Milyon dolarlık soru: Minsky anı yaklaşıyor mu?
Pandemide piyasalara verilen aşırı likidite ekonomileri canlandırırken, bir sonraki krizin zeminini de hazırlayabilir. Kritik olan merkez bankalarının kontrollü şekilde bu likiditeyi çekmesidir.
Piyasalar bu aralar yine ABD’li iktisatçı Hyman Minsky’i hatırladı. 1996 yılında hayatını kaybeden Minsky 20’nci yüzyılın en önemli iktisatçılarından biridir. Geleneksel fikirlere aykırı bir iktisatçıydı. Çalışmalarında finansal kırılganlıklara odaklandı. Piyasaların her zaman krizlere yatkın olduğunu düşünürdü. “Etkin piyasalar hipotezi”ne karşı “finansal istikrarsızlık hipotezini”ni geliştirmişti. Finansal piyasalar onun farkına 2008 krizinde vardı. Hatta krize yol açan gelişmeler Minsky’nin hipotezine uyduğu için piyasaların çöküş anı “Minsky anı” (Minsky moment) olarak adlandırıldı. Bugünlerde bazı analistler yine Minsky anının yaklaşıp yaklaşmadığını tartışmaya başladılar.
Minsky’nin tanımladığı döngünün beş aşaması var. Önce yatırımcıları heyecanlandıran bir gelişme olur. Bu bir buluş ya da teknolojik gelişme de olabilir, güçlü bir faizi indirimi de. Ardından piyasalara hızlı bir canlanma gelir. Hisse senetlerinden gayrimenkullere kadar birçok varlığın fiyatları artmaya başlar. Ardından herkesin katıldığı çılgın bir mutluluk dönemi gelir. Varlıklara hücum başlar. Yükselen fiyatlarla herkesin serveti arttığı için mutluluk zirvededir. Greenspan’in “irrasyonel coşku” diye de tanımladığı dönemdir bu. İsterseniz “lale devri” olarak da adlandırabilirsiniz. Normal şartlarda kredi alamayacak olanlar bile krediye kavuşurlar. Sonraki aşamada ise bazı öngörülü ve zeki yatırımcılar kârlarını realize etmeye, ellerindeki aşırı değerli varlıkları satmaya başlarlar. Ondan sonraki aşamada ise panik başlar. Alıcıların azaldığı bir ortamda herkes malını satmaya çalışır ve varlık fiyatları hızla düşmeye başlar. İşte ünlü Minsky döngüsü budur.
Bu döngüyü ister 2003 yılında Fed’in kısa vadeli faiz oranlarını yüzde 1’e çekmesiyle başlayan ve 2008 krizi ile sonuçlanan sürece uygulayın, ister Yunanistan’ın AB’ye katılmasıyla başlayıp 2009’daki borç krizine girişi ile son bulan sürece uygulayın fark etmez, aynı kalıbı görürsünüz. Aslında her ülkenin kendine özgü Minsky döngüsü ve Minsky anı var. Mesela 2013’ün mayıs ayında Fed’in faizleri artırabileceğini açıklaması aralarında Türkiye’nin de olduğu birçok ülke için bir Minsky anıdır. O kırılma anından sonra hiçbirşey eskisi gibi olmadı. Mesela hiçbir yatırımcı o tarihten önce aldığı gayrimenkullerin dolar karşılığını bir daha bulamadı.
Minsky’ye göre ekonomilerdeki büyüme ve istikrar aslında istikrarsızlığı getirir. İyi zamanların hep böyle gideceğini düşünen aktörler daha çok risk almaya başlarlar. Krizlerin hemen ardından herkesin dikkatli davrandığı dönemlerde ölçülü borçlanma vardır. Anapara ve faiz ödemelerini karşılayacak nakit girişi olanlar borçlanır. Ancak ekonomiler canlandıkça biraz daha riskli işlemler başlar. Sadece faizi ödeyebilecek durumda olanlar bile işlerin daha da açılacağı beklentisiyle borçlanırlar. Karşılığında verdikleri teminatların da değeri yükseldiği için bankalar açısından sorun yoktur. En son aşamada ise ne anapara ne de faizi ödeme gücü olmayan, kredi ödemelerini ancak yeni kredilerle çevirebilen firmalar da borçlanmaya başlar. Çünkü varlık fiyatları artmaya devam ettiği için bunların da gerekirse varlıklarını satarak borçlarını ödeyebilecekleri zannedilir. Ancak Minsky anı gelip panik varlık satışları başladığında teminatlar kredileri karşılamaya yetmez.
Bazı analistler Minsky anının yaklaşmakta olduğunu düşünüyorlar. Özellikle pandemi kapsamında piyasalara verilen trilyonlarca dolarlık likiditenin süreci hızlandırdığını söylüyorlar. Teknoloji hisselerindeki balon, Londra gibi bazı şehirlerde emlak fiyatlarının geldiği aşırı yüksek seviyeler, altın fiyatlarının ulaştığı zirve birer sinyal olarak görülüyor. Ancak analistlerin ve ekonomistlerin yaptığı hata Minsky anını, döngü sırasındaki bazı düzeltmelerle karıştırmak olabiliyor. Fiyatlardaki bazı geri çekilmeler aslında döngüyü uzatan sağlıklı düzeltmeler olabilir. Mesela ABD teknoloji hisselerindeki son düşüş bir sağlıklı düzeltme hareketi olarak da yorumlandı. Burada görev ekonomi yönetimlerine ve özellikle merkez bankalarına düşüyor. Balon patlamadan önce balonun havasını kontrollü bir şekilde indirmek gerekir. Fed’e 19 yıl başkanlık yapan William McChesney Martin’in dediği gibi merkez bankalarının görevi partinin sonuna gelindiğinde içki şişelerini ortadan kaldırmaktır. Şişeleri masalara koyan, yani faizleri çok düşük seviyelere indiren merkez bankaları ortalık ısındığında şişeleri ortadan kaldırmayı becerebilmelidir. Yani faizleri doğru zamanda dikkatli bir şekilde yükseltebilmelidir.