Notum artmış neyime, gam damlar yüreğime

Şeref OĞUZ
Şeref OĞUZ ÖNERİ - YORUM

Ne kadar farkındayız bilinmez ama son aylarda başımıza olumlu rapor yağıyor olması, tuhafıma gidiyor. Tuhaf zira bu kadar olumlu rapora rağmen neden bu durumdayız, anlayan beri gelsin. Acaba Türkiye’yi olumlu rapor manyağı yapan batılıların bir bildikleri mi var? Çok mu şüpheciyim yoksa?

Kredi kuruluşları misal…  Moody’s teyzesi, Fitch’i, sıfırcı hoca Standart and Poor’s’u… Her ne kadar hala çöp düzeyinde olsa da notumuzu artırıyor, görünümü olumluya çeviriyor, methiyeler düzüyorlar bize…  Gören, “ülke uçmuş ama bizlere haber vermeyi unutmuşlar” sanacak. Sahi, neler oluyor?

RADARINIZDAYIZ AMA GELEN GİDEN YOK

OECD’sinden Dünya Bankası’na, yatırım bankalarından fonculara dek ağız birliği etmişçesine; “doğru yolda ilerliyorsunuz, şahanesiniz,  yabancı sermayenin ilgisini çekiyorsunuz” diyorlar. İyi de bu yabancı sermaye neden gelmiyor? Radarındaymışız. O halde niçin hala ortalıkta yoksunuz.

Şimdi de S&P Global Direktörü Gill; “Türkiye için Kasım ayında not artışı mümkün” demiş. Bu kadar gaz verdiklerine göre aklıma gelen şudur; “notunu artırıyorum, yabancı sermaye radarındasın. Faizini yüksek tut, kurunu baskıla ki ben Carry Trade ile senden dolar bazında %10-12 kazanayım.”

İKİ SORU İKİ CEVAP / Stratejiye dair…

Yatırım getirmeyen not artışı neden?

Çünkü sıcak para ihtiyacımız var ve yabancı bunu görüyor, kendisine fırsat çıkarıyor. Kayıp Yıllar 90’larda da durum aynı idi. Kuru baskılamış, faizi yüksek tutmuş, hazinenin borçlanma ihtiyacını tırmandırmıştık. Dış fonlara fırsat penceresi yaratmak için notumuzu yükseltmeleri bu yüzdendir.

Türkiye krizden çıkmayı başarır mı?

Elbette… Bunun için para politikasının yanına üretim&maliye politikası koyması gerekiyor. İsrafa son vermesi, kamunun kemer sıkması şartı var. Merkez Bankası’nın banknot matbaası sussa iyi olur. Toplanan vergilerin nereye harcandığını sormayan halkın, daha iyi bir ekonomi talebi olmamalı.

not/100 YIL ÖNCEKİ BÜYÜK BUHRAN YİNELENECEK Mİ?

Avrupa Merkez Bankası Başkanı Chiristine Lagarde, “gidişat, 1929 büyük buhrana doğru” diyor. Küresel ticaret entegrasyonundaki bozulmaları, tedarik zinciri aksaklıkları, belirsizlik ve jeopolitik riskleri de buna delil gösterip, olası buhrana gidişata karşı başta Avrupa olmak üzere dünyayı uyardı.

Aslında bir asır öncesine bakınca, sadece ekonomide değil, sosyal hayatta da benzerlikler görmek mümkün. Büyük Savaş (ikincisi çıkmadan önce birinci dünya savaşına verilen ad) sonrası dünya, refah ve yeni fırsatlara odaklanmıştı. Ekonomiler gelişirken orta sınıfın refah düzeyi inanılmaz artmıştı.

Teknolojik atılımlar itibarıyla de benzerlikler var. Misal 100 yıl öncesinde otomobil, telefon, radyo ve elektrikli cihazlar, müthiş yayılım sağlamış, kadınlara oy hakkı, istihdamda yer verme… Daha pek çok alanda “Altın 20’ler”, “Caz Çağı”, “Çılgın Yıllar” yakıştırmalarıyla savaş sonrası büyümeler yaşanmıştı.

Bugüne geldiğimizde dünya benzer coşkuları yaşarken ülkeler zenginliklerin doruğuna tırmanıyor, ulus devlet yerine şirket devletlerden söz ediyoruz. Merkez Bankaları, sistemleri yönetmekte zorlanırken yeniden yapılanma gayretleri enflasyon ve karmaşada yol almayı kaçınılmaz kılıyor.

Uluslararası kavramı, uluslarüstü oluşumlara dönüşüyor. Algoritrokrasi, demokrasinin yerini alıyor, yapay zekâ ile tüm ezberler bozuluyor. Sorun şu ki Türkiye, tüm olan bitenin farkında bile değil…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
ŞEREF OĞUZ YAZDI... 13 Kasım 2024
Fenomen pandemisi 08 Kasım 2024