“Nereden çıktı bu deve?”
Türk vergi tarihinin en önemli reform hamlelerinden biri Katma Değer Vergisi’dir. Türkiye Katma Değer Vergisi’yle 1 Ocak 1985’te tanıştı. KDV uygulanmaya başlandığında çok tepki gördü, yadırgandı.
Hatta filmlere bile konu oldu.
Kemal Sunal’ın başrolünü oynadığı “Katma Değer Şaban” filmindeki bir replik ise unutulmadı. Şaban, sigara almaya gittiği bakkal ona “Fiş ister misin? KDV’li keseyim mi?” diye sorduğunda “Deve mi ne devesi? Nereden çıktı bu deve?” diye soruyordu.
KDV’li yaşama alışmak kolay olmadı. Kolay değil, vergi yükü sanayici ve ticaret yapanda değil nihai tüketici kalacaktı.
Zaman içerisinde birçok düzenleme yapıldı. Çıkarılan çeşitli kanunlarla Katma Değer Vergisi Kanunu’nun pek çok maddesi değiştirildi. Vergi iadesi sisteminin de katkısıyla zamanla belge düzeni yerleşti, yazar kasalar kullanılmaya başlandı. Tüketicisinden üreticisine kadar herkes KDV’li yaşama alıştı. Sadece bizde değil dünyada da ilk defa 1954 yılında Fransa’da uygulanmaya başlandıktan sonra hızla yayıldı, vergilendirmenin temel araçlarından biri haline geldi.
Türkiye’de ise KDV en büyük vergi kalemi oldu. 2025 yılında hükümet, toplam 11,1 trilyon liralık vergi toplamayı planlıyor. Bunun 2,1 trilyonu ithalde alınan KDV ve 1,5 trilyonu ise dahilde alınan KDV’den gelecek. Yani toplam vergi gelirinin yüzde 32,4’ü KDV’den sağlanacak. Oysa gelir vergisinin payı yüzde 18,9 ve kurumlar vergisinin payı ise yüzde 14,4’de kalacak. Diğer bir dolaylı vergi olan özel tüketim vergisinin payı ise yüzde 18,9.
Anayasa’nın 73’ün maddesi “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır,” der. Normalde Anayasa’nın bu şartını gelir üzerinden alınan vergilerle karşılanması gerekir ama ne yazık ki bu mümkün olamamaktadır. O nedenle elde edilen gelirin harcanmasını üzerinde yapılan vergilendirme ile mali gücüne göre ödeme şartı karşılanmaktadır. KDV ise bu anlamda önemli bir araçtır.
Ancak toplam vergi gelirleri için KDV ve ÖTV gibi iki dolaylı verginin payının yüksekliği de altı çizilmesi gereken bir sorundur. Türkiye’de milli gelirdeki değişimlere karşı duyarlılığı oldukça yüksek olan KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerin yüksekliği, gelir adaletini ve ekonomik verimliliği olumsuz etkilemektedir. Burada mesele dolaylı vergi tahsilatının yüksekliği değil, gelir vergisi ve kurumlar vergisi gibi dolaysız vergi tahsilatının düşüklüğüdür. Doğrudan gelirden alınan vergilerin payının arttırılması vergi sistemimizi daha adil ve verimli duruma getirecektir. İthalde alınan KDV’nin payının arıyor olması, dahilde alınanın ise düşük kalması belge düzeninde hala sorun olduğunu gösteriyor.
Vergi tarafında yıllardır beklenen ve üzerinde konuşulan kapsamlı bir vergi reformu henüz gerçekleştirilemedi. Ayrıca görünen o ki; toplumda vergi bilincinin geliştirilmesi için de daha çok çalışmamız gerekiyor.