Narenciyede iklim krizinin etkileri
Hafta sonu Mersin’de düzenlenen “Üretmezsek Tükeniriz/Küresel İklim Değişikliği Sürecinde Tarımsal Planlama” konferansında Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Sefa Çakır’ın görüşlerini dünkü yazımda ayrıntılı olarak yazdım.
Konferansta öne çıkan konulardan birisi de bölgenin en önemli ürün grubu olan narenciyenin iklim değişikliğinden nasıl etkilendiği ve geleceğe ilişkin yapılması gereken üretim planlamasıydı. Bu konuda da önemli görüşler, bilgiler dile getirildi.
İklim değişimine uyumlu ürünler seçilmeli
Akdeniz Yaş Meyve ve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Ferhat Gürüz, tarımsal üretimi ve planlamayı iklim değişikliğini göz önünde tutarak yapmak gerektiğini söyledi. Gürüz sözlerini şöyle sürdürdü: “Tarım sektörü, iklim değişikliğinin etkilerini en çok hisseden sektörlerden biridir. Sadece ülkemiz değil tüm dünya genelinde, artan sıcaklık, su kaynaklarının azalması ve doğal afetler gibi zorluklarla karşı karşıyayız ve ‘üretmezsek tükeniriz’ sloganı tarım sektörüyle karşı karşıya olduğumuz zorlukları derinden yansıtıyor. Ama bence bunu “Doğru Üretelim, Daha Çok Tüketelim” diye yorumlayabiliriz. İklim değişikliğiyle başa çıkmak için, tarımsal planlamanın önemli bir yönü, sürdürülebilir ve çevre dostu tarım tekniklerinin teşvik edilmesidir. Bu, verimli sulama sistemlerinin uygulanması, hassas tarım yöntemlerinin benimsenmesi ve organik tarım uygulamalarının sürdürülmesini içerir. Böylece iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini minimize ederken tarımsal verimliliğimizi daha yukarı seviyelere taşıyabiliriz. Ayrıca, değişen iklim koşullarına daha dayanıklı olan ve verimli yeni çeşitleri geliştirmek için Ar-Ge yatırımlarına devam etmeliyiz. Teknolojinin ve bilimsel ilerlemelerin gücünü kullanarak, kuraklığa dayanıklı, hastalıklara karşı dirençli ve daha yüksek verimli çeşitler geliştirebiliriz, böylece gelecek nesiller için gıda güvenliğini sağlayabiliriz.”
Narenciye ihracatı yüzde 23 arttı
Akdeniz Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği olarak, Türkiye yaş meyve sebze ihracatının yüzde 50’sini, narenciye ihracatının ise yüzde 75’ini gerçekleştirdiklerini belirten Gürüz şu bilgileri verdi: “Ülkemiz yaş meyve sebze ihracatı 2023 yılında bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 18 artışla 3,5 milyar dolar oldu. Narenciye ihracatı ise yine aynı dönemde yüzde 23 artışla 1,1 milyar dolara ulaştı. Dünya narenciye tüketimini her yıl daha da artırıyor. Pandemiden bu yana yaşanan artış ise oldukça etkileyici. Geçen yılın verilerine göre dünya narenciye tüketiminde son 5 yıl içerisinde yüzde 14 artış kaydedildi. En fazla artış mandalina (yüzde 26) ve limon tüketiminde (yüzde 24) gerçekleşti.”
İçerde tüketimi artırmak zorundayız
Türkiye’nin 2022-2023 sezonunda 4,9 milyon ton olarak kaydedilen narenciye üretiminin bu sezon 7,2 milyon tona çıktığını hatırlatan Gürüz, “Ülkemizdeki narenciye üretiminde yaşanan artışla, ihracatımızı 1,9 milyon tondan 2,4 milyon tona çıkarmamız durumunda bile, taze tüketime kalan 3,6 milyon ton taze narenciye tüketimini ülkemizde karşılayabiliriz. Kalan kısım ise zaten sanayiye ayrılan narenciye ürünleri ve fire miktarıdır. Biz de sağlık ve vitamin deposu olan narenciye tüketimini arttırmak için çalışmalarımızı tüm paydaşlarımızla beraber sürdürmeliyiz. Limonun 12 ay, yeni ekilen erken ve geç çeşitlerle beraber mandalina, greyfurt ve portakalın 8 ay tüketilebildiği ülkemizde mevcut rakamlar bize, kişi başı yıllık narenciye tüketimimizin 40 kilo olması durumunda üretimimizin zayiat vermeden karşılanabileceğini göstermektedir. Özellikle küçük yaşlardan itibaren narenciye tüketim alışkanlığı kazanılması için okullarda kampanyalar yapılması, taze sıkılmış narenciye ürünlerinin tüketiminin özendirilmesi ve bunun gibi çalışmaların yapılması gerektiğine inanıyoruz.”
Enterdonat limonu yok olma tehlikesiyle karşı karşıya
Çukurova’da narenciye, Niğde’de elma üretimi ve ihracatı yapan Özbek Özler, değişen iklim nedeniyle artık bazı ürünlerden randıman alınamadığını belirterek şunları söyledi: “Mesela bizde bir limon çeşidi var. Enterdonat. Kalite olarak belki çok önemli değil ama en erkenci çeşit. Zamanlaması açısından çok kıymetli ve önemli bir boşluğu dolduruyor. Türkiye’nin pek çok pazara erken girişine vesile oluyordu. Bu iklimsel değişikliklerden ötürü son 10 yılda hiçbir üreticimiz bu çeşitten verim alamaz oldu. Eskiden 5-7 ton verim alan üretici, şimdi 3 ton alınca seviniyor. Verim düşünce üretici sökmeye başladı. Bu çeşit yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Onun dışında Mersin’de ve Hatay Erzin’de bir satsuma mandalina çeşidimiz var. Ben işe ilk başladığımda Rusya, İngiltere, Avrupa’nın Noel’de, yılbaşında vazgeçilmezi, olmazsa olmazıydı. Sonbaharın ılıman geçmesi, kışın daha kısa sürmesi ile meyvenin raf ömrü kısalmaya başladı. Biz değil yılbaşını görmek, Aralık başını gördüğümüzde şükreder hale geldik. Bir gün bahçede hasat yaparken babam geldi. Ne yapıyorsunuz diye sordu. Mandalina kesiyoruz dediğimde ‘ya biz bunu Şubat’ta keserdik’ dedi. Şubat’ta kesilen mandalina Aralık’ta kesiliyor.”
Farklı çeşitler denenmeli
Farklı ürün çeşitleri üzerinde çalıştıklarını ve bunlardan birisimin de kiraz olduğunu belirten Özbek Özler bu konudaki çalışmaları ise şöyle anlattı: “Adana ve Mersin’de ova tarafında kiraz yetişmiyor. Çünkü kirazda belli bir soğuklanma ihtiyacı var. Bize uygun çeşit bulabilir miyiz diye araştırdık. Çünkü yetiştirirsek çok erkenci olacak ve belli bir dönem pazara sürebileceğiz. Eğer başarabilirsek ülkemizin o zaman iklimine uygun bir kiraz çeşidi olacak, katma değeri çok yüksek, kuzey yarım kürenin ilk kirazı olacak. Araştırmalarımız sonucunda Kaliforniya’da böyle bir çeşidin varlığından haberdar olduk ve bunu Türkiye’ye getirip adaptasyonu sağlamak için çalışmalara başladık. Adana’da bunun dikimini yaptık. Tam 14 çeşit kiraz getirdik. Beş yıl, yedi yıl bunun denemelerini yaptık ve 12 tanesi başarısız oldu. Ama ikisi başarılı oldu. İki tane çeşit tespit edildi bunların ekilişleri yapılıyor. Ben size bunun kıymetini şöyle anlatayım; Almanya’nın en büyük süpermarket zincirlerinden bir tanesi bu ürüne sahip olabilmek için 1 milyon 800 bin Euro’yu üreticilere direk para yardımı yaptı ve 10 senede alım garantisi verdi. Dalında kilosunu 3,5 Euro fiyatla almayı kabul etti.”
En büyük tehlike ani hava değişimleri
Ani hava değişimlerinin meyvecilikte en büyük sorun olduğuna değinen Özbek Özler, yaşananları örneklerle şöyle anlattı: “Çiftçiler çeşit dışında da sorunlar yaşıyor. İklim değişikliğine bağlı olarak, İç Anadolu’da kuraklık yaşanıyor. Çukurova’da sıcaklık ve yağışlar nedeniyle daha önce hiç görmediğimiz hasatlık ve zararlılarla karşılaşıyoruz. Yağmurların belli dönem çok uzun süreli olması hasadı engelliyor. Ocak 27’deyiz, 10 gün hasat yapabildik, 15 gün meyve bize biz meyveye baktık hasat yapamadık yağmurdan dolayı.
Sıcaklardan dolayı meyvelerin mukavemeti düşüyor, raf ömrü kısalıyor, yumuşuyor. Eskiden Aralık, Ocak, Şubat soğuk oluyordu, şimdi Mart’ta soğuk geliyor. Ağacın en hazırlıksız, dayanıksız olduğu dönem bu sefer soğuktan zarar görüyor. 2022’de Mart’taki soğuk, dondan dolayı rekolte yarı yarıya azaldı. İlkbaharda erken sıcaklar Mayıs’ta 23-24 dereceden 38-39 dereceye çıkınca çiçek dökülmeleri, meyve dökümleri oldu ve yine rekolte zarar gördü. Bu tür sıkıntılara maruz kalıyoruz.
Bunlar ihracata nasıl yansıyor? İlk başta anlattığım gibi bazı çeşitlerin kaybolması pazara girişte, sezonun süresini uzatmada, marketlerle program yapılmasında bizleri ciddi zorluyor. Sezon kısalınca, Türkiye’de de ciddi bir üretim var. Bunu daha kısa sürede satmanız lazım. Bu kısa dönemde hasadın hızla yapılması, paketlenmesi, pazara ulaştırılması, taşınma, alıcıların buna hazır olması kolay değil. Yani 90 günde sattığınız ürünü 45 günde satmaya çalışmak çok farklı bir strateji gerektiriyor. Uzun yola dayanıklı ürünlerin olmaması. İklim değişikliğine bağlı olarak sezondaki kaymalar nedeniyle bizim rakibimiz İspanya, Mısır, Fas derken bir anda rakibimiz Güney Afrika, Arjantin olmaya başladı. Çünkü iklimdeki değişiklik nedeniyle iki yarım kürenin üretimi üst üste gelmeye başladı.”
Çiftçiye para kazandıracak planlamalar yapılmalı
Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz, sıcaklıklarda 100 bin yıllık değişimi ve sonuçlarını grafiklerle anlattı. Tarih boyunca iklim değişikliğinin etkilerini ve günümüzdeki yansımaları dile getiren Kurnaz Tarım Bakanlığı’nın sahaya daha çok inmesi ve iklim değişikliğini de göz önünde bulundurarak planlamaya gitmesi gerektiğini söyledi. Kurnaz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ancak, bakanlıklar içerisinde iklim değişikliği konusuna en uzak olanı Tarım ve Orman Bakanlığı. 2015’te bizi davet ettiler. Konya Kapalı Havzası Kuraklık Eylem Planı yapıyoruz. Kaç su kuyusu var dedim, 90 bin tane su kuyusu var dediler. Ne kadar su çekiyorlar diye sordum. Bilmiyoruz dediler. Niye bilmiyorsunuz? Çünkü 10 bin tanesi ruhsatlı 80 bin tanesi ruhsatsız. Kaç metreden su çekiyorsunuz? O zaman 35 metreden dediler. Bakın dedik pancar, mısır üretmek için bu kadar su çekerseniz yarın suyunuz kalmaz. 10 sene sonra, 2025’te susuz kalırsınız dedik. Şimdi 300 metreden su çekiliyor. Daha önemlisi buradaki yeraltı suyu yenilenmiyor. Burada Mersin’de Toroslardan gelen yağmur suyu ile yeraltı suyu yenileniyor. Ama orada yer altı suyu yenilenmiyor. Planlama yaptık sen şunu ek sen şunu dik. Ama çiftçinin ektiği, diktiği üründen para kazanması lazım. Nasıl kazanacak ona göre üretim yapacak. Çiftçi nasıl para kazanacak? Türkiye’de öylesine saçma sapan uygulamalar var ki. Urfa’ya gittik. Sulama barajı var. Bu tarafı sulama yapıyor, karşı taraf sulama yapamıyor. Yani 200-300 metre ötesinde su yok.”
İklimi dikkate almadan üretim olur mu?
Birçok üründe iklime bağlı sorunlar yaşandığını hatırlatan Prof. Dr. Levent Kurnaz: “Zeytinde soğuklanma ihtiyacı 2 bin saat. Belli noktalarda bu soğuklanma olmayınca daha yukarıya çıkmak lazım. Yoksa zeytin olmayacak. Mersin’e Giresun’dan geldim. Fındıkta korkunç bir kokarca zararlısı var. Cevizde bademde başka sorunlar var. Bunlar gelecekte daha kötü olacak. Ağaç dikeceksem bu 20 yıllık bir yatırım. Uzun vadeli ve iklimi mutlaka dikkate almak gerekir” dedi.
Veri olmadan üretim planlaması nasıl yapılacak?
Tarım Editörü İrfan Donat, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın üretim planlamasını 2024-2025 sezonunda başlatacağını hatırlatarak: “Ülkemizde 2023’te planlı üretim yapılan ürün bulunmuyor. 2028 hedefinde aralarında buğday, mısır, patates, soğan gibi stratejik ürünlerin de bulunduğu 17 ürünün planlaması öngörülüyor. Planlamaya 2024’te başlanacak ama bunu yapmak için elde veri olmalı, tarım sayımı yapmalıyız. Tarım sayımı için belirlenen tarih ise 2026” dedi.
Plansızlık nedeniyle üreticilerin yüksek bedeller ödediğini ileri süren Donat, yapılacak planların üretimin ne kadarının iç pazara gideceği, bunun ne kadarının sofralık olup ne kadarının sanayiye gönderilmesi gerektiğine kadar detay içermesi gerektiğini söyledi. Donat sadece üretimin değil, girdi maliyetlerinin, iklim değişikliğinin getirdiği hastalık ve zararlılarla mücadelenin de planlanması gerektiğini sözlerine ekledi.
Toplantının sonunda, çok sayıda katılımcı söz alarak sorunlarını dile getirdi. Önerilerini sıraladı. Özellikle küçük çiftçiler limon başta olmak üzere birçok ürünün dalda kaldığını ve satamadıklarını dile getirdi. Maliyetlerin yüksek fiyatın düşük olmasından şikâyet ettiler.
Özetle, Mersin’de yine çok başarılı bir toplantı gerçekleştirildi. Emeği geçen herkese teşekkür ederiz. Toplantı sonuçları rapor olarak Ankara’ya ilgili bakanlıklara sunulacak.