“Ne dost ne de düşman”dan “stratejik ortak”a dönüş mümkün olacak mı?

Servet YILDIRIM
Servet YILDIRIM Ekonominin Halleri

Başlıktaki “Ne dost ne de düşman” tanımı ABD dış politikası ve uluslararası ilişkiler konusunda uzmanlaşmış düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi’ne ait. Steven Cook tarafından iki yıl önce kaleme alınan “Türkiye-ABD İlişkilerinin Geleceği” başlıklı çalışmada “Türkiye resmi olarak NATO müttefiki ama ABD’nin bir partneri değil... Geçmiş yılların aksine Washinghton ve Ankara onları birbirlerine bağlayan ortak tehdit ya da çıkarları paylaşmıyorlar” deniliyordu. Oysa bir zamanlar “stratejik ortaklık” vurgusu yapılıyordu.

Türk-Amerikan ilişkilerinde gelecek dört yıl geçmiş dört yıldan çok farklı olabilir. Joe Biden yarın başkanlığı devralıyor. İkili ilişkilerde her yeni başkana yeni bir sayfa gözüyle bakılır. ABD-Türkiye ilişkilerinde de bugün resmen yeni bir sayfa açılıyor.

Türk-Amerikan ilişkilerini yakından izleyen bir Amerikalı teknisyen Biden’ın Trump’tan farkını açıklarken, “Başkan yardımcısıyken de, senatörken de Joe Biden’in düşünce merkezinde hep NATO var olmuştur. İttifakın sürmesi ve gücünü koruması onun için önemlidir” demişti. Bu görüşe göre Türkiye stratejik olarak NATO’nun önemli bir parçası olduğundan dolayı Biden yönetimi için de önemli olacaktır. Yani Biden Türkiye’nin “derin” stratejik” önemini kavrayabilecek bir siyasetçidir.

Trump’ın Erdoğan ile ilişkisinin iyi olduğu ve bunun da iki ülke ilişkilerinde Türkiye’nin işini kolaylaştırdığı çok yazılıp çizildi. Her ne kadar Trump önemli meselelerde kişisel ağırlığını Türkiye’den yana koyan bir lider olarak bilinse de Ankara Washinghton ile ilişkilerinde en sancılı dönemlerinden birisini onun başkanlığında yaşamıştı. Rahip krizindeki ve sonrasındaki üslup hem gönülleri hem de ekonomiyi yaralamıştı. Trump Türkiye’yi yaptırım ile tehdit etmeden önce dolar 4.50 lira civarındaydı; ekonomide toparlanma havası vardı. Tehdidin arkasından ortalık toz duman oldu, lira hızla değer kaybetti.

Biden dönemi bundan daha sancılı olabilir mi; Olabilir. Biden bundan bir yıl önceki bir röportajında Türkiye’yi değil ama Türkiye’deki yönetimi sert bir dille eleştirmişti. Üstelik S-400, Suriye, YPG, Doğu Akdeniz, Libya, Gülen’in iadesi ve gümrük tarifeleri gibi çözüm bekleyen birçok sorun masada öylece duruyor. Ancak bunlara rağmen akla gelen ilk olasılık yeni ABD yönetiminin bir uzlaşma imkanı arayacağıdır. Biden’in baskıyı artırmasının Amerikan nükleer silahlarına ev sahipliği yapan Türkiye’nin Rusya’ya yaklaşmasına neden olabileceğini ve bunun da ABD’nin kendi ayağına kurşun sıkması olacağını söyleyenler de var. ABD dış siyasetinde en büyük iki risk Rusya ve Çin olmaya devam ettikçe daha iyi ilişkiler için kapı her zaman açıktır. 1952’den beri NATO üyesi olan Türkiye’nin Rusya’ya daha da yakınlaşması ABD’deki NATO’cular için önemli bir tabudur.

Biden daha göreve başlamadan ekonomide önemli bir adım attı. Geçen hafta aşı yaygınlaşıncaya kadar Amerikan halkını ve şirketlerini desteklemek ve ekonomiyi canlandırmak amacıyla 1.9 trilyon dolarlık bir koronavirüs paketi açıkladı. Bu paket ile göreve başlamadan halkına güçlü bir mesaj göndermiş oldu. Dış politikada ise önceki dönemde yaratılan hasarı onarmak, uluslararası ortaklıklarda zayıflayan konumu ve kaybedilen ilişkileri tekrar sağlamak isteyecektir. Bu çerçevede S-400 sorununa çözüm yaratmak Biden yönetiminin kısa vadedeki en büyük önceliklerinden biri olacaktır. Aynı şekilde Doğu Akdeniz’de de bir diyalog ihtiyacı var. ABD yönetimi ise ağırlığını Mısır, Yunanistan, İsrail ve Kıbrıs’ın oluşturduğu platformadan yana koymuştu. Biden burada fark yaratabilir. Hepsi de müttefiki olan beş ülkenin güvenlik ve istikrar ihtiyacına katkıda bulunacak bir aracılığa soyunabilir. Libya konusunda daha net bir tavır ortaya koyabilir. Obama’nın bir zamanlar yaptığı gibi Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerinde devreye girebilir.

Biden dönemini Bretton-Woods ve BM anlaşması gibi önemli adımların atıldığı, Marshall planının devreye sokulduğu ve NATO’nun kurulduğu Truman dönemine benzetenler var. Abartılı bir beklenti olabilir ancak Trump döneminde ABD’nin hem Avrupa hem de Pasifik ile ilişkiler bozulmuştu. ABD Paris İklim Anlaşması gibi önemli platformlardan geri çekilmiş; küresel liderlik iddiasını terk etmişti. Böylesi sancılı bir dönemin ardından 78 yaşındaki Biden, liderlik krizi yaşayan ABD’nin aradığı kutup yıldızı olma iddiası ile geliyor. Bakalım olabilecek mi?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar