursa olsun birbirimize tutunmalıyız. Bu durum şirketler, örgütler ve en önemlisi ülkeler için geçerlidir. Kirpi bunu yapmazsa hastalanır ve ölür. Şirketler ve ülkeler de bunu yapmazlarsa aynı akıbeti yaşarlar. Bu noktada ise “kapsayıcılık ve çeşitlilik” devreye giriyor.

Kapsayıcılık ve çeşitlilik son yılların öne çıkan kavramlarından. Özellikle önde gelen şirketler bu konuya büyük önem vermeye başladılar. Birçok şirket bu konudaki stratejisini açıklıyor. İstatistikler de gösteriyor ki; şirketlerin çeşitlilik ve kapsayıcılığı sağlamaları mali sonuçlarına da yansıyor. Forbes’a göre “Çeşitliliği kucaklayanlar başarılı olacaklar; ihmal edenler ise başarısız.”

Farklılıkları barındırmak şirketler için büyük bir şanstır. Yaratıcılığı geliştirir, sorunlara çözüm bulmayı kolaylaştırır; sürdürülebilirliğin ön koşullarındandır. Dünya Ekonomik Forumu’nun bir çalışmasına göre çeşitliliği ve kapsayıcılığı sağlayan şirketler piyasa ortalamasına göre kârlılıkta yüzde 25, inovasyonda yüzde 20, riskler karşısında karar almada ise yüzde 30'a kadar daha iyi durumdalar. Daha da önemlisi yetenek açlığı yaşandığı bir dönemde bu şirketler mevcut yeteneklerini elde tutma ve yeni yeteneklerin dikkatini çekmekte daha başarılılar.

Mikrodan tekrar makroya dönersek Bekir Ağırdır’ın dediği gibi “geleceğin hikâyesi” ortak ufku arayarak başlamalı; bilime yaslanmalı ve güçsüzden yana tavır almalı. Hikâyenin güç kaynağı demokrasi talepleri ve ilham kaynağı yeni insan olmalı. Geleceğin hikâyesi enerjisini ise katılımcılık ve dayanışmacılıktan almalı.

Unutmayalım; “Soğuk bir kış sabahı, donmamak için birbirine yaklaşan oklu kirpiler gibiyiz.”

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Acaba ne demek istedi? 21 Ekim 2024