Neden rasyonele dönmeliyiz? Bir başka gösterge
12 Ağustos’ta basında yer alan habere göre, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz şöyle demiş: “Yaptıklarımızla son 20 yılda Türkiye'yi dünyada alt orta gelir liginden üst orta gelir ligine kadar çıkardık. Yüksek gelirli ülkeler liginin de eşiğindeyiz".
Dünya Bankası ülkeleri dört gruba ayırıyor: ‘Yüksek gelirli’, ‘üst orta gelirli’, ‘alt orta gelirli’ ve ‘düşük gelirli ülkeler’. Bankanın internet sayfasında ülkelerin tarihsel sıralamaları veriliyor. Buna göre, Türkiye, kesintisiz olarak 2004’ten bu yana üst orta gelirli ülke grubunda. 1997, 1998 ve 2000’de de aynı grupta yer almış. Ancak, bazı ülkeler zaman içinde milli gelir hesaplama yöntemlerini değiştirerek milli gelirlerini yeniden hesaplıyorlar. Bu hesaplamaların bir kısmı geçmişe doğru da gidiyor. Türkiye de bu ülkelerden. Bu değişikliklerden sonuncusunu 2016 yılında yaptı. Bir önceki milli gelir verisi 2016’nın ikinci çeyreği için açıklandıktan sonra yerini yeni milli gelir serisine bıraktı. Bu değişiklik, Türkiye’nin kişi başına gelir sınıflamasında hangi grupta yer aldığı açısından iki noktaya dikkat etmemiz gerektiğini söylüyor bize.
Birincisi, tarihsel sınıflama yerine, Dünya Bankasının sınıflamada kullandığı milli gelir verilerinin en güncel olanını alıp sınıflama için kullandığı eşik değerleri ile karşılaştırıp, sınıflamayı ona göre yapmak gerekiyor. Böyle yapıldığında, Türkiye’nin 1997’den bu yana kesintisiz olarak üst-orta gelir grubunda yer aldığı ortaya çıkıyor. 1991-1993 döneminde de aynı grupta yer almış. İlk grafikte yüksek gelir grubunun alt sınırının (yeşil noktalar), üst orta gelir grubunun alt sınırının (mavi kesikli çizgiler) ve Dünya Bankası veri tabanından alınan Türkiye’nin kişi başına milli gelirinin (Atlas yöntemiyle hesaplanan gayrisafi milli gelir: GNI) 1987-2022 dönemindeki hareketleri gösteriliyor.
Birkaç nokta: Birincisi, evet 1997’den bu yana Türkiye üst orta gelir grubunda ama 1997-2004 döneminde bu gruba girmek için gereken kişi başına milli gelir alt sınırına yakın seyretmiş kişi başına milli gelirimiz. İkincisi, 2004-2013 arasında keskin bir yükseliş var kişi başına gelirimizde. Böylelikle birinci lige (yüksek gelir grubuna) terfi etmemize ramak kalmış. Ancak -ki bu vurgulanması gereken üçüncü nokta- 2014’ten itibaren Türkiye birinci ligden giderek uzaklaşmış; kişi başına milli geliri baş aşağıya gitmiş. 2021-2022 döneminde ise yüksek gelir grubunun alt sınırına paralel bir hareket var kişi başına gelirimizde; aradaki fark pek değişmemiş.
Türkiye’nin hangi grupta yer aldığı açısından dikkat edilmesi gereken ikinci nokta ise, 2016’da yapılan GSYH hesaplama yöntemindeki değişikliklerin 2009 öncesine yeterince gitmediği gerçeği. Güncelleme yapıldığı zaman bu konu yoğun biçimde tartışılmıştı. İkinci grafikte 1998’in ilk çeyreği ile 2016’nın ikinci çeyreği arasındaki dönem için yeni GSYH ile eski GSYH’nin karşılaştırması var. Görüldüğü gibi, 2009’dan öncesi için, yeni GSYH, eski GSYH’den yaklaşık yüzde 2-5 daha fazla iken, 2009’dan sonra bu oran giderek artıyor. Çok muhtemelen, gereken tüm veriler olsaydı ve hesaplama yöntemi 2009 öncesine de yeterince uygulanabilseydi, 2009 öncesinin GSYH değerleri daha yüksek olacaktı. Bu etkiyi dikkate almak için tersten gittim. “Dünya Bankası eski GSYH verisinden hesaplasaydı milli gelir verilerini, ilk grafik nasıl değişirdi?” sorusunu yanıtlamaya çalıştım. İlk grafikte yer alan kesikli-noktalı siyah çizgi (2016’nın ikinci çeyreğine kadar var) bu sorunun yanıtını (yaklaşık) olarak veriyor. Hemen şunu belirtmek gerekiyor. Bu analiz, 2009 sonrası ile 2009 öncesi kişi başına milli gelir değerleri arasındaki farkın biraz daha az olduğunu anlatıyor. Şu andaki kişi başına milli gelirin aslında daha düşük olduğu gibi bir çıkarım yapmamak gerekiyor. Tam doğrusu şöyle: 2009 sonrası kırmızı düz çizgide bir değişiklik yok. 2009 öncesi ise kırmızıçizgi biraz daha yukarıda olacak ve üst orta gelir grubu alt sınırından daha uzak bir seyir izleyecekti milli gelirimiz.
Kıssadan iki hisse var: Birincisi, kapsamlı istatistiki güncellemeler iktisadi analizi zorlaştırıyor. Elbette, TÜİK’in bu tür güncellemeleri yapması gerekiyor. Ama bunu yaparken, güncellemede kullandığı veri kaynakları geçmişe yeteri kadar gitmiyorsa, hiç olmazsa geçmişe ilişkin tahminler yayınlayabilir. İkinci kıssadan hisse ise ekonomi yönetimi ve uygulanan ekonomi politikası için. 2014’te bu yana zengin ülkelerle aramızdaki gelir farkının aleyhimize açılmasına yol açan nedenleri sağlıklı biçimde tahlil etmeliler. Hazine ve Maliye Bakanının ‘rasyonele dönmeliyiz’ demekte ne kadar haklı olduğunun bir başka göstergesi de farktaki bu açılma.