Ne tür bir eşitlik?

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ

Bilemediğim bir sebepten son günlerde bazı arkadaşlarım “adil toplum nedir?”, “herkes eşit olmalı mı?” gibi soruları tartışma eğilimine girdi. Daha önce bu konulara fazla ilgi duymayan insanlar olduklarını söyleyebilirim. Haliyle mevcut adalet kuramları bilinmediği için ortaya atılan düşünceler hayli sezgisel oluyor: Örneğin “eşitlik herkesin aynı ücreti alması mıdır?” gibi. İş bu kadar basit olunca “bu olmaz, gerçekçi değil” şeklinde karşı çıkmak gayet mümkün hale geliyor ve tartışma orada donup kalıyor. Oysa her yazıda bir kuramın alt tezlerinden birini ele alsak sadece dağıtıcı adalet kuramları konusunda bile senede 365 yazı yazılabilir.

Klasik bir (geliri) yeniden dağıtıcı optimal vergileme problemini ele alalım. Herkesi emekçi olarak adlandıracağım ancak bu bazılarının sermayelerinin de olduğu gerçeğini değiştirmeyecek. Ekonomik ortamımız oldukça basit olacak. Örneğin bir piyasa olması, sermaye sahiplerinin işçileri çalıştırması bile gerekmeyecek. Ortalama emekçiyi temsil eden bir “temsili iktisadi aktörümüz” var ve sayılabilir sonsuzlukta emekçi/çalışan/halk olduğunu varsayalım. Bu insanlar hem çalışıyorlar hem de üretimde kullandıkları fiziki sermayeleri var; bazılarında hiç sermaye yok (tam emekçi) bazılarında az sermaye var (hibrid emekçi) bazıları ise bayağı zengin doğmuşlar ama hiç çalışmıyor değiller (yarı-zamanlı emekçi). Her emekçinin tüketim c’ye göre sürekli türevlenebilen bir fayda fonksiyonu olsun; örneğin u=log (c). Temsili çalışanımız net gelirini –gelir veya tüketim fark etmez çünkü tasarruf yap(a)mıyor, yatırım yok- maksimize etsin ve bu amaçla optimal çalışma (efor) seviyesini seçsin: e. Efor seviyesi e’nin aynı zamanda arz edilen emek –işgücü değil- veya yapılan iş olarak adlandırılabilecek olmasının konumuz açısından bir önemi yoktur. Alternatif olarak bu parametreyi yetenek veya eğitimi temsil eden ve sonuçta etkinliğe göndermede bulunan bir parametre olarak düşünmek mümkündür. Her emekçi sahip olduklarını söylediğim sermayeleri temsil eden bir “ilk donanım” w ile yüklenmiştir. Öyle ki, geliri R=w.e şeklinde yazabiliriz. Bu fonksiyonel biçim hayli özel bir biçimdir fakat gelir sabit tutulursa harcanacak eforun servetle ters orantılı olmasını sağlamaktadır.

Başka türlü söylenirse, herkes değişik sürelerle çalışıyor –herkes bir oranda emekçi- fakat aynı geliri elde edebilmek için “yoksul” halkın “zengin” halktan daha çok efor sarf etmesi gerekiyor. İnsanlar ilk donanımlarına (servetlerine) göre monoton olarak endekslenmiş oluyorlar ve bu tam yarı-sıralamanın onların sınıf pozisyonlarını da temsil ettiğini varsayıyoruz. İnsanların efor sarf etmekten hoşlanmadıklarını, çalışınca negatif fayda elde ettiklerini –tüketim malları cinsinden ölçülüyor- düşünelim. Bu etkiyi temsil etmek için d(e)=e1+ƛ/1+ƛ yazalım. Servet (sermaye) dağılımı d(e) sürekli bir fonksiyondur ve en yoksul emekçinin sahip olduğu ilk donanımın katları şeklinde ifade edilebilir. En düşük serveti mesela w* ile gösterebiliriz. Servet dağılım fonksiyonu da f(w)=k.w*k/w1+k olsun. Bu noktada vergileme yoluyla gelirin (servetin) yeniden dağıtılması problemini ele alabiliriz.

Servet-sınıf pozisyonları maliyetsiz biçimde tamamen gözlemlenebiliyorsa optimal vergi nasıl belirlenecektir? Optimizasyon problemimiz max c(w,e) = w.e – d(e) – t(w) olursa t(w) vergi, d(e) efora (çalışmaya) bağlı negatif fayda diyebiliriz. “Negatif fayda” doğrudan optimize edilecek amaç fonksiyonunda yer alıyor. Burada d(e) “negatif faydanın” maddi bir endeksi gibi görülebilir ve “negatif gelire” benzetilebilir. Eşitlik veya adalet nerede? Bir adalet ölçütüne ihtiyacımız var. Mesela hipotez olarak John Rawls’un yaklaşımını benimseyebiliriz. Rawlsian adalet kriteri (maximin) –en yoksulun refahı önce gelir- tüm emekçilerin (halkın) tüketimlerini eşitliyor. Arkadaşlarımın tartıştıkları konuyla doğrudan bağlantılı basit bir model diyelim.

Bu problemde Rawls ölçütüyle optimal vergi belli bir (oldukça düşük) ilk donanım (servet) seviyesinde sıfır olur. Yani sadece emeğiyle yaşayanlardan ve çok küçük miktarda serveti olanlardan vergi alınmaz. Buna karşın vergi fonksiyonu öyledir ki en zenginlerden tam tersine çok yüksek vergi alınır. Hatta matematiksel olarak servet artıp çalışma süresi kısaldıkça vergi oranı limitte yüzde 100’e gider. Bunun anlamı nedir? Geliri R=w.e şeklinde yazdığımız için örneğin sermaye (w) 10 birim ise ve hedeflenen gelir (R) 50 birimse efor e (çalışma, emek) 5 birim olmalıdır. 50’ye çeşitli bileşimlerle ulaşılabilir: 10 sermaye 5 emek, 5 sermaye 10 emek vs. Mesela emekçimizin sadece 2 birimlik sermayesi varsa 50’ye ulaşmak için 25 birim emek arz etmelidir: R=50=25x2. Bu üretim fonksiyonuyla birleştirince Rawlsian vergi fonksiyonu bize sermayesi çok fazla olanların neredeyse hiç çalışmamalarının toplum tarafından kabul edilmediğini, bu durumda yüzde 100’e varan vergilendirme yapılacağını söylüyor. Tersinden bakarsak amaçlanan 50 birimi zaten ancak çok çalışarak elde edebilen kişinin vergisi hayli düşük olacaktır. Özetle bir şekilde zengin olsanız dahi çalışmadan –veya çok az çalışarak- yaşamak toplum tarafından kabul görmemektedir. Burada henüz işgücünün kiralanması, kapitalist ilişkiler vs. yoktur. Çok daha basit ve iskelet bir çerçevedir. Geliri Rawls kriterine göre yeniden dağıtırsak bir servet-sınıf pozisyonu eşiği w* olduğunu ve bu eşiğin ötesinde pozitif ve artan vergileme uygulandığını, limitte de %100 vergi alındığını görebiliriz. Serveti eşik değerinin altında olanlarsa sübvanse edilirler.

Bu noktada iki mesele var. Bir, böyle bir adalet kuramı hangi nedenlerle haklı gösterilebilir? Neden Rawls anlamında adalet olsun ve leksikografik bir sıralama (lexicographic order) benimseyelim? İki, işin içine belirsizlik, eksik ve asimetrik enformasyon, kontrat teorileri, teşvik problemleri girince yeniden dağıtıcı vergi yoluyla adalet aramak yapılabilir ve etkin bir denge verecek midir? Daha ikna edici adalet kuramları yok mu? Mesela fırsat eşitliği nedir, sadece bir laf olmanın ötesinde nasıl kesin hale getirilebilir? Üretim fonksiyonunu çok daha gerçekçi yapınca öneriler ne kadar değişebilir, hangi ölçüde incelebilir? Vergiden başka hangi araçlar bir tür sosyal adaleti teşviklere uyumu bozmadan sağlayabilir? Ekonomi ve felsefenin matematiksel olarak kesiştiği bir alandan bahsediyoruz. Aslında hep öyleydi. Sir William Petty 17. Yüzyılda ekonomiye Political Arithmetick dememiş miydi?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Cumhuriyet ve özgürlük 19 Kasım 2024
Trump 12 Kasım 2024
Geçmişe bir yolculuk 29 Ekim 2024
Laiklik ve sekülarizm 15 Ekim 2024
Devrimlerin devrimi 01 Ekim 2024
Bir kez daha sekülarizm 24 Eylül 2024
Georges Sorel ve ötesi 17 Eylül 2024