Ne olacak ki? TCMB Hazine'yi fonlayıversin
‘Parasal İktisat: kuram ve Politika’ adlı kitabımın ‘Enflasyonun Nedenleri’ başlığını taşıyan sekizinci bölümünden uzunca bir alıntıyla başlayayım: “Çok kısa sürede fiyatların korkunç bir oranda arttığı hiperenflasyon dönemlerini ele alalım. Mesela Almanya’da Ağustos 1922 ile Kasım 1923 arasında fiyatlar tam 10 milyar kat artmış; aylık ortalama enflasyon yüzde 322 olmuş. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Macaristan’da durum daha da vahim: Ağustos 1945 ile Temmuz 1946 arasında fiyatlar 3,8 trilyon çarpı katrilyon kat artmış ve aylık ortalama enflasyon yüzde 19800 olmuş! Daha güncel örnekler de var şüphesiz. Mesela Nikaragua’da 1986-1989 döneminde ortalama aylık enflasyon yüzde 33,6 olmuş, 1990’da ise bu oran yüzde 43,4’e yükselmiş. Arjantin, Brezilya ve Peru’da da 1990 yılında benzer oranlar gözlenmiş. Bir hesaplama: Yüzde 43’lük aylık enflasyonun yıllığı yüzde 7212’ye karşı geliyor!
Böyle bir ortamda yaşadığınızı düşünün; neyse… Düşünmesi bile zor. Şunları belirtmekle yetineyim. Günde iki kez maaş ödeniyormuş Almanya’da. Ailenin çalışmayan fertleri fabrika kapısında bekleyip, çalışan ferdin kendilerine verdiği parayla bir an önce mal kuyruğuna girmeye koşturuyorlarmış. Maksat, fiyatı çok yükselmeden edinmek. Fıkralar da var elbette. Mesela, bir teyze yorgun; parkta bir bankın üzerinde uyuya kalmış, yanı başında bir bavul parayla. Uyandığında dehşetle fark etmiş ki, bavul gitmiş paralar duruyor! Hırsız uykuda geçen sürede artık değersiz birer kâğıt parçasına dönüşen paraları taşıma zahmetine katlanmamış.”
“Nereden çıktı bu arkaik tartışma” derseniz, son gelişmeler ışığında ‘arkaik’ olarak nitelendirmekte çok da haklı değilsiniz derim. Haberlere göre, geçtiğimiz cuma günü Yeniden Refah Partisi ile AKP arasında bir mutabakat metni imzalanmış. Her iki partinin genel sekreterleri imzalamış metni. Metnin bir maddesinde şöyle deniliyor: “TCMB’nin Hazineyi fonlamasının önündeki engellerin kaldırılması…”
İktisat yazınında yüksek enflasyonların ve elbette hiperenflasyonların temel nedeni olarak gösterilen unsur, tam da bu. Yani, yüksek bütçe açıklarının merkez bankalarına para bastırılarak finanse edilmesi. Hem yukarıda özetlenen çok sevimsiz ülke deneyimlerinden hem de iktisat kuramındaki gelişmelerden etkilenen yasa yapıcılar, çoğu ülkede merkez bankalarının yasalarını değiştirdiler. Bu değişiklikler çerçevesinde, merkez bankalarının ülkelerinin hazinelerine kredi açmaları yasaklandı. Doğrudan hazine tahvili almaları da. Kanununda bu tür yasak maddeleri olan ülkelerin merkez bankalarının ‘ekonomik bağımsızlığı’ olduğu kabul ediliyor. 9 Mayıs 2001’de yürürlüğe giren yeni TCMB Kanunu öncesinde Hazine, TCMB’den kısa vadeli avans adı altında çok düşük faizli kredi kullanabiliyordu. Ayrıca TCMB, Hazine’den doğrudan tahvil satın alabiliyordu. Gerçi kısa vadeli avans için bir üst sınır vardı: Bütçe harcamalarının belli bir oranının altında kalması gerekiyordu. Ama bu sınırlamanın, ek bütçelerle arkasından dolaşılıyor ve sınırlama gevşetiliyordu. Şu anda yürürlükte olan kanunda artık bu tür kredi kullanımı yasak. Umarım, ekonomimizin giderek artan sorunlarına bir de bu bela eklenmez.