“Müjde haber” tartışmaları ve toplumsal enerji israfı
Karadeniz’de “doğalgaz bulundu müjdesi” verildiğinde, ülkemiz insanın tepkilerini medya kanallarından izlemeye başladım. Aynı zaman aralığında, herkesin yaşamına dokunan “enflasyon rakamlarındaki saptırmalar”, Gürcan Karakaş’ın Fatih Altaylı’ya yaptığı “otomotiv yan sanayimiz yeterli değil” değerlendirmesi ve “kasaya hücum” haberine ilişkin tepkileri de not ettim. Yapılan değerlendirmeler üzerinde düşünürken, Einstein’in “gerçeğin arayışında olma, ona sahip olmadan daha değerlidir” sözünü rehber edindim. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın, “entelektüel namusa davetini” de zihnimde diri tuttum. “İşaret parmağınla başkalarını suçlarken, dikkat edin üç parmağınız kendinize dönüktür” diyen atasözünü da sürekli kendime anımsattım.
İzlediğim habere verilen tepkiler kalabalıklaştıkça, kabalığı da artıran bir eğilim güçleniyordu: Bilimsellik özeni, iç tutarlılık saygısı ve sağlam gerekçe üretme disiplini yerini “ben haklıyım, sen haksızsın” zıtlaşmasının seline sürüklüyorduk. Önyargılar, yerleşik doğrular, kalıp düşünceler, kör inançlar ve ezberlerin yarattığı “kör döğüşü” bir ortak paylaşımın tadından hepimizi yoksun bırakıyordu.
“Doğalgaz müjdesi” haberinde gözlediğim yanlış bir tutumla ilgili özet paylaşımla, yaptığımız ilke yanlışlarına ve metot eksikliklerine değinmek istiyorum.
Sorgulamadan alkış ve Çarşı her şeye karşı
“Aşırı ve noksan değerlendirme yapma” aynı sonucu yaratır; “değerlendirme dengesine özen” gösterilmezse olup bitenleri kavramak zorlaşır. “Ben en iyisini bilirim, benim dediğim doğrudur” anlayışı çeşitliliğin zenginliğini, dayanıklılığını ve hayatın öz gerçeğine erişimi gölgeler. Birçok düşünürün belirttiği gibi, “kendi yanılmazlığına inanmaktan daha büyük tehlike yoktur.” Öte yanda “benden adam olmaz” diyen, özgüveni çürüten, bir şey yapma iradesini yok eden anlayış da ülkeye, insanımıza yarar getirmez. Sorgusuz alkış tutan, biat, itaat ve sadakat ne kadar sağlıksız ve yararsız tutumsa, bütünsel gerekçe sunmadan ortaya konan “Çarşı her şeye karşı” anlayışı da en az o kadar zararlıdır.
Aşırı ve noksan değerlendirmeleri bir yana bırakırsak, doğalgaz müjdesine karşı dengeli bir kuşkuyla yaklaşanların, yapılan açıklamanın metodunu sorguladıklarını görürüz. Bir yeraltı zenginliği olan petrol ve doğalgaz açıklamalarının birbirini izleyen 9 aşama hakkında “net bilgi” ve bütünsel bilgi ihtiyacına vurgu yapıldı:
• Sismik araştırmalar ve potansiyel bulguların işaretlenmesi,
• Potansiyel önceliklerine göre sondaj kuyusu açmak için önceliklerin belirlenmesi,
• Sondaj kuyularında doğalgaz kesme, keşif aşamasının ilk bulguları,
• Deneme kuyularının tamamlanması, görünür, muhtemel ve mümkün rezerv hesapları,
• Basınç, hacım, ısı ve akışkanlık analizleri,
• Platform ve diğer yatırım ihtiyaçları ve olası maliyetleri,
• İletim hatlarının belirlenmesi ve fizibilite değerlerinin öngörülmesi,
• Bulunan doğalgazın karadaki işleme tesisinin maliyeti,
• Tüketiciye ulaştıran dağıtım hatlarına verme maliyetini de içeren bütünsel bir fizibilitenin değerlerinin paylaşılması.
Yapılan açıklama sismik sonuçlar ve keşif kuyuları açılması aşamasını kapsıyordu; özellikle konuyu bilen teknik uzmanlar, sınırlı bilgilerle “büyük beklenti” yaratmanın sakıncasına dikkat çekiyordu.
Geçmişteki açıklamaların yarattığı kuşku
Bir başka gerekçe de, daha önce yapılan açıklamalara dayandırıldı. Journo’nun derlediği bilgiler medyaya yansıdı. Çok eskiye gitmeden bugün ülkeyi yöneten siyasi iktidar döneminde medyada yer alan 10 haber paylaşıldı; son açıklama da 11’incisiydi:
1. Hürriyet’te 9 Eylül 2004’de Akçakoca açıklarında doğalgaz bulundu haberi veriliyor. Açıklamayı yapan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) Genel Müdürü Osman Saim Dinç. Açıklamada yapılan sondaj çalışmalarında ilk ekonomik ve ticari doğalgaz keşfi yaptıklarını, yılsonuna kadar ciddi yatırımlar yaparak gazın karaya ulaştırılacağını belirtiyor.
2. DHA’nın 26 Kasım 2006 günü geçtiği haberde açıklamayı yapan TPAO’nun Üretim Darie Başkan Yardımcısı Mehmet Kul. Karadeniz’de bulunan ilk doğalgaz üretim tesisinde sona gelindiğini, daha derinlerde petrol bulacaklarından emin olduğunu söylüyor.
3. AA’nın 20 Mayıs 2007’de dağıtımını yaptığı haberde, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güner, Akçakoca’da çıkartılan doğalgazın ülkemizde konutlarda tüketilen gazın onda birini karşılayacağını açıklıyor.
4. Sabah Gazetesi, 26 Ağustos 2007’de, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu yapılırken, Muharrem Sarıkaya’nın müjdeli haberi yazdığını duyuruyor.
5. Sabah Gazetesi, 15 Mayıs 2009’da, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı tarafından sismik araştırmalar sonrasında Kaynarca bölgesinde sondaj çalışmalarına başlandığını duyuruyor. Haberde, daha önce Akçakoca’da bulunan rezervle aynı hat boyunda araştırmalar yapıldığını da belirtiyor.
6. AA 17 Haziran 2010 günü haberinde, TPAO’nun Batı Karadeniz’de sürdürdüğü çalışmalar sonunda bin 600 metre derinlikte yeni rezerv bulunduğu haberini veriyor. Akçakoca’nın 14 kilometre açığında 100 metre derinlikte yeni bir kuyu açılacağı da duyuruluyor.
7. AA 29 Mart 2011’de TPAO Üretim Daire Başkan Yardımcısı Mehmet Kul, Akçakoca açıklarında dördüncü doğalgaz üretim platformunun devreye girmesiyle günlük 250 bin metreküp gaz çıkarıldığını aktarıyor.
8. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız 22 Ağustos 2012’de Hakkari’de önemli petrol bulgusuna ulaştıklarını açıklıyor. Terör nedeniyle aramaların yapılamadığını da belirtiyor.
9. Milliyet’te 10 Mart 2013’de Karadeniz’de ExxonMobil, Shell, Chevron, Total, OMV, Rosneff, Petrobas ve Repsol gibi küresel oyuncuların bölgeye akın ettikleri duyuruluyor. Karadeniz’de ciddi rezerv bulunduğu paylaşılıyor.
10. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez 29 Haziran 2020 ’de, TPAO’nun kendi sondajlarıyla Akçakoca’da doğalgaz keşfettiğini açıklıyor. Rezervin yakalandığını, ayrıca üretim de yapıldığını, biraz daha bölgeye eğilmek gerektiğini belirtiyor.
11. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 21 Ağustos 2020, Karadeniz’de Sakarya sahasında 320 milyar metreküp doğalgaz bulunduğu müjdesini veriyor.
Çok sık tekrarladığımız bir gerçekliği bir kez daha anımsatalım: “Metot, o kadar önemsizdir ki, sadece esası etkiler...” Müjdeyi verenlerin de, müjdeyi değerlendirenlerin de bir “metotları” yoksa ve “ilkelerle” kendilerini sınırlamazlarsa, bir büyük müjdenin tartışmaları bile kayıkçı kavgasına dönüşür. Hiçbirimizin net bilgi ve sağlam gerekçe olmaksızın tartışmaya girmemeli. Gereksiz tartışmalara girmek, toplumsal enerjimizi ciddi biçimde israfa yol açar... Unutmayalım, çağımızın kalkınmasının sırrı, net bilgi sahibi olmak, etkin koordinasyon ve odaklanmadır.