Nice zorluklara rağmen inatla devam ediyoruz
6. Mardin Bienali için fikir anası Döne Otyam, küratör Ali Akay ve sanatçı İnci Eviner ne diyor? İlk küratör, bu bienalin küratörü ve bir sanatçının anlatımıyla karşınızda Mardin Bienali…
Bu yıl 10 Mayıs ile 24 Haziran tarihleri arasında yapılacak 6.Mardin Bienali iple çektiğim sanat etkinlikleri arasında ilk sırada.
Başladığı 2010 yılından bu yana hiç kaçırmadığım bienalin kimi eserleri sergilendikleri mekânlarla birlikte taptaze hafızamda.
İstanbul’da halen sergisi devam eden Nezaket Ekici Kasımiye Medresesi’nde, Hüseyin Çağlayan çektiği dev Tilda Swindon portreleri karşısındaki performansı, Dilara Akay’ın Mor Efrem Manastırındaki yerleştirmesi, Canan’ın terkedilmiş bir hamamdaki “Gönül İşi” eseri, Alman Karargahı’nda Gülsün Karamustafa’nın Melankolik Şahmaranı, Meryem Ana Kilisesi’nde Taner Ceylan’ın Hz. İsa’yı tasvir ettiği “Acıların Adamı” ve niceleri.
Eserlerin mekânlara uyumunu hem nefesim keserek izledim.
Çoğrafyanın çatışmalı siyasi çalkantılarına ve her türlü zorluğa rağmen bugüne kadar devam başarısının ardındaki isim kuşkusuz bienalin fikir anası ve ilk küratörü Döne Otyam.
GAP’ta çalıştığı yıllardan tanıdığım Döne Otyam’a, ilk kez Mardin Bienali’ne katılan İnce Eviner’e ve küratör Ali Akay’ı sorular yönelttim.
İlk küratör, bu bienalin küratörü ve bir sanatçının anlatımıyla karşınızda Mardin Bienali.
Bu arada Venedik Bienallerine katılmış dört sanatçının 6. Mardin Bienali’nde yer alacaklarını not düşeyim: Sarkis, İnci Eviner Nil Yalter, Güneş Terkol.
Döne Öytam: Bienal şehirde beklenen etkinlik
Sevgili Döne aradan 14 yıl geçtikten sonra Mardin Bienali’ni bugünlere getirmek nasıl bir duygu?
Hazırlık sergimizi de katarsak 15 yıl geçti. Hepimiz, hep beraber 15 yıl yaş aldık. Bazen ben de Karşılaştığımız nice zorluklara rağmen inatla devam ettiğimize bazen ben de inanamıyorum.
Bunun en büyük nedeni Mardin’de ve bölgede bienalin sonuçlarını görmemiz.
Mardin’de bienali bekleyenlerin olduğunu bilmek büyük mutluluk. Pandemiden sonra bunu çok daha iyi anladık. Herkes bienal ne zaman yapılacak diye soruyordu.
Bunu yaşamak gerçekten beni çok motive ediyor. Tam 1 ay boyunca kalabalıktan şehirde neredeyse yürünemiyor.
Büyük bir enerji çıkıyor ortaya. Esnaf, otelci, marangoz herkese iyi geliyor.
15 yıl önce “bienal turizmi başlatacağım” diye iddialı bir cümle kurmuştum. Bugün Mardin’e yapılan bienal turlarının turların haddi hesabı yok.
Ve en önemlisi bienale paralel açılan gerçekten çok özenli sergiler. Her edisyonda sayıları artıyor. Mesela bu edisyonda Güzel Sanatlar Lisesi’nden liseli gençler de sergi açıyor. Davetiyeyi aldığımda hissettiğim duygularımı ifade etmem imkânsız.
Esnaf ile birlikte çalışılan sergiler de oluyor. Bienal artık hem şehirde beklenilen bir
etkinlik hem de burada yaşayan sanatçılara da bir motivasyon oluyor.
Hep beraber zaten dopdolu olan Mardin’i biz de sanatla dolduruyoruz.
Mardin Bienali artık uluslararası platformlarda da bilinen bir bienal. Kurumsal alt yapımızı güçlendirmek için 6. Mardin Bienali’nden hemen sonra 2025 yılında Mardin Bienali Vakfı’nı hayata geçirmeyi arzu ediyoruz.
Sürdürülebilir bienal, sürdürülebilir fon ve sürdürülebilir insan kaynağı, daha profesyonel bir alt
yapı için, Mardin Bienali Vakfı’nı kurmak artık en büyük hedefimiz.
6. Mardin Bienali’ni destekleyip güç veren, sanata ve eğitime destekleriyle bilinen Hitay Vakfı, Mardin Bienali ile uzun süreli bir iş birliği amaçlıyor. Bu bienal ile ilk adımları atmış olduk. Bu işbirliği de amaçlarımızı gerçekleştirmek için bize büyük bir destek.
İnci Eviner: Bütün umutlar İstanbul’a bağlanmamalı
2019 yılında 58. Venedik Bienali’nde, Türkiye Pavyonunu temsilen Arsenale’de “Biz Başka Bir Yerdeyiz” serginiz ile yer almıştınız. Şimdi sanıyorum ilk kez Mardin Bienali’ne katılıyorsunuz. Bu şehrin dokusuna pek uygun bu bienal ile ilgili ne söylemek istersiniz?
Evet Mardin Bienaline ilk kez katılıyorum. Mardin hakkında elbette söylenecek çok şey var ama benim için sanat alanında sorgusuz sualsiz kabullendiğimiz kimlik temsillerinden uzak farklı bir
evrensellik önerisi için çok verimli bir kent olduğunu düşünüyorum.
Sanat alanında İstanbul’un tek merkez olmasının yarattığı pek çok sorun var bu nedenle Mardin Bienali’ni farklı bir sanatsal örgütlenmenin önünü açabilecek potansiyele sahip olduğu için çok önemsiyorum.Tek merkeze toplanmış sanatçılar ve sanat izleyicileri tüm beklentilerini İstanbul Bienali’ne bağlamış durumda, bu da bienali kendini dışarıda bırakılmış hisseden iktidar odaklarının savaş alanına dönüştürüyor. İstanbul Bienali’nin uluslararası buluşmanın tek ve biricik imkânı olarak görmek oldukça sakıncalı. Sanatçıların merkez dışında kendi otonom kolektif açık alanlarını yaratmaları ve yeni imkanlar amaları akla daha yakın.Mardin Bienali’nin bunu teşvik edeceğini düşünüyorum. Bu nedenle İstanbul dışında hele Mardin gibi bir kentten esinlenmek ve yeni buluşmaların ve yaratım olanaklarını keşfetmek oldukça heyecan verici benim için.
Venedik, Cappadox Festivali kapsamında işlerinizi sergilediğiniz Kapadokya ve şimdi Mardin. Bu şehirlerin, bölgelerin sahip oldukları benzersiz tarihi mekânlar sanatçıların üretimlerine bir değer katıyor mu sizce? Yoksa tersi mi?
Mardin kanımca yalnızca sanatçılara sunduğu olağan üstü mekanlarla değil aynı zamanda kültürel ve politik olarak da oldukça verimli bir tartışmayı başlatabilecek kadar güçlü bir ortam.
Bu yıl Mardin Bienali Ali Akay’ın küratörlüğünde şekillenecek.
Akay’ın bienalin kavramsal çerçevesini sanat yapıtlarına öncelik tanıyarak kurduğunu düşünüyorum. Bu yaklaşım biçimi kavramları yapıtlara uyduran ya da büyük söylemlerin birer temsili olarak ele alan küratörlük anlayışından çok farklı.
Büyük sergilerde sanat yapıtını araçsallaştıran yaklaşımların yerine alanı gerçek aktörlerine -sanatçılara bırakmak önemli bir karar. Bu nedenle Mardin Bienali’nin bu sene daha
heyecan verici olmasını bekliyorum.
Döne Otyam ve arkadaşlarının Mardin Bienalini gerçekleştirmek için verdikleri mücadeleyi de
burada hatırlatmak isterim. Arkasında büyük sermaye olmadan kurduğu bu örgütlenme biçimi
merkez dışı sanat buluşmaları için esin kaynağı olacak.
Ali Akay: Venedik ile Mardin arasında benzer çekicilik
6. Mardin Bienali’nin teması “Daha Uzaklara”. Neden “Daha Uzaklara”?
Aslında Mardin’e pek yakışan bir tema çünkü uçsuz şehrin bucaksız bir denizi andıran Mezopotamya Ovası hep daha uzaklara işaret ediyor. Temanın kavramsal çerçevesini açar mısınız?
“Daha uzaklara” içinden geçmekte olduğumuz dönemin çizgilerinin nereye doğru
yönlendirilmesi sorusu etrafında dönüyor. Bu dönem oldukça sıkıntılı bir süreç içinde
ortaya çıktı ve gittikçe de savaşlarla yaşamaya başladık.
Sadece savaş değil tabii, daha öncesi de var. Antroposen (insan eliyle mahvedilen) ve kapitalosen (sermaye eliyle mahvedilen) bitkilere, hayvanlara ve başka insanlara, etnisitelere, milletlere, sınıflara, bölgelere post-kolonyal ve feminist, sömürgesizleşmiş bir yapıbozum bağlamında ırkçılığa karşı mücadeleyi nasıl “birlikte var olma” haline çevirebiliriz?
Post kolonyal ve sonrasında sömürgesiz dönem beraberinde yeni sorunları kimlikçi bir şekilde ortaya çıkarıyor.
“Daha uzaklara” bütün bu sorular üzerinden gelişmekte diyebilirim.
Bienalin küratörü olarak Mardin’in en çok hangi özelliğinden etkilendiniz ya da ilham aldınız?
“Daha Uzaklara” kavramının içinde coğrafi olmaktan çok düşünce tarihi söz konusu
edilmektedir. Düşünce tarihi içinde ele alındığında coğrafyanın önemi elbette
reddedilemez; fakat düşüncenin coğrafyası değil, düşüncenin epistemesi (bilimsel bilgisi)
olduğu düşüncesinden yola çıkmayı tercih etmekteyim. Bilginin üzerinden, sanat tarihi ve
düşünce tarihi bilgisinden yola çıkmak bugün sanırım unutulan bir bakış açısı.
Mardin’in Venedik kadar etkileyici ve hatta şiirsel olduğu gerçeğinden yola çıkarsak bir gün
bu yıl 60. Düzenlenen Venedik Bienali’nin popülerliğini yakalaması çok uzak bir hayal mi?
Bu ikisinin kıyaslanması bana çok zor geliyor. Yüz küsur yıllık bir tarihin vermiş olduğu
deneyler ve finansal imkanlar birbirlerinden çok farklı. Aynı şekilde yine bütçeye bağlı
sorunlar yüzünden ikisinin kıyaslanmasına imkân vermeyen reel bir durum var. Büyük
sergiler, bilhassa günümüzde kolektif bir ekibin işi olarak durmakta. Asistanlar, devlet ve
bakanlık yardımları, galerilerin yardımlarıyla bütçeler yüksek yerlerde gezinmekte. Çalışan
ekibin de aynı şekilde dağılımı söz konusu edildiğinde iki tarafın kıyaslanması imkânsız. Bir
elin beş parmağıyla düzenlenen Mardin ile Venedik’in her türlü kalabalık çalışanlarının
arasında çok fark var. İmkanlar neredeyse sınırsız ile çok sınırlı arasında gidip gelinmekte
kıyaslamada. Her şey çok zor şartlarda yapılıyor Mardin’de.
Tasarımcı, küratör, asistanları, teknisyenleri, ışık, yerleştirme, malzemeler, editör, etiketlerin yazılması, bunların toplanması büyük bir ekip işi.
Mardin umarım ileride bu imkanlara da sahip olabilir. Burada insan-üstü bir çaba ve büyük bir heyecanın getirdiği hevesle birlikte enerji toparlanması yaşanıyor. Mücadele çok büyük serginin iyi bir şekilde gerçekleştirilmesi için.
Ayrıca Türkiye’nin kendi şartları ile Venedik’in kendi şartları arasında büyük bir uçurum var. Bu
anlamda kıyaslanamazlar bile. Ama şunu söylemek isteyebilirim. Venedik nasıl eski bir
ticaret şehriyse ve kapitalizmin doğduğu şehir devletlerden biri olarak ekonomik tarihe iz
bırakmışsa, Mardin de Orta Çağ’dan bugüne kadar gelen bir ticari ve el zanaatçılığı tarihine
sahip bir yer. Hayali bir kıyaslamaya doğru gidebilirsek deniz kenarı olan ticari şehirle
ovasının hayali bir şekilde denizi andırdığı şehir benzer bir çekiciliği taşımaktadır.
Dünya bienal haritasında ya da sanat-kültür haritasında sizce Mardin’in yeri nerededir?
Türkiye’deki bienallere göre nerede?
Bu sorunun cevabı sanırım bir evvelkinde kısmi olarak mevcut. İstanbul Bienali ile
kıyaslanması da pek doğru olmayacaktır. 1980’lerin yarısından başlayan ve İstanbul gibi bir
tarihi saklayan Doğu ile Batı’nın arasında gidip gelen, Osmanlı İmparatorluğu gibi beş yüz
yıllık başkent olmuş ve Bizans kurumlarından ve Roma meşruiyetinden gelen yer olarak
İstanbul çok ayrı bir yerde durmakta elbette. Daha önce Taipei -Kuandu Bienali, Santiago
Şili Binali veya Kosova video bienali gibi bienallerle kıyaslarsam, bunun imkanlı olabildiğini
söyleyebilirim.
Bienale davet ettiğiniz sanatçıların ortak özellikleri nedir?
Ortak özellikle aralarında hiyerarşi yapmaksızın “iyi sanatçı” kategorisinde olmaları benim baktığım yerden. Direkt anlatımı olmayan, düşündüren, düşünceye ve kavramlara yönelik olmalarıdır.
Mardin Bienali’nin en büyük sürprizlerden biri de performans sanatının kraliçesi diye
bilinen Marina Abramoviç’in partneri Ulay… Başka sürprizler görecek miyiz?
Yıllar önce, Ulay yaşarken 2015 te Şekerbank Açık Ekran galerisinde onu sergilemiştim.
Ve de, Lübliana ‘da tanıştık ve kendisini İstanbul’a davet ettim. 2016 yılındaji 11. Manifesta
bağlamında Zürih’te, 10 Haziran da Cabaret Voltaire ‘de beraberdik. En son Lübliana’da üç
sanatçıyla -Ayşe Erkmen, Seza Paker, Ali Kazma- 2018 yılında yapmış olduğum sergiye gelmişti.
Ne yazık ki bir daha görüşemedik. Sanırım, bienalin bütünü hoş sürprizlerle dolu.