Ne olmalı, ne olacak, ne oldu?

H. Bader ARSLAN
H. Bader ARSLAN

Türkiye, yaklaşık altı ay önce bazıları için kulağa hoş gelen, bazıları için ise dile getirilmesi bile tehlikeli olan bir politika değişikliğine gitti. Buna göre faizler düşürülecek, bir yanda kredi maliyetleri düşerken, bir yandan kur artacak, böylece ülkenin rekabet gücü pekişecek, daha fazla ihracat- daha az ithalat yapılarak cari fazlaya geçilecek, böylece dövize olan talep düşeceği için kurlar gerileyecek ve zamanla enfl asyon da yavaşlayacaktı. O zamandan bu yana, politika faizindeki gerileme dışında yukarıdakilerin hiçbiri gerçekleşmedi.              

“TÜFE yüzde 50’yi, ÜFE yüzde 100’ü aştı. Reel faiz eksi 40 civarında. TCMB politika faizi yüzde 14’te ve piyasa beklentileri faizin sabit tutulacağı yönünde”. Geçen Perşembe PPK faiz kararı öncesinde durum buydu ve bunu tanımlayacak bir kelime bulmak çok zor. “Ne olmalı?” ve “Ne olacak?” sorularının cevapları birbirinden hiç bu kadar sapmamıştı. PPK faizi sabit tuttu. Bir artış yapılsaydı bile artık beklenen faydanın yaratılmayacağı bir noktadayız. Geçen Eylül’de içinde yüksek tazyikli su olan bir musluk açıldı ve evi su bastı. Artık bu geri alınamaz. Yapılabilecek şey, musluğu kısıp su akışını olabildiğince yavaşlatmak ve boşalan suyun çekilmesini beklemek. Oysa biz musluk sonuna kadar açıkken, hala kapı eşiğinden su dışarı taşmasın diye çaba harcıyoruz. 

           

FED’in faiz kararı beklendiği gibi geldi ama konunun hiç dikkate alınmayan başka bir yönü daha var. Gelişmiş ülke merkez bankalarının para politikalarında yaptıkları değişiklikler uzun vadeye yayılır. Faiz artış ya da azalışları küçük adımlarla ve birkaç yıla yayılan bir şekilde, döngüler halinde yapılır. Doğru olan da budur. Önce birkaç ay indirim, sonra birkaç ay artış, sonra yine indirim şeklinde yapılan hareketler beklenen sonucu vermediği gibi dengeleri de bozuyor. Aralık ayında 68,9 ile şimdiye kadarki en düşük seviyesine inen tüketici güven endeksi, Ocak’ta yükseldikten sonra Şubat’ta 71,2’ye inmişti. 100’ün altındaki her değerin güvensizlik olarak yorumlandığı endeksin Mart’ta ne olduğunu Çarşamba sabahı öğreneceğiz. Mart, Türkiye için yükselen akaryakıt fiyatları, gelen yeni zamlar ve Rusya-Ukrayna savaşının gündemi belirlediği bir ay oluyor. Bu süreçte TL bir miktar değer kaybederken, CDS primleri sert yükseldi. Dolayısı ile tüketici güveninin yükselmesi için kayda değer bir gelişme yok. Ancak endeks zaten şimdiye kadarki en zayıf değerlerinde olduğu için aşağı yönlü hareketlerin sert olmasını beklememek gerekir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar