“Muhteşem bir kumaşın hikâyesi’’
Mustafa Başar
Yönetim Kurulu Danışmanı
İnsana ve yaşama dair oldukları için, birbirinden farklı konularda olsalar da, hikâyeler hep ilgimi çekmiştir. Eşimle hangi filmi izleyeceğimize karar verirken bile “yaşanmış olaylara” dayanan, yani türü (korku, gerilim, aksiyon, dram, komedi vs.) ne olursa olsun, aslında birilerinin gerçek hikâyesini içeren filmlere her zaman öncelik veririz. Gerek izlemiş olduğum bu tarz filmler, gerek okuduklarım, gerekse de bizzat yaşayanlarından dinlediklerimle birlikte, zihnimde o kadar çok öykü birikti ki, sanki bunları bizzat yaşamış ya da direkt yaşayana şahit olmuşum gibi tecrübeler edindim. Tecrübe edinmek, bir şeyler öğrenmek, yeni deneyimler kazanmak beni hep mutlu etmiştir. İşte tam olarak bu nedenle; yani mutlu olmak istediğim için, ömrümün sonuna kadar yeni şeyler öğrenmeye kararlıyım. Siz de benzerini tecrübe ettiniz mi bilmem ama benim sık yaşadığım bir şeydir; herhangi bir konu hakkında sohbet ederken, karşımdakini de o konu hakkında en az benim kadar bilgi sahibi olduğunu düşünerek devam ediyorum sohbete. İyi ki evrensel bir dil olan, beden dili var; çünkü ağzımızdan çıkan sözler ile zihnimizdeki gerçekler örtüşmediği an, mimiklerimiz devreye giriyor! Bu sayede yani karşımdakinin yüz ifadelerine bakarak anlıyorum; anlatmakta olduğum şeyi zaten biliyor olduğunu veya o an öğrendiğini. Hazır giyim sektöründe faaliyet gösteren bir şirketin sahibi olan arkadaşım ve gıda sektöründe çalışan ortak bir arkadaşımızla hep birlikte sohbet ederken, konu bir şekilde “denim” kumaşlara geldi. Israrla denim kumaşın, yani “KOT” kumaşlarının Amerika’da icat edildiğini söyleyen giyim sektöründeki arkadaşım büyük bir özgüvenle, bize “blue jean” pantolonların ilk önce Amerika’daki madenci ve tarım çalışanları gibi işçiler için üretildiğini anlattı. Sonra western filmlerinden aşina olduğumuz kovboyların kot kumaşının dayanıklılığı ve kırışmaması gibi özellikleri sebebiyle, bu kumaştan imal edilmiş pantolonları tercih etmesiyle, kot & blue jean kültürünün giderek yaygınlaştığını ve tüm dünyada popüler hale geldiğini söyledi. Tarihe en az benim kadar meraklı olan diğer arkadaşım ise giyimci arkadaşımıza söylediklerinin hem doğru ama hem de eksik olduğunu belirterek, önceki döneme ait bilgiler verdi; kot kumaşının daha önce zaten Fransa’da icat edilmiş olduğunu söyledi. Kumaş türüne adını veren ve neredeyse tüm dünyada bu isimle anılan, “denim” kelimesinin hikâyesini anlattı. 16’ncı yüzyılda ‘serge’ olarak adlandırılan ve Hindistan’da yetişen indigofera bitkisinden elde edilen, indigo boyar maddesi ile boyanmış, yün karışımlı bir İtalyan kumaşını taklit etmek için, ilk olarak Fransa’nın çok eski bir tekstil merkezi olan Nîmes kasabasında tesadüfen üretilmiş. Sergé de Nîmes adı verilen kumaşın adı zamanla, özellikle Amerikalıların söylemiyle denim haline gelmiş. Denimi Amerika’ya ilk götüren kişi ise Amerika’yı keşfeden Christopher Colombus’muş! Kâşif, İspanya’dan yola çıktığı Santa María adlı gemisinin yelkeninde, Fransa’da üretilen ve dayanıklı olan bu kumaşı kullanmış. Denim pantolonun İngilizce karşılığı olan jeans kelimesinin de Cenova’nın Fransızca adı olan Gênes’ten kaynaklandığı söyledi. Bunca tarihi bilgi bombardımanın ardından her ikisi de bütün dikkatini bana vermişti; daha önceki birçok sohbetimizde “Batılı” zannedilen birçok ürün, icat ve fikrin Anadolu’dan çıktığını savunmuş ve üstelik ispatlamıştım! Tebessümle onlara bakışım karşısında, düşüncelerimi okumuşçasına (işte mimiklerin gücü!) “Yok, artık kot kumaşının da aslında bizden çıktığını söylemeyeceksin herhalde” dediler! Önce tarihe olan ilgisinin yüksek olduğunu bildiğim arkadaşıma kendi verdiği bilgilerdeki “zaman ile ilgili” tutarsızlıkları aktardıktan sonra, (Kolomb, Uzakdoğu’ya yeni ticaret rotaları bulmak hedefiyle İspanya sponsorluğundaki Batı’ya doğru çıktığı gezisinde, kazara Amerika Kıtası’nı 1492’de yani 15. yüzyıl sonunda keşfetmişti, oysa arkadaşım kendi ağzıyla Fransa’da kot kumaşın ilk olarak 16. yüzyılda üretildiğini belirtmişti.) konuyu toparlayarak, zihnimdeki bilgileri paylaştım. Aslında bildiğimiz anlamda bugünkü kot pantolonun var olma süreci, bir dizi coğrafi gelişmenin ve “ilginç öykülerin yaşanmasına” dayanır. Merhum dünyaca ünlü tarihçimiz Prof. Dr. Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, 1400’lü yılların başından itibaren Akhisar ve Denizli’de pamuk yetiştiriciliği yapıldığını belgeleriyle anlatmıştı. Hindistan’dan gelen mavi renkteki bir boya ile kumaşların boyanarak kıyafet üretimleri gerçekleştirildiğini, bu kalın kumaş cinsinden yapılan kıyafetlerin ise özellikle fakir insanlar tarafından kullanıldığını söylemişti. 16. yüzyılda İzmir’e getirilen kaba mavi pamuklu kumaşların ilk ihracatı ise, Fransa’nın Marsilya kentine yapılmıştı! Buradan da İspanyollar Amerika’da bulunan kolonilere götürerek, çiftliklerde çalışan Afrikalı zenci kölelere ve ele geçirdikleri bölgelerde yaşayan yerlilere giydirmişler. Bugünkü anlamıyla denim kumaştan yapılmış giysilerin ve özellikle kot pantolonun tarihinde en önemli isim, hiç şüphesiz tüm dünyaca tanınan “Levi Strauss”’dur. Ailesiyle birlikte 1847’de Almanya’dan New York’a göç eden Levi Strauss, 1853’te San Francisco’ya taşındı, kuru gıda ve top kumaşlar sattığı bir malzeme dükkânı açtı. Kısa bir süre sonra da Kaliforniyalı madenciler için koyu kahverengi ‘Canvas’ tan ilk Jean’i yaptı. Müşterilerinden biri olan terzi “Jacob Davis”, 1873 yılında diktiği pantolonların “ceplerinin çok çabuk yırtıldığına” dair müşterilerinden şikâyetler almaya başlayınca, ceplerin dikildiği köşelere ‘rivet’ adı verilen küçük metaller çaktı ve böylelikle pantolonları çok daha dayanıklı hale getirdi. Bu fikrinin çalınmasını önlemek için patentini almaya karar veren Jacob Davis, yeterli parası olmadığı için Levi Strauss’a ortaklık teklif etti. 20 Mayıs 1873’te patent alındı ve böylece bugün de hâlâ giydiğimiz kot pantolon resmi belge ile tescillenmiş oldu. 1890’larda Levi Strauss ilk ‘jean’leri ‘501 indigo’ adı altında üretti. 1904’de Kuzey Carolina, Greensboro’da Blue Bell Co. isimli şirketi kurdu. 1950’lerde ise pazarda ilk fermuarlı kot pantolonlar görülmeye başlandı. Kot kumaş, 1940’larda 2. Dünya Savaşı’nda, Amerikan askerleri tarafından dünyaya tanıtıldı. Savaş sonrasında ise kot pantolonlar Amerikan sinemasında boy gösterdi. Marlon Brando, Marilyn Monroe, James Dean ve Elvis Presley gibi ünlülerin kot kumaştan dikilmiş giysiler giymesiyle, tüm dünyada özellikle gençler arasında jean modası hızla yayılarak zaman içinde bugünkü vazgeçilmez konumuna geldi. Anlayacağınız, Anadolu’dan çıkan kot pantolonu uzunca bir süre “pazarlama kafasıyla” değerlendirmeyi bilerek, kendi popüler kültürü olarak dünyaya yayan ülke Amerika oldu!
Blue jeans, denim ya da bizlerin sıkça kullandığı ismiyle kotun, ülkemizde popüler olma serüveni ise 1960’lı yıllarda Yugoslavya göçmeni bir Türk olan “Muhteşem” adındaki bir girişimci ile başlar. Üç yaşındayken Yugoslavya’dan Türkiye’ye göç edip, Edremit’e yerleşen, ilk ve orta öğrenimi ardından terzi çıraklığı yapan Muhteşem Bey, daha sonra dönemin en iyi terzilik okullarından biri sayılan La Deveze Derrox’ta eğitim görmek üzere Fransa’ya gider. 1940’lı yılların sonunda Fransa’dayken işçi ve köylüye giydirecek ucuz ve dayanıklı malzeme arayan Muhteşem Bey’in dikkatini jean çeker ve Türkiye’ye döndüğünde bu kumaşı üretmeye başlar, ardından pantolonları başarıyla diker. 1960’larda Muhteşem Bey’in atölyesinde “Kot” adıyla markalaşmış bu pantolonlardan günde sadece 200 adet dikilebiliyordu. Serbest piyasa ekonomisiyle birlikte özellikle yurt dışından gelen markaların karşısında daha fazla dayanamayan firma, 1992 yılında üretimini durdurdu; ancak günlük dilimize yerleşen ismi, Muhteşem Bey’in vizyoner girişimini halen yaşatıyor. 1925 yılında dünyaya gelen, henüz üç yaşındayken Yugoslavya’dan Türkiye’ye göç etmiş olan, “Kot”u bir marka olarak 1958 yılında tescil ettiren Muhteşem Bey’in ve ailesinin soyadı neydi biliyor musunuz? KOT !