Neden artık endişeli iyimser oldum
Güçlü bir kamu yatırımları programı olmadan, özel sektörün tek başına COVID-19 sonrasına intibak edemeyeceğini biliyoruz. Fakat kamunun ortadaki kolektif eylem problemini çözmek için ne yapacağını bilmiyoruz. YEP’in en önemli problemi, bu temel eksiklik aslında.
Madeleine Albright, bundan bir süre önce, kendini nasıl hissettiğini soranlara, “Ben bugünlerde çokça endişelenen bir iyimserim (I am an optimist who worries a lot)” diye cevap vermişti. Doğrusu ya, bu aralar ben de kendimi öyle hissediyorum. Gelin bakın anlatayım.
Eskiden temkinli iyimser demeyi tercih ederdim ama artık soran olursa endişeli iyimserim diyorum. Aradaki fark bariz bence. “İleriye doğru baktığımda iyimser olmak için çok neden görüyorum ama yine de ne olur ne olmaz, dünyanın bin türlü hali var” ile “İleriye doğru baktığımda iyimser olmak için çok neden görüyorum ama bugünden yarına elde somut bir strateji olmadan, idare-i maslahatla ne halde geçebileceğimizi doğrusu tam bilemiyorum” arasındaki fark gibi bir nevi. Endişe heba olacak potansiyel için esasen. Öyle işte.
Peki, ben neden artık endişeli iyimser oldum? Sanırım birden fazla küresel yapısal değişikliğin kesiştiği bir noktada, COVID-19 sonrası büyümenin dinamiklerini düşünmüyor olmamızdan. Bu kez işler alıştığımız gibi değil halbuki. Bugüne kadar bizim gibi ülkelere “Aman borçlanma konusunda dikkatli olun, kırılganlığınızı artırmayın” diyen Carmen Reinhart Dünya Bankası Baş Ekonomisti olarak geçen hafta “Bugün (virüsle) savaşa odaklanıp gerekeni yapın, (faturayı) nasıl ödeyeceğinizi sonra düşünürsünüz” diyordu. Vaziyet bu kadar ciddi esasen.
COVID-19 ile birlikte hızlanacak teknolojik dönüşüm sürecini zaten borçlu durumdaki firmalarla nasıl yapacağımızı şimdiden düşünmek zorundayız.
Bugün üç adımda niye endişeli olduğumu anlatmak isterim. Belki de boşa dertleniyorum. Siz karar verin. Birincisi, COVID-19 ile mücadele dönemi dünyada dijital dönüşümü, robot kullanımını, yeni teknolojilere yönelişi hızlandıracak gibi duruyor. Virüsle daha uzunca bir süre birlikte yaşamak zorunda olduğumuza göre, firmaların, mesafeyi koruyarak, faaliyet gösterdikleri mekanları yeniden düzenlemesi, tanım gereği, verimliliği ve kazançları azaltacak. Rekabet gücünü korumak isteyenin, bu döneme intibak etmek için, dijital dönüşüme, daha fazla robot kullanımına yönelmekten başka bir çaresi olmayacak. Teknolojik dönüşüm hızlanacak dediğim bu. Her yerde. Buna uyum sağlamak için teknolojik dönüşüm ne demek? Yeni yatırım demek. Yeni yatırım ise taze kaynak bulma gereği anlamına geliyor. Yüksek oranda borçlu olan şirketler ve halen bu borçları bilançolarında bilmem kaçıncı kez yeniden yapılandırma telaşındaki bankalarla bu topraklarda teknolojik yenilenme sürecinin nasıl finanse edileceğine dertleniyorum galiba bir yandan. Bu ilk nokta.
Yüzde 60,5’i ortaokul altı eğitimli bir nüfusa hızla beceri kazandırarak, COVID-19’un hızlandırdığı teknolojik eğitime intibak etmemiz gerekiyor. İkincisi, COVID-19 ile mücadele dönemi ile hızlanacak teknolojik dönüşüm her alanda daha nitelikli ve daha donanımlı çalışanlar gerektirecek. Bugüne kadar konuşulan “Yoksa robotlar işlerimizi elimizden mi alacaklar?” sorusu ummadığımız bir hızla gerçek olacak gibi duruyor.
Şimdi mesela Türkiye Avrupa otomotiv sanayiinin bir parçası. Bu sektörde yaklaşık 600 bin kişiyi istihdam ediyor. Şimdi otomobilin bildiğimiz otomobil olmaktan çıkıp bir mobil dijital yönetim platformuna dönüşmesi sürecinde dünya. Nedir? Apple i-phone ile birlikte telefon nasıl yalnızca telefon olmaktan çıkıp bir dijital yönetim aracına dönüştüyse şimdi aynısı otomobilde olacak. Ayrıca, elektrikli arabadan otonom araçlara doğru da geçiş olacak. COVID-19 sonrası toparlanma süreci ile birlikte her alandaki teknolojik dönüşüm hızlanacak.
Diyelim bankaları yeniden sermayelendirdik, tüm borçları yeniden yapılandırdık, bir bölümünü sildik, devlet şirketlerin bir nevi ortağı oldu. Finansman meselelerini çözüme kavuşturduk. Peki, teknolojik dönüşümün gerektirdiği nitelikli işgücü meselesini ne yapacağız? Hızlandırılmış teknolojik yenilenme dönemine 2019 yılı itibariyle yüzde 60,5’i ortaokul ve altı eğitimli bir nüfusla girmek zorundayız diye de içim kıpır kıpır doğrusunu söylemek gerekirse. Halbuki yine Avrupa otomotiv sanayiinde önemli yer tutan Almanya’da ortaokul ve altı eğitimi nüfusun oranı yüzde 19.5, Slovakya’da ise yüzde 14.5 ve İspanya’da yüzde 39.6. Ne diyeyim?
Avrupa Yeşil Mutabakatı’na intibak etmeye bir an önce başlamazsak, mal ve hizmet ihracatımız zorlanırken, küresel değer zincirlerinin yeniden yapılanmasını uzaktan izlemek zorunda kalacağız.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, üçüncü olarak, COVID-19 sonrası toparlanma dönemi için en büyük pazarımız olan Avrupa Birliği yeşil mutabakat üzerinde anlaşmaya vardı. Avrupa’nın yeşil mutabakatı demek, normal şartlar altında, Türk firmalarının ihraç mallarının fiyatlarının sınırda karbon vergisi ile otomatik olarak yükselmesi demek, hem mal hem de hizmet ihracatımızın rekabet gücünün ciddi manada örselenmesi demek.
Şimdi bunların hepsi çözülebilir meseleler, cevabı olan sorular demek mümkün elbette. Bende görüyorum bunu. Ama galiba tam da bu noktada iyimserliğimi endişe basıyor. Nedenini anlatayım.
Onların orta vadeli programını okuduktan hemen sonra bizimkini görünce endişeli iyimser oldum galiba
Esasen galiba her şey geçen ay Avrupa Birliği’nin orta vadeli programı olarak adlandırılabilecek Çok Yıllık Finansal Çerçeve (Multiannual Financial Framework-MFF) ve şimdi onun bir parçası olan Avrupa’da COVID-19 sonrası iktisadi toparlanma çabasını odaklama amaçlı Yeni Kuşak Avrupa Birliği (Next Generation EU-NGEU) programını okurken başladı. Nasıl bizim, şimdi artık Yeni Ekonomi Programı (YEP) dediğimiz, orta vadeli programımız önümüzdeki üç yılı (2021-2023) kapsıyorsa, MFF önümüzdeki yedi yılı (2021-2027) kapsıyor.
Hiç söylemese de, YEP esasen virüsle dans döneminden COVID-19 sonrası toparlanma dönemine geçiş programımız bizim
Peki, Virüsle Dans döneminden, COVID-19 Sonrası Toparlanma dönemine ne zaman geçeriz? En iyimser tahminle Ocak 2021’de bir aşımız olsa, bunun geniş kullanımı herhalde Aralık 2021’i bulabilir diyor bilenler. Bu durumda, daha 15 ayımız var. Bu süreyi 2022’nin ikinci yarısına kadar uzatanlar da var. Bu ne demek? Şimdiden COVID-19 sonrası toparlanma için somut stratejilere ihtiyacımız var demek. İşte MFF ve NGEU tam da bu amaçla herkese hem yol göstermek hem de hedeflerle uyumlu bir kamu harcamaları programını gündeme getirmek için tasarlanmış.
Avrupa Birliği yeşil dönüşüme dayalı bir kamu yatırımları stratejisi ve geçiş bütçesi koymuş, Avrupa Komisyonu’na borçlanma yetkisi vermiş. İsterseniz bir de bizim YEP’i bu gözle bir okuyun ve ortadaki derin boşluğu görün. Halbuki 2021-2023 Türkiye için tam da aynı geçiş ve toparlanma dönemini içeriyor.
İşte bu ve benzeri bir dizi nedenle ben bu aralar kendimi endişeli iyimser olarak nitelendiriyorum.