Nüfus sayımı, seçmen sayısı, 31 Mart ve Dallas!
Her nüfus sayımının ya da artık mevcut haliyle adrese dayalı nüfus kayıt sisteminin sonuçlarının açıklanması beni yıllar öncesine, 1985 yılına götürür. O yıl yapılan nüfus sayımında yaşananlar, nüfusu fazla gösterme amaçlı usulsüzlükler gelir aklıma. Bu tür usulsüzlüklerin benzerlerini her seçim öncesinde yaşadığımız gerçeği de unutulmaz tabii ki. 31 Mart yerel seçimleri öncesinde yine olmadık yerlere seçmen yazıldığı, kimi yerlere orada ikamet edenlerden fazla seçmen kaydedildiği iddiaları gibi.
“Tamam bütün bunları anladık; zaten bunları iyi kötü biliyoruz da Dallas ne oluyor” derseniz, onun da çok trajikomik bir hikayesi var, anlatacağım.
Nüfus artış hızı binde 1 ama...
Türkiye’nin nüfus artış hızı geçen yıl dramatik bir düşüşle binde 1.1 düzeyinde kaldı. Nüfus artış hızı 2022 yılında binde 7.1 olmuştu.
2023’te deprem felaketinden dolayı çok büyük bir kaybımız var. Öyle anlaşılıyor ki, depremde kaybettiğimiz vatandaşlarımızın sayısı ileri sürüldüğü gibi 53 bin 547 değil. Zaten Murat Kurum durup dururken mi kaybın aslında 130 bin kişi olduğunu dile getirdi. Kaybın ne kadar olduğunu tam bilmiyoruz ama en azından ileri sürüldüğü gibi 53 bin 547 olmadığını biliyoruz. Dolayısıyla bu durum da toplam nüfus artış hızının çok düşük kalmasında bir etken.
Ayrıca geçen yılki artış hızında ortaya çıkan bu düşüşte Türkiye’de ikamet eden yabancı nüfustaki 253 bin kişilik azalmanın büyük etkisi oldu. Yabancı nüfus dikkate alınmadan bir hesaplama yapıldığında nüfus artış hızı binde 4.1 olarak bulunuyor.
Ne var ki binde 4.1’lik oran da çok düşük. Türkiye nüfusu yaşlanıyor.
2000’den bu yana 10 yaş yaşlandık
Nüfus yaşlanıyor, bu çok açık biçimde verilere de yansıyor zaten.
Türkiye nüfusunun ortanca yaşı 2000 yılında 24.8 düzeyindeydi. Aradan çeyrek asır bile geçmedi, 2023’teki ortanca yaş 34 oldu.
Nüfus sayımı yapılan yıllar itibarıyla en düşük ortanca yaş 1970 yılında oluşmuştu. O yılki ortanca yaş yalnızca 19’du.
Ortanca yaş 1970’ten 2000’e kadar otuz yılda yaklaşık altı yaş arttı, sonrasındaki yirmi üç yılda ise on yaş kadar artış gösterdi.
Anadolu esnafı Ceyar Efendi!
Girişte de dedim ya, her nüfus sayımında 1985 yılını hatırlarım. O dönemde nüfusu olduğundan fazla göstermeyi teşvik edecek(!) ya da insanları buna yöneltecek önemli bir etken devreye girdi. Yerel yönetimlere bütçeden nüfusları ölçüsünde pay ayrılacaktı. Böyle bir etken olmasa bile biz nüfusun fazla olmasıyla övünen bir toplumuz. O da işin içine girince neler oldu neler...
1985 yılına dönüp koskoca bir toplumun, yani neredeyse tüm Türkiye’nin, birbirinden habersiz ortak bir düşünceyle hareket ederek neler yaptığını hatırlayalım. Tüm toplum böyle bir hareket sergilerken, bu toplumun temsilcilerinden bugün niye farklı bir tutum beklememek gerektiğini daha iyi görelim.
Gelelim şu “Ceyar” konusuna...
1985 yılında nüfus henüz adrese dayalı nüfus kayıt sistemi (ADNKS) ile belirlenmiyor, sokağa çıkma yasağı uygulanarak sayım yapılıyordu. 1985 sayımı tamamlandığında o zamanki adı Devlet İstatistik Enstitüsü olan bugünkü TÜİK’e ulaşan tutanaklarda tuhaflıklardan geçilmiyordu.
Sayımda büyük usulsüzlük yapıldığı o kadar ortadaydı ki... Bu usulsüzlük nüfusu fazla gösterme çabasının bir sonucuydu. Amaç öncelikle bulunulan yerin nüfusunu yüksek gösterip bütçeden fazla para alabilmekti.
Peki usulsüz yazım olarak neler mi yapılmıştı?
Her bir nüfus formuna 11 kişi yazılabiliyordu. Bir hanede 5 kişi yaşıyorsa, 6 kişilik “hak” Ankara’ya niye eksik bildirilecekti ki. Bazı yörelerde bu “hak” sonuna kadar kullanıldı. Nüfus formlarını dolduran görevliler, belli ki bu işi yaparken sıkılmışlar, biraz eğlenmek istiyorlardı. Hayali nüfus olarak hep Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma yazılacak değildi ya, biraz da yabancı isim yazmanın ne sakıncası olabilirdi ki!
O dönem yalnızca TRT televizyonu vardı, tüm Türkiye’yi ekrana kilitleyen dizi de Dallas’tı. Dallas’ın kahramanları ne güne duruyordu. Görevliler başladı nüfus formlarını JR, Su Ellen, Bobby, Lucy ile doldurmaya. Ama isimler formlara böyle yazılmıyordu tabii ki, duyulduğu gibi Ceyar, Suelın, Babi, Lusi, şeklinde aktarılıyordu. Belli ki bu isimleri yazanlar pek eğlenmişti.
Bu kadarla kalsa iyi. Hızını alamayıp “Nasıl olsa kimse fark etmez” diye düşünenler, yaşadıkları ilçenin çocuksuz kaymakamına bile 9 çocuk yazarak formu 11’e tamamlamakta bir sakınca görmüyordu.
Bu arada zamanın DİE yöneticileri bu usulsüz yazımı örtbas etmek için çok uğraştı. Ama olmadı, gerçeklerin üstü örtülemedi, o hatalar düzeltildi ve nüfus ilk açıklanan düzeye göre epeyce aşağı çekildi. Zaten bu nüfus sayımı, dönemin DİE Başkanının görevden alınmasıyla sonuçlandı.
Yani biz, Amerikalı çiftlik sahibi JR’ı, Anadolu esnafı Ceyar Efendi yapmış bir toplumuz.
Dolayısıyla bu tür “operasyonlar” konusunda geçmişten gelen bir deneyime sahibiz. 31 Mart seçimlerinde de özellikle birkaç bin oyla başkanlığın el değiştirebileceği küçük yerlerde hayali seçmen yazmak gibi benzer “küçük hilelere” başvurulması ne yazık ki hiç şaşırtıcı olmayacak.
Mübarek ve başkanlık
Seçim ve seçim hileleri demişken geçmişte kalsa da güncelliğini yitirmeyen şu fıkrayı hatırlamamak da olmaz.
George Bush, ABD’yi ziyaret eden Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’ten bir ricada bulunur:
“Sayın Başkan, biz dünyanın en büyük, en gelişmiş ülkesiyiz. Ama seçim sonuçlarını yine de üç-dört günden önce alamıyoruz. Oysa siz sandıklar kapandıktan yarım saat, bir saat sonra sonucu elde ediyorsunuz. Bir sonraki seçimde gelip bize yardımcı olsanız.”
“Hay hay” der Mübarek. Bir süre geçer, seçim günü Mübarek ABD’dedir. Gerçekten de bir saat sonra seçim sonuçları alınır. Hüsnü Mübarek, ABD Başkanı seçilmiştir!