Net Aktif Vergisi ve kaynak arayışları…
Geçtiğimiz günlerde yazılı basına ve görsel medyaya düşen bir haber vardı. Bu sevimsiz (!) haber elbette vergi ile ilgiliydi.
Habere göre; şirketlerin, firmaların net aktifleri üzerinden veya yıllık hasılatları üzerinden yüzde 5 oranında bir defalık Net Aktif Vergisi alınması öngörülüyordu.
Haberin doğruluğunu bilmiyoruz ama bu habere göre, geçmişte yaşadığımız ve üstlendiğimiz görevler nedeniyle, bazı değerlendirmeler yapmak istiyoruz.
Değerlendirmelerimiz iki eksenli olacak:
Birincisi, haberde yer alan bilgilere ilişkin tespit ve önerilerimiz.
İkincisi de daha genel değerlendirmelerimiz.
Birinci değerlendirmemizi hemen yapalım. “Net Aktif” kavramı, bir muhasebe terminolojisi ve tek düzen muhasebe sistemi (UFRS veya TMS) çerçevesinde tanımı olan bir kavram. Bunda bir sorun yok.
Fakat içinde bulunduğumuz koşullar göz önüne alındığında “net aktif” kavramının esas alınmasının doğru olmayacağı anlaşılıyor. Şirketlerin ve firmaların çok büyük bir kısmında net aktifin kalmadığı veya çok küçüldüğü biliniyor. Şöyle bir örnek verelim. Bir şirketin bilançosuna göre 100 liralık net aktifi (amortismanlar ve karşılıklar düşüldükten sonraki haliyle) tümüyle borçlarla veya yabancı kaynaklarla finanse edilmiş olabilir. Açıkçası net aktif kalmamış ya da çok küçülmüş olabilir.
İşte bu tükenen veya borçla finanse edilen net aktif üzerinden vergi alınmasıyla şirketlerin aktifi daha da küçültülmüş oluyor.
Kaldı ki; böyle bir yaklaşımla, şirketlerin temel kanunu olan Türk Ticaret Kanunu’nun 376. maddesinde bile kamuoyundaki ifadesiyle “teknik iflas” halleri göz ardı edilmiş oluyor. Anılan maddede, şirketlerin sermayeleriyle yedek akçelerinin toplamının yarısını veya üçte ikisini kaybetmesi veya karşılıksız kalması haline çözümler getiriliyor. Yani şirketin devamlılığı ve sağlığı için bazı tedbirler öngörülüyor.
İşte bu durumda olan şirketlerin net aktifi üzerine gitmemek gerekiyor. İlla bir vergileme yapılmak isteniyorsa şirketlerin özvarlıkları üzerinde durmak daha doğru olur. Zira, şirketler için öz varlık aynı zamanda şirketin net ticari sermayesi anlamına gelir.
Öte yandan yüzde 5 vergi oranının çok yüksek olduğu, geçmişte 5 Nisan 1994 kararları çerçevesinde yapılan düzenlemelerden birisi olan Net Aktif Vergisi’nin çok sıkıntı yarattığı, galiba bazı maddelerinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği gerçeğini unutmamak lazım.
Gelelim işin genel değerlendirmesine…
COVİD-19 nedeniyle tüm dünya olduğu gibi, Türkiye de olağanüstü koşullar içerisinde. Olağanüstü koşullara özgü çözümlerin de olağanüstü olması çok doğal. Yani normal bir durum söz konusu değilse, çözümlerin de normal olmaması normal.
Türkiye’nin maliyesinin çok ciddi kaynak ihtiyacı içerisinde olduğu bir gerçek. Aslında bu gerçeğin COVİD 19 öncesinde de var olduğu bilinen bir başka gerçek.
Türkiye’nin vergi manzarasının tümüyle karardığı ya da bulanık olduğu bir vakıa. Kolaycılığa sığınarak tüm vergi sistemini dolaylı vergilere dayandırırsan, topladığın her 100 lira verginin 25 lirasını vergi istisna ve muafiyetleri adıyla vergi harcaması olarak şekillendirirsen, her iki buçuk yılda bir yeniden yapılandırma adıyla vergi afları getirirsen, vergi denetimini tecrübesizler ve bilgisizler ordusuna bırakırsan, daha doğrusu vergi denetimini yok edersen, kayıt dışılığı palazlandırırsan, bütçe finansmanını düzenli olmayan kaynaklardan sağlamaya kalkarsan, vergi adaletini tümüyle unutursan olacağı bu.
Dolayısıyla böylesine karmaşık bir manzaranın üzerine COVİD-19 olayı veya bahanesi geldi. Artık bir şekilde kaynak bulmak gerekiyor. Bu konuda da ilk akla gelen doğal olarak vergi oluyor. Vergi deyince de birden fazla çözüm gündeme geliyor. Örneğin;
- Daha önceki uygulamalarında olduğu gibi ek motorlu taşıtlar vergisi, ek emlak vergisi, ek gelir ve kurumlar vergisi,
- Şirketlerin dağıtılmamış karları üzerinden alınabilecek vergi,
- Düşük oranlı genel bir servet vergisi,
- Taşınmazlar veya rantları üzerinden alınacak bir vergi,
- Mevduat faizleri üzerine getirilebilecek vergi,
- Bazı vergi, resim ve harçlara yapılacak ilaveler,
…
Ancak, sayısı daha da artırılabilecek bu çözümlerin her birinin başlı başına bir sıkıntının kaynağını oluşturacağı açık. Yani “vergiyle de olmuyor, vergisiz de olmuyor”.
Konuyu netleştirmeye çalışırsak…
- Ülkenin kaynağa ihtiyacı olduğu açık.
- Akla gelen en önemli ve ilk çözümlerden birisinin çeşitli vergiler olduğu ortada.
- Böyle olağanüstü koşullar, işin aciliyeti, tarafların hassasiyeti varken konunun Maliye tarafından tartışmaya açılmayacağı da bir gerçek.
Dolayısıyla bayram sonrası Haziran ayında Meclis’e gitmiş bir vergi teklifi görürsek de şaşırmamak gerek. Zira olağanüstü koşulların çözümleri olduğu gibi işleyişi de olağanüstü olmak durumundadır.