Nasıl söylediğine de bağlı

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya Başbakanı Schulz ile görüşmek üzere yaptığı Almanya ziyaretinin sadece iki ülke arasında hüküm süren sorunları değil, fakat Almanya’nın önde gelen üyesi olduğu AB ile olan sorunları da ele almak için bir vesile teşkil etmesi öngörülüyordu. Türkiye tarafında önemli bekleyişlerin olduğu seyahat Türk cumhurbaşkanının dostça olduğu kuşku uyandıran beyanlarının yer aldığı bir basın toplantısıyla sona erdi. Dönüp de baktığımızda, ziyaretin ikili ilişkileri ileriye mi götürdüğü, yoksa iki ülkenin kısa gelecekte sıcaklık ve dostlukla nitelenecek bir ilişki kurmaktan çok uzak düşecek kadar farklı dünyalarda mı yaşadıklarını gösterdiğini merak etmemek mümkün değil.

Tarafların görüşmeler esnasında hangi konuları ele aldıkları ve üzerinde mutabakat sağladıkları gibi hususlar, Türk Cumhurbaşkanı’nın basın toplantısında kamuoyu önünde sarf ettiği tahrik edici sözler nedeniyle Alman tarafının kızgınlığı nedeniyle unutuldular. Anlaşıldığına göre, Sayın Erdoğan iki ülkenin birlikte bir ateşkes sağlamak için gayret göstereceklerini ümit etmiş, fakat Bay Schulz’un İsrail’e derinden bağlı tutumu karşısında uygun bir ortak olmayacağını görmüştü. Özetlemek gerekirse, Almanya karşılaştığı terör eylemleri karşısında İsrail’i desteklediğini savunurken, Türkiye ise bir yandan Hamas’a yöneltilen terör sıfatını sorguluyor, diğer yandan da Gazze’de İsrail’in yaptıklarını da terör niteliğinde buluyordu. İkili işbirliği için zemin olmadığı belliydi.

Muhtemelen kendisinin bir dünya lideri olduğunu teyit eden bir başarı sağlamadan ülkesine dönen Sayın Erdoğan’ın duyduğu tatminsizlik, onu Almanların sırtlarında taşıdıkları holokost yükünden dolayı kendilerini İsrail’i desteklemeye mecbur hissettiklerini, Türkiye’nin böyle bir yükü olmadığı için barışı sağlamakta daha özgürce hareket edebileceğini söylemeye sevk etti. Bay Erdoğan’ın sözlerinin Almanya’da memnuniyet uyandırmadığına şaşmamak gerekir. Türkiye’deki basın ise sözleri Almanya’ya haddini bildirmek diye aktardı. Türk kamuoyunun önemli bölümü de Cumhurbaşkanının sözlerini takdirle karşıladı. Neden der siniz? Kanaatimce, ülkemiz kamuoyu, kendilerini her zaman ahlaken üst konuma yerleştirerek Türkiye’yi eleştiren Avrupalı liderlerden bıkmış durumda; bunların savundukları ve Türkiye’ye karşı kullandıkları değerleri sık sık kendilerinin ihlal ettiğini bir türlü itiraf edemiyorlar diye düşünülüyor.

Sanıyorum sorulması gereken soru, devlet ve hükümet başkanlarının ülkeleri arasında çok yönlü ilişkileri “yönetmek” gibi bir görevleri varken, kamuoyu önünde karşı tarafa haddini bildirmek ve ilişkileri kötüleştirmek özgürlüğüne sahip olup olmadıklarıdır. Bir ülkenin siyasi liderleri diğer bir ülkeyi ve liderlerini eleştirebilirler, ancak bunun sakin ve diplomatik bir dilde yapılması gerekir. Sayın Erdoğan bu noktada liderlerin basın toplantılarında uydukları kurallardan uzaklaşmıştır. Nezaketi muhafaza etmek, liderlerin en tatsız konuları bile görüşebilmelerine imkân sağlarken, diğer yandan da onları itinasızca söylenebilen ve dostane bulunmayan sözler nedeniyle maruz kalabilecekleri kamuoyu baskısından korur.

Sorunlarla yüklü basın toplantısının tam da Türk-Alman ilişkilerinin olumlu yönde ilerlemeye başlamakta olduğu bir dönemde gelmiş olması şanssızlıktır. Kısa bir süre önce Almanya ülkede yerleşmiş Türk kökenlilerin çifte vatandaşlık edinmelerini kabul etmiş, ayrıca Almanya’nın ihtiyaç duyduğu becerilere sahip Türklerin Almanya’ya yerleşmelerine izin vereceğini açıklamıştı. Vize başvurularının daha çabuk sonuçlandırılmasına, öğrencilere ve iş insanlarına özel ilgi gösterilmesine dönük çalışmalar başlamıştı. Haberlere göre, AB de Türkiye ile ilişkilerin güçlü kalması için neler yapılması gerektiği üzerine eğilmişti. Bu bağlamda Gümrük Birliği gözden geçirilecek ve genişletilecekti. Bu çabalarda AB içinde Türkiye’nin en büyük ticari ortağı olan Almanya’nın önemli bir rol üstleneceği kesindi. Türkiye, Almanya’nın PKK terör örgütünün bu ülkedeki faaliyetine karşı daha etkin tedbirler almasını talep ediyordu. Hamas’ı terör örgütü olarak görmediğini beyan etmesi, Almanya’nın Türkiye’nin şikâyetleriyle ilgilenmekte isteksiz davranması sonucunu doğuracaktır. Son olarak, Türkiye şu ana kadar Amerika’dan yeni F-16 uçağı almayı başaramamış, bunun üzerine 40 Eurofighter sipariş etmeye karar vermiştir. Almanya bu uçakların yapımına ortaktır ve satış için onay vermesi lazımdır. Almanya’nın uçakların Türkiye’ye satılması konusunda önceden isteksiz olduğu bilinmekteydi. Şimdi, Alman başbakanı onay vermeyi arzulasa bile, ilgili kurumların rızasını sağlamakta daha büyük güçlüklerle karşılaşacaktır.

Sayın Erdoğan’ın Almanya gezisini başarılı diye nitelemek mümkün gözükmüyor. Daha başarılı olabilir miydi? Bunu bilemeyiz. Yine de, uluslararası ilişkileri yürütmekte sakin ve diplomatik bir dilin şayan-ı tercih olduğunu söyleyebiliriz. Buna karşılık, uluslararası bir toplantı sonrası yapılan basın toplantılarını iç siyasetin aracı olarak kullanmaya yönelmek pek de iyi bir fikirmiş gibi gözükmemektedir. Sadece ne söylediğinizin değil, nasıl söylediğinizin de çok önemli olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Şerefli yalnızlık 23 Eylül 2024