“Nasıl Bir Ekonomi”!...
Artık her gün kullanmamız ve alışmamız gereken bir isim, ifade, tanım, anlam, önem...
Çok daha fazla anlamlar verebileceğimiz ya da yükleyebileceğimiz bir kavram.
Aslında “Nasıl Bir Ekonomi” bundan böyle günlük hayatımızda yer alacak, görselimizi anlamlandıracak, dijital dünyamızı zenginleştirecek bir değer, bir varlık.
“Nasıl Bir Ekonomi”nin kavramsal olarak ne olduğunu, ya da ne olması gerektiğini, somut ve soyut tarafını ortaya koymaya çalışalım.
Birilerine “Nasıl bir Ekonomi” diye sorduğumuzda galiba akıllara iki anlam gelir.
Birincisi, konunun “soru” olarak algılanmasıdır. Yani sonuçta cevabı aranan bir sorunun yöneltilmesidir.
İkincisi de konunun bir isteği veya beklentiyi ortaya koyması şeklinde anlaşılmasıdır. Yani arzu edilen veya beklenen ekonominin dile getirilmesidir.
Bildiğimiz ekonomi kavramını birey, hane halkı, şirketler, firmalar, sektörler açısından ele aldığımızda “mikroekonomi”den bahsediyoruz demektir. Buna karşın dar anlamda merkezi hükümet, geniş anlamda yerel yönetimler, parafiskal kurumlar, KİT’ler, döner sermayeler ve genel olarak toplum açısından irdelediğimizde “makroekonomi” kavramını betimliyoruz demektir.
Şimdi biz “Nasıl Bir Ekonomi” kavramını yukarıdaki her bir ekonomik birim veya oyuncu açısından alabiliriz. İster soru kipi olarak ister beklenti olarak bu kavramla hayatımızı anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyoruz.
Örneğin birey için bu kavram, soru da olsa dilek de olsa çok şey ifade ediyor.
Aynı şekilde diğer ekonomik ajanlar için de bu kavram önemli anlamlar taşıyor.
Gelin şimdi toplum için “Nasıl Bir Ekonomi” kavramını hem soru olarak ve hem de dilek ya da beklenti olarak betimlemeye çalışalım.
Örneğin; “Türkiye’de nasıl bir ekonomi var?” dediğimizde açık ve net bir soru sormuş oluyoruz. Bu soruya karşılık olarak;
- Hayat pahalılığının TÜFE olarak yüzde 85 ve ÜFE olarak yüzde 165 bandına oturduğunu,
- Milli gelirimizin 800 milyar doların altına düştüğünü,
- Kişi başına milli gelirin 8-9 bin dolar düzeylerinde seyrettiğini,
- Bütçenin dikiş tutmadığını ve bütçe açığının rekor artış sergilediğini,
- Faiz yükünün bütçe, Hazine ve Merkez Bankası kayıtlarıyla gizlendiğini,
- Enflasyon, kur, faiz dengesinin kalmadığını,
- İşsizliğin resmi kayıtlara göre bile yüzde 10-12 seviyelerinde inip çıktığını,
- Aslında işten umudunu kesenlerle ve gençlerle işsizliğin tepe yaptığını,
- Dış ticaret açığının artarak devam ettiğini, ithalatın dayanılmaz artış sergilediğini,
- Sebebi hem bilinen ve hem de bilinmek istenmeyen net hata ve noksanın şimdilik 25-30 milyar dolara yükseldiğini,
- Kayıtlara göre çalışanların neredeyse üçte ikisinin ücret kayıtlarının asgari ücrete eşit hale geldiğini,
- Ekonominin üçte birisi ile yarısı kadar kısmının kayıt dışında kaldığını,
- Gelir dağılımının giderek bozulduğunu,
- Bu bozulmaya özellikle son yıllarda servet dağılımının da eklendiğini,
- …
söyleyebiliyoruz.
Buna karşın “Türkiye’de nasıl bir ekonomi istiyoruz?” dediğimizde de yukarıda bir kısmını sıraladığımız eksikliklerin, aksaklıkların, yanlışlıkların ortadan kaldırılmış halini anlıyoruz. Gerçek anlamda üretim, yatırım, istihdam, ihracat ortamını ifade ediyoruz. Açıkçası daha huzurlu ve refah içinde bir toplum arzuluyoruz demektir.
İşte ister soru isterse istek şeklinde olsun, Nasıl Bir Ekonomi kavramını bundan böyle artık bir gazete adı olarak anacağız.
Ekonomi gazeteciliğinin liderliğini bu yeni adımızla sürdüreceğiz. Belki de içine tam sığamadığımız dünyamızdan daha geniş evrene açılacağız.
İşini bilen yönetici kadro, mutfakta yer alan gazete profesyonelleri, yetkin ve alanında uzman yazar takımı ile başarıların devam edeceğinden kimse kuşku duymasın.
“Nasıl Bir Ekonomi” gazetemize yayın hayatında başarılar…