Nükleer bir savaşa doğru mu gidiyoruz?
Dünyanın şurasında veya burasında büyük devletler arasında anlaşmazlıklar arttıkça, bir noktada bu geçimsizliklerin nükleer bir çatışmayla sonuçlanacağına dair değerlendirmelere de daha sık rastlanır oldu. Herkes nükleer bir savaşın modern dünyayı sona erdirecek bir kıyamet olacağına inanıyor. Bilindiği gibi, nükleer silahlar sadece hedeflerini yok etmekle kalmıyor, etkileri uzun süre devam eden ve iklim koşulları nedeniyle hedef bölgenin dışındaki yerlere de bulaşabilen radiokativite yayıyorlar. Eğer bir teselli olacaksa, yıllar içinde bir caydırma mantığı gelişmiştir. Buna göre, eğer tarafl ardan biri diğerine saldıracak olursa, hedef teşkil eden ülke saldırıya rağmen koruyabildiği silahlarla saldırıyı başlatanı vurarak, ona kabul edemeyeceği kadar büyük zarar verebilecektir. Dolayısıyla, herkesi varlıksal bir imhaya götürebilecek olan nükleer silahları kullanmak mantık dışıdır.
Bu kadar büyük tehlikeler barındırdığına göre, acaba nükleer bir çatışmadan çekinmemize gerek kalmıyor mu? Soruya olumlu cevap vermeden önce biraz dikkatlice düşünmemiz gerekiyor. Çözümlememize nükleer silahların değişik çap ve etkileri olduğuna işaret ederek başlayabiliriz. Sahra veya alan nükleer silahları dediğimiz tür silahlar savaş alanında kullanılabilen, top ve öbüsler tarafından fırlatılabilecek niteliktedir. Normal mühimmata göre daha güçlü olmakla birlikte, aynı amaçla kullanılırlar. Ancak bunların ötesinde boyutları değişen çok güçlü silahlar da bulunuyor ki bazıları kıtalararası füzeler tarafından taşınıyor ve metropolitan alanları yok edecek potansiyele sahipler. Şimdi alandaki silahları bir yana bırakıp sadece stratejik silahlarla mı ilgilenelim, yoksa hepsinin sorun yarattığına mı karar verelim? Genellikle paylaşılan bir kanaate göre, nükleer silahlar nitelik itibariyle konvansiyonel silahlardan farklı olup, kullanılmaları çatışmanın doğasını değiştirmektedir. Belki de daha önemli korku kaynağı, alanda kullanılan nükleer silahlar istenen sonuçları vermezse, kullanıcının daha güçlü nükleer silahların kullanımına yönelebileceğidir.
İkinci olasılık, nükleer bir çatışmanın hesap hataları ve bir kaza sonucu başlaması veya tırmanmasıdır. Burada iki ayrı olasılıktan söz etmekteyiz. Hesap hatası, bir aktörün yanlış değerlendirmeler yapması sonucu beklenmeyen ve/veya istenmeyen sonuçlarla karşılaşması üzerine, gidişatı kendi lehine çevirmek için çatışmayı nükleer düzeye taşıması ve ötesine tırmandırması ile ilgilidir. Bunun en yakın örneği, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi karşısında karşılaşacağı direnç ile ABD ve Avrupa Birliği’nin Rus saldırganlığına karşı Ukrayna’yı desteklemekteki kararlılıklarını öngörememiş olmasıdır. Bu hesap hatası bir yandan Rusya’nın cepheye yeni tür bir takım silahlar sürmesine yol açarken, diğer yandan nükleer silah kullanılmasına atıfta bulunmasının zeminini oluşturmuştur. Gelişmelerin Rusya’nın aleyhine seyretmesi halinde Rusya'nın nükleer silah kullanıp kullanmayacağını ve hangi nitelikte silahlar kullanabileceğini bilmiyoruz. Batı’nın Rusya’nın nükleer silah kullanmasına nasıl bir tepki vereceğini de bilmediğimizden olay daha da karmaşıklaşmaktadır. Genelde, Batı’nın Ukrayna’ya destek vererek kendi varlığını tehlikeye atmayacağı düşünülmektedir. Buna ilaveten bir de önleyici darbe diye anılan, nükleer bir aktörün hasmı tarafından saldırıya uğrayacağını değerlendirerek önce kendisinin hasmını vurmasını öngören bir olasılık vardır. Acaba Batı veya Rusya böyle bir olasılığı düşünecek midir?
Kaza farklı bir olasılığa işaret etmektedir. Tarihi bir örnekten söz etmek gerekirse, bir tarihte Sovyet radarları kutuplar üzerinden SSCB’ye doğru ilerleyen nükleer silah yüklü olmalarına kesin gözüyle bakılan bir bombardıman uçağı filosu algılamışlardı. Buna karşı doğal tepki Sovyet savunma mekanizmalarını harekete geçirerek uçakları vurmaktı. Ancak, durumu değerlendiren Sovyet subayı, hasımdan böyle bir hareketin gelmesi için herhangi inandırıcı sebep bulunmadığına karar vermiş ve eyleme geçmemiştir. Daha sonra radarda gözüken cisimlerin bir yaban kazı sürüsü olduğu ortaya çıkmıştır. Bununla beraber, muhtelif türden kazalar yaşanması ihtimali her zaman mevcuttur. Emirler silsile-i meratipte aşağıya doğru ilerledikçe hatalar yapılabilir, alandaki subaylar nükleer mühimmat kullanmaya kendi başlarına karar vermeye girişebilir, hatta yanlış düğmeye basılması bile söz konusu olabilir. Kazaların önlenmesi için çok sayıda önlem alınmaktaysa da, mutlaka önlenebileceklerinin bir teminatı yoktur.
Son olarak, nükleer kabiliyete sahip ülkelerin sayısı da yavaş yavaş artmaktadır. Bazı ülkelerin nükleer silah edinmeleri, diğerlerinin de aynı imkanları elde etmelerini davet etmektedir. Nükleer silahların yaygınlaşması konusunu gelecekteki bir yazımızda ele alırız. Şimdilik, nükleer silaha sahip aktörlerin sayısındaki artışların nükleer silahların kullanılması olasılığının değerlendirilmesini daha da karmaşıklaştırdığını ve şu ana kadar keyfini yaşadığımız ancak istikrarsız olan nükleer barışa meydan okuduğunu hatırlatmakla yetinelim.
Başlangıçta sorduğumuz soruya geri dönelim: Nükleer bir savaş muhtemel midir? Kimse böyle bir savaş istemiyor, böyle bir savaşı önlemek içim alınmış çok sayıda önlem bulunuyor, caydırma teorisinin mantığı savaşın önlenebileceğine işaret ediyor, fakat bütün bunlara rağmen yine de çok dikkatli olmak gerekiyor. Yanlış hesaplamalar, kazalar ya da ümitsizliğin sürüklediği beklenmedik davranışlar, bizi hepimizin önlemeyi arzuladığı sonuca sürükleyebilir.