Not artışı bahara mı kaldı?
Cuma günü Moody's takviminde Türkiye güncellemesi vardı. “Bu defa notumuz artacak” diye beklentiye girenler, hatta bir kademe yetmez en az iki kademe artmalı diyenler oldu ama Moody’s Türkiye için herhangi bir güncelleme yapmadı. Güncelleme yapılmaması anormal bir durum değil. Derecelendirme kuruluşlarının yıllık takvimlerinde, ülkelerin kredi notu ve not görünümleri için tarih vermesi, kesin olarak güncelleme yapılacağı anlamına gelmiyor. Kredi derecelendirme kuruluşları daha önceden belirttikleri tarih dışında da bir değerlendirmede bulunabiliyor.
Moody’s Türkiye’nin notunu en son 12 Ağustos 2022’de değiştirmişti. O tarihten bu yana B3 notumuz var ve görünüm ise durağan. Notumuz yatırım kategorisinin altı kademe altında bulunuyor. S&P ise 30 Kasım’da Türkiye’nin görünümünü pozitife çevirmiş ama notu B’de tutmuştu. Bu not ise yatırım yapılabilir seviyenin 5 kademe altında. Fitch son olarak 8 Eylül’de görünümü durağana yükseltmiş ama B olan notu değiştirmemişti. O da yatırım seviyesinin beş kademe altında.
Kredi kuruluşları Türkiye’yi Belarus, Bosna, Moldova, Gana, Mısır, Nikaragua, Moğolistan ve Tacikistan gibi ülkelerle aynı risk kategorisinde görüyor. Bizim fon bulmak için yarıştığımız gelişmekte olan piyasa ekonomilerinden Güney Afrika, Brezilya, Kolombiya, Hindistan, Meksika, Endonezya, Macaristan, Filipinler, Malezya ve Şili ise bizden çok daha yüksek notlara sahipler.
Görüntü bu ve hoş değil. Kredi derecelendirme kuruluşları arasında Türkiye’ye en düşük notu veren Moody’s. Bu nedenle cuma günü bu kuruluştan bir not artışı, hatta birkaç kademe artışı bekleyenler olmuştu. Bana sorarsanız bir not artışı beklentisi için erken ama görünümde bir değişiklik olabilirdi.
Kredi derecelendirme kuruluşları not artırırken genellikle çok titiz ve yavaş davranırlar. Not düşürürken ise olabildiğince hızlıdırlar. Dolayısıyla peş peşe gelecek artışlarla 2016 yılında kaybettiğimiz yatırım kategorisine tekrar ulaşacağımızı beklemek aşırı iyimserlik olur. Şu anda en gerçekçi beklenti notumuzun bir kademe yükselmesidir. Ancak görünen o ki; bunun için de reytingciler bir süre daha bekleyip ekonomide haziran ayından bu yana yaşanan değişimin sürekli olup olmayacağını ve istenilen sonuçları verip vermeyeceğini görmek isteyecekler.
Not artışı için bu kuruluşların yakından takip ettikleri göstergeler var. Seçimin ardından politikalarda yapılan değişikliklerin ve daha geleneksel politikalara yönelişin kredi derecelendirme kuruluşları tarafından olumlu karşılandığını yaptıkları açıklamalardan görebiliyoruz. Ancak bunun bir not artışına dönüşmesi için politikalardaki normalleştirme ve ekonomideki dengelenme sürecinin sürdürülebilir olduğuna daha fazla güven duyulması ve enflasyonda istikrarlı bir gerilemenin yaşanması ve makroekonomik istikrarda iyileşme gözlenmesi gerekiyor.
Ancak bunlar yeterli değil. Reytingciler özellikle dış dengeyi de yakından izliyorlar, hatta çok daha önemsiyorlar. Bu çerçevede cari işlemler açığının sürdürülebilir bir şekilde daralması, ülkeye sermaye girişlerinin artması, uluslararası rezervlerin seviye ve bileşiminin iyileşmesi ve dolarizasyonun azalması notumuzu arttırmaları için bekledikleri gelişmeler. Bu tarafta geçmişten devralınan bazı sıkıntılarımız var ancak “rasyonele zemine dönüş” başladığından bu yana olumlu gelişmeler de var. Mesela:
- Ödemeler dengesindeki cari işlemler açığı daralmış ve hatta ekim itibariyle üç aylık bazda fazlaya geçilmiş.
- Portföy yatırımlarındaki çıkışlar önce azalmış ve sonra girişe dönmüş.
- Bankaların yurtdışından kullandıkları yabancı krediler artmış.
- Merkez Bankası’nın brüt döviz rezervleri ise 43 milyar dolar yükselmiş.
Yani döviz talebinde ödemeler dengesi kanalıyla bir azalma ve döviz arzında ise sermaye girişleri üzerinden bir artış yaşanmış; çok zayıf olan döviz rezervleri ise artmış. Bunun sonucunda da Türkiye’nin uluslararası piyasalardaki risk algılaması biraz daha iyileşmiş ve risk primi aşağı gelmiş.
Bunlar önemli kazanımlardır. Rasyonele dönüşün kısa vadeli sonuçlarıdır. Bunlar özellikle yabancı fon sahiplerinin, kreditörlerin ve kredi derecelendirme kuruluşlarının yakından takip ettikleri gelişmelerdir. Ancak iyileşmelere rağmen hala rezerv sorunumuz devam ediyor; sermaye girişi henüz arzuladığımız düzeyde değil, dış borçlanmalarda vade ve maliyet istediğimiz gibi değil; ödemeler dengesinde ise daha gidecek yerimiz var.
Kısacası, rasyonel zemine dönüş henüz Türkiye’nin derin makro-ekonomik problemlerine çözüm getirmemiştir ancak önemli ölçüde para politikası tarafında atılan adımlarla çözüm için zemin hazırlamaya başlamıştır. Önemli olan bu zemin üzerinde doğru ve gecikmiş adımları atarak makro iyileşmeyi sağlamaktır. Bu dönüşte ısrar edildikçe son yıllarda heteredoks, kurala dayalı olmayan ve öngörülebilirlikten uzak politika uygulamaları ile yıpratılan ekonomide iyileşmeler daha belirginleşecek ve bir not artışını beraberinde getirecektir.
Bunlar oluncaya kadar not artışı yerine görünüm iyileşmeleri ile yetineceğiz. Bir not artışı ise, eğer politikalarda bir geri dönüş ya da sulandırma olmazsa, yılın ilk çeyreğinde gelebilir.