Nobel her zaman en iyi çalışmalara verilmiyor
Önümüzdeki hafta ABD Başkanlık seçimleri var. Bu kadar kısa süre kalmışken şimdiden olası sonucu üzerinden bir analiz yapmanın pek de bir anlamı yok. Ancak piyasalar kim gelirse gelsin maliye politikasının daha da gevşetileceğini ve enflasyonist baskıların tekrar su yüzüne çıkacağını düşünüyor. Biraz da sürpriz olarak gelen 50 baz puanlık politika faizi indirimi sonrasında ABD devlet tahvillerinin faizlerinin de uzun vadede 60 baz puan kadar arttığına tanık olduk. Böylece yaklaşık 25 aydır aşağı doğru sarkan verim eğrisi de tekrar kafasını yukarı kaldırdı. Piyasa önümüzdeki aylarda gelecek olan enflasyon verilerini yakından takip edecektir.
2 hafta önce Daron Acemoğlu’nun Nobel aldığı çalışmalarını ve bunlara anaakım iktisatçıların getirdiği eleştirileri özetlemiştim. Tabii, burada anaakım dışında Post-Keynezyen ve Marksist iktisatçıların da çok ciddi eleştirileri söz konusuydu. Bir defa kitapta kolonyalizmin sömürgeci karakteri ve bu durumun belirleyiciliği es geçilmiş, neredeyse “bakın barbarlara hak-hukuk getirince nasıl gelişiyorlar” gibi bir çıkarıma varılmıştı. (Halbuki, hızlı gelişme gösteren “yerli” halk değil, know-how’ları ile birlikte gelen ve neredeyse bomboş ve münbit alanlara yerleşen Avrupalılardı.) Kitabın tarih, siyaset bilimi, sosyoloji ve antropoloji gibi disiplinleri hayatını “pure” ekonomi bilimine harcamış birinin yüzeyselliğiyle ele almış olması da bir zaafiyetti. Ayrıca, 50’li yılların ünlü Marksist iktisatçılarından (ki o zamanlar pek çoğu anaakım içerisinde değerlendiriliyordu) Paul Baran “Büyümenin Ekonomi Politiği” adlı kitabında Acemoğlu ve arkadaşlarının vardığı çıkarımlara çoktan varmıştı, ancak çok önemli bir farkla: Baran işgal edilen ülkelerde artık değerin kolonyalistler tarafından çıkartıldığını (extract) savunurken, Acemoğlu asıl kusurun bu ülkelerdeki çıkarcı/dışlayıcı (extractive) devletlerde ve kurumlarda olduğunu savunuyor. Yani, sömürgecinin suçu yok. Tabii ki Batıya çok cazip gelen bir argüman bu!
Şahsen ben Nobel alan bu çalışmaların ve bu çalışmalara dayanan “Why Nations Fail” (Türkçe’ye talihsiz bir şekilde “Ulusların Düşüşü” ismiyle tercüme edilen) kitabının ana faydasının neoklasik iktisatçılar tarafından son 40 yılda dışlanan ve iktisadı tamamen bir denge analizi olarak gören yaklaşımlara karşı yeniden “ekonomi politik” disiplinini gündeme getirmesi olduğunu düşünüyorum. Aynı şekilde Thomas Piketty de “Yirmibirinci Yüzyılda Kapital” kitabıyla benzer bir etkiyi gelir dağılımı eşitsizliği konusunda yaratmıştı. Ancak her 2 kitabın da yayınlanışı üzerinden 12 yıl geçmesine rağmen ne anaakım iktisat çalışmalarında, ne de fiili politika uygulamalarında bu çalışmaların somut bir etkisini göremedik. (Bu 12 senede olsa olsa gelişmekte olan ülkelerin demokrasiden daha da uzaklaştığını ve gelir dağılımının daha da kötüleştiğini gördük.)
Nobel ödülünün bir iktisatçının bilime en iyi katkılarına değil de, en popüler çalışmalarına verilmesi yeni değil. Örneğin, Acemoğlu’nun Pascual Restrepo ile yazdığı “Otomasyon ve Yeni Görevler: Teknoloji Emeği Nasıl Yerinden Ediyor ve Yeniden İşe Alıyor” bence çok daha önemli bir çalışma. Teknolojik değişim, yalnızca emeğin veya sermayenin üretkenliğini artırmakla ilgili değil, aynı zamanda hangi işlerin sermaye tarafından ve hangilerinin emek tarafından “en iyi şekilde” yapılabileceğini belirlemekle ilgili. Bir iş otomasyon sayesinde emekten sermayeye geçtikçe emeğe olan talep düşer ancak üretkenlik artar ve bu da diğer emek türlerine talep yaratır. Ayrıca, sermaye bazı işlerde emeğin yerini aldıkça emeğin karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğu tamamen yeni görevler yaratılabilir. Ancak bu yeni teknolojinin üretkenliği ne kadar artırdığı da önemli. Burada süper robot - vasat robot ayrımı ortaya çıkıyor. Vasat bir robot emeğin yerini alır ancak müthiş bir üretkenlik avantajına da sahip değildir. Acemoğlu ve Restrepo, son 30 yılda emeğin yerini alanların vasat robotlar olduğunu ortaya koyuyorlar. Bunun sonucunda da, bu dönemde net işgücünde düşüş meydana geliyor. Bu nedenle, Acemoğlu otomasyon konusunda birçok ekonomistten daha olumsuz. Aynı zamanda Acemoğlu büyüme teorilerinde hep “dışsal” bir faktör olarak ele alınan teknolojik değişimi fiyat ve pazar büyüklüğüne bağlıyor ki, bu da oldukça ufuk açıcı bir yaklaşım.