Müslüman aleminde Hamas’ın adı yok

Zeynep GÜRCANLI
Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Gazze’de Filistinliler İsrail bombalarıyla ölürken, Müslüman coğrafyada yeni bir şey yok; Nüfusu Müslüman olan ülkelerin liderleri toplandı, hamasi nutuklar attı, ardından da herhangi somut bir hareket üzerinde anlaşamadan dağıldı. Suudi Arabistan’da gerçekleşen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) zirve toplantısından çıkan en belirgin sonuç, bizzat Müslüman ülkelerin bile Hamas’ın adını ağızlarına almak istememeleriydi.           

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha önce yapmış olduğu “Hamas bir terör örgütü değildir” açıklamasına rağmen, Türkiye’nin resmen altına imza attığı İİT zirve sonuç bildirisinde, Filistin halkının “meşru temsilcisinin” Filistin Kurtuluş Örgütü olduğu vurgulandı. Yine Hamas’ın adı hiç geçirilmeden, Filistin’deki tüm örgüt ve güçlerden FKÖ çatısı altına girmeleri istendi. Bildirinin 27. Maddesinde yer alan bu mesaj, bir anlamda İsrail’in “Hamas’ı Gazze’den temizleme” iddiasının da Müslüman ülkelerde kabul gördüğünü ortaya koyuyor. Sadece İsrail’in sivil-silahlı unsur ayrımı yapmadan yürüttüğü operasyon yöntemine karşı duruyor Müslüman ülkeler.

Bol temenni, aksiyon yok

İsrail’in operasyonunun “nefsi müdafaa sayılamayacağı” bildirinin en göze çarpan ifadelerinden. Bildirinin pek çok yerinde İsrail’in operasyonunun “savaş suçu” kapsamına girdiğine de vurgu var.          

Bildiriye göre, Arap Birliği ve İİT, Gazze’de işlenen savaş suçlarının Uluslararası Adalet Divanı’nda yargılanmasını sağlamak için ortak mekanizma kurulmasına da karar verdiler. Ancak bu mekanizmanın ne kadar işletilebileceği, İİT’nin ve Arap Birliği’nin daha önceki “icraatı” düşünüldüğünde, kocaman bir soru işareti. Ortak bildiride göze çarpan bir başka unsur, tüm dünyaya İsrail’e yapılan silah ve mühimmat satışlarının durdurulması çağrısı. Bu çağrının, yanında herhangi bir yaptırım unsuru olmadan yapılmış olması ise, herhangi bir etki yaratmayacağının da otomatik garantisi elbette.        

İsrail’in bildiriye tepkisi

Müslüman ülkeler açısından işin en sıkıntılı da kısmı, İİT bildirisinde Hamas’ın tamamıyla yok sayılarak, FKÖ’nün öne çıkarılmasının bile, İsrail’de hiç yankı bulmaması. Daha İİT bildirisinin mürekkebi kurumadan İsrail’den yapılan açıklamada, Gazze’deki operasyonlar bittiğinde bölgenin kontrolünün hemen FKÖ’ye devredilmesinin düşünülmediği açıkça ortaya konuldu.          

Erdoğan’ın nükleer silah çıkışı       

Suudi Arabistan’daki zirvedeki konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail’in nükleer silahlarına atıf yapması önemliydi.     

İsrail kabinesindeki aşırı sağcı bir bakanın yaptığı hamaset dolu “çılgın” bir konuşma, dünyada aslında herkesin bildiği bir “sırrı” da ortaya koydu. İsrail Miras Bakanı Eliyah “gerekirse Gazze’ye nükleer silah kullanabiliriz” der demez, Başbakan Netenyahu tarafından acilen kabine toplantılarından “süresiz” olarak atıldı. Ancak olan oldu; İsrail, üstelik bir hükümet üyesinin ağzından nükleer silah sahibi olduğunu ifşa etti.            

Erdoğan işte bu itirafı kullandı İİT toplantısında ve İsrail’in nükleer gücü konusunda uluslararası toplumu “harekete geçmeye” çağırdı. Mevcut uluslararası konjonktürde İsrail’in olası nükleer gücüne ilişkin harekete geçilmesi ihtimali pek olmasa da, durumun uluslararası alanda “kayda geçirilmiş” olması diplomatik açıdan önemli.           

İsrail’e ambargoya Türkiye karşı çıktı

Erdoğan perde önünde İsrail’e karşı sert tutum alırken, perde gerisinde farklı bir durum olduğu da ortaya çıktı İİT zirvesinde; Toplantıdan sızan bilgiler, zirve öncesinde bildiri taslağı hazırlanırken, İran’ın Müslüman ülkelerin İsrail’e ekonomik ambargo uygulamalarının da bildiriye koyulmasını istediğini gösteriyor. Ancak Arap basını, buna en çok karşı çıkan ülkelerin başında Türkiye ve Azerbaycan’ın geldiğini iddia etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Netenyahu başkanlığındaki sağcı hükümet ile İsrail devletini birbirinden ayırdığı yaklaşım, Suudi Arabistan’da da devam etmiş, belli.          

Rehine diplomasisi sonuç verir mi?

Bu arada Hamas’ın Gazze’ye götürdüğü rehinelerin kurtarılması için Katar ve Mısır merkezli diplomasi trafiği de devam etti hafta sonu boyunca. Gelinen nokta, sivil rehinelerin tümünün serbest bırakılması için anlaşmanın çok yakın olması. Askeri rehineler ise -şu an için- pazarlık dışı kalmış görünüyor. Ancak, Ukrayna-Rusya savaşında diplomatik trafiğin tam ortasında yer alan Türkiye, Gazze meselesinde yürütülen gizli diplomasinin tamamen dışında bırakılmış görünüyor. Batı basını, CIA ve Mossad başkanlarının önce Katar’a, ardından Mısır’a “rehine pazarlığı için” gittiklerini ayrıntılarıyla haberleştirirken, MİT Başkanı Kalın’ın Suudi Arabistan’daki IIT zirvesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın heyeti içinde görüntü vermesi bunun işareti gibi…

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
İki kritik tarih 21 Ekim 2024