Odadaki fil
Rekabete odaklananlar en nihayetinde
yok olacak, değer yaratmaya
odaklananlar ise hep var olacaktır.
(Edward De Bono)
“Odadaki Fil” İngilizce’de metaforik bir deyim olup kimsenin tartışmak, derinine inmek istemediği çok açık, aşikar bir sorun ve riski tanımlamaktadır. Bu deyim kullanıldığı zaman, var olan bir sorun ya da zorluk hakkında insanların konuşmak istemediği anlaşılır. Fil, karada yaşayan en büyük hayvan olduğu için benzetmenin onun ile yapılması oldukça büyük, hatta en büyük konunun görmezden gelinmesi ima edilmek istenmektedir. Aslında insanlar, en azından, o konuyu zihinlerinde görmezden gelmemekte fakat gündeme getirmekten çekinmektedir.
“Odadaki Fil” deyiminin kaynağı bilinmemektedir. Deyim bu anlamda ilk kez 1984 yılında Typpo ve Hasting tarafından yazılan kitabın adında kullanılmıştır: “An Elephant in the Living Room: a leader's guide for helping children of alcoholics - Salondaki Fil; alkoliklerin çocuklarına yardım rehberi”. Daha sonraları ve sıkça olarak da Kuzey İrlanda sorunu için kullanılmıştır.
Eğer odada bir fil varsa bununla baş etmenin yolları aşağıdaki şekilde önerilmektedir:
- Gerçek olduğunu doğrulamak: Filin hayal ürünü olmadığı ve odada olduğunu doğrulamak gerekir. Sorun tüm gerçeği ile yüzleşmeyi bekliyor!
- Varlığını beyan etmek: Filin var olduğunu kabul ederek ona bir isim vermek gerekir. Bir sorun ile baş edebilmek için önce onun varlığı bildirilmeli, duyurulmalıdır. Bunun için geç kalınmamalıdır. Çünkü filler çabuk büyür!
- Zamanlamaya dikkat etmek: Bir süredir var olan bir soruna işaret etmek isteniyorsa en uygun zaman kollanmalıdır. Dikkatin dağılmasını önlemek için katılımcıların en az duygusal, en az stresli olduğu bir anda sorun gündeme getirilmelidir. Doğru zamanlama katkıyı arttıracaktır.
- Bir plan yapmak: Sorunu gündeme getirirken söze nasıl başlayacağınızı, görüşmelerin ne yöne gideceğini planlayın. Cesur olun, yaratıcı olun ve hedeflerinize odaklanın!
- Tam hedefi tutturmak: Doğrudan, açık yüreklilikle ve detaylarıyla sorunu gündeme getirin. Sorun rahatsız edici olsa bile açık sözlü olun.
- Duygusallığa karşı anlayışlı olmak: Bazıları sorunun dile getirilmesine karşı duygusal tepki gösterebilir, sorun kimisini yaralayabilir. Karşı tarafın duygularına saygı gösterilmeli ve anlayışlı davranılmalıdır.
- İletişime fırsat tanımak: Konuyu tartışmaya açık tutmak, insanların tartışmaya katılmasını cesaretlendirmek yerinde olacaktır. Herkesin fikrini rahatça söyleyebileceği bir ortam oluşturulmalıdır.
Hepsinden daha önemli olan, sorunun daha fil olmadan dile getirilmesidir. Ne kadar erken davranılırsa o kadar çabuk çare üretilme imkânı olacaktır. Odada bir fil varsa geç kalınmamalı, bir sirk dolusu fille boğuşmamak için bir an önce üstesinden gelinmelidir. Sosyo - politik sorunları bir yana bırakırsak, Türkiye’nin odadaki fili değerdir.
Marka değeri sıralamalarında geride kaldığımızda, dış ticaret açığı söz konusu olduğunda, ekonomik sıkıntılara girdiğimizde tüm sohbetler, yorumlar “katma değerli ürün” üzerine olur. Ekonomi programlarında konuşmacılar bu ifadeyi sık - sık gündeme getirirler: “Bu sorunu aşabilmek için bizim mutlaka katma değerli ürünler üretmemiz lazım.”
Farklı - farklı alanlarda çalışan, yönetici konumunda olanlar çok sık değeri dile getirmekle birlikte değeri tarif ederken zorlanmakta, farklı açıklamalar getirmektedir. Değer ne menem bir şeydir? Herkes için farklı şeyler ifade ediyorsa ortak bir noktada nasıl buluşulacak? Biri için değer burada saklı diğeri içinse şurada saklı.
Bir turistik ilçenin belediye başkanı ile bir futbol kulübü başkanı değerden söz ederken acaba ne demek istiyorlar? Değerden anladıkları nedir? Bir de buna markayı ekleyince daha da yüce bir ifade oluyor: “…… şehrimizin marka değerini yükseltmek için adaylığımı açıklıyorum.” “Futbolumuzun marka değerini yükseltmemiz lazım.” Peki, nasıl?
Biz mevcut ürünlerimize değer katmayı öğrenemeden, beceremeden “katma değerli ürün” gerçekleşmez. İleri teknoloji ürünleri ürettiğimiz varsaysak bile bunların da değer katılmaya ihtiyacı olacak. Akıllı telefon üretsek dünyada sadece biz mi üretiyor olacağız? Önce elimizdekilere değer katmasını öğreneceğiz ki ileri teknoloji ürünleri ürettiğimiz gün onları da değerli hale getirebilelim.
Türkiye uzun bir dönemdir cari açık ile mücadele etmektedir. Bu sorunun üstesinden gelebilmek için “katma değerli ürün ve hizmet” ihtiyacı sıkça ve yaygın olarak dile getirilmektedir.Türkiye üretmesini bilen ancak ürettiklerini değerli kılmakta güçlük çeken bir ülkedir. Bunun temel nedeni, kısa dönemli fiziki varlıklara bağlı düşünce sisteminin uzun dönemli stratejik ve fiziki varlıklara bağlı olmayan düşünce sisteminden daha fazla benimseniyor ve rağbet görüyor olmasıdır.
“Katma değerli ürün ve hizmet” denilince akla ilk gelen ileri teknoloji ürünleri olmakta ve Türkiye bu tür ürün ve hizmetlere kısa dönemde erişmekte zorluk çekmektedir. Belki de mevcut ve rakipsiz kabiliyet ve varlıklarını önce değerli hale getirmek hem daha kısa sürede mümkün olacak hem de o süre içerisinde teknoloji alanında rekabet için gereken beşeri ve teknik donanıma sahip olmak kolaylaşacaktır. Küresel yarışta geride kalma kaygısı ile basamakların teker - teker değil ikişer - üçer aşılmak istenmesi bilgi ve deneyim süreçlerini riske sokmaktadır. Ürün ve hizmetlere değer kazandırabilme kabiliyeti önce değeri oluşturan unsurları sağlıklı bir şekilde tespit etmek ve bu unsurların hem bireysel hem de kurumsal alanda öncelikler olarak kabulü ile mümkün olabilecektir.
Şehirler için değer şehrin ne kattığı değil; ziyaretiçinin, yatırımcının, yerleşimcinin ne edindiğidir. Odadaki filin hakim olduğu şehirlerimize gelsin!