MHGF Kıbrıs toplantısında öne çıkanlar
Özellikle teknolojinin kalite homojenliği yarattığı çağımızda, otonom uygulamalarının maliyet avantajları da dikkate alındığında moda ve hazır giyim sektöründe satışları artırmak ve sürdürülebilir kılmak için “marka ve imajın” önemi çok.
Moda ve Hazır Giyim Federasyonu (MHGF) Başkanı Hüseyin Öztürk, Diyarbakır’da yapılan toplantıda, Kıbrıs’ta yapacakları “ortak arayış” toplantısına katılmam için söz aldı. Toplantı 27-30 Ocak günlerinde gerçekleştirildi. Ülkemizin değişik yerlerinde, farklı sivil inisiyatiflerin yaptığı toplantılara gittiğimde, “toplatı verimi” konusunda ilgilerle tartışma yapıyorum: Kanıta dayalı tartışmalar ve kararlar üretilmesi gerektiğini söylüyorum.
Katıldığım toplantılarda titizlikle uymaya çalıştığım ilke şöyle “Bireylerin, kuruluşların ve kurumların kimlikleriyle ilgilenmeyin, ne yaptıklarına bakın”. Bu ilkeyi şunun için hatırlatıyorum: Ülkemizde hakim olan kasaba zihniyeti, kendi yaptığından işlerden başkasını küçümseme, karalama, pusu kurma ve arkadan vurma eğilimindedir. Olumsuzluk üreten bu eğilimin verimliliği olumsuz yönde etkilememesi için toplantılara katılanların “ne yapıldığına” bakıyor; yapılanlarla ilgili algılarımı da okuyucularımızla paylaşıyorum.
Tekstil ve hazır giyimde üstünlüklerimiz
Kıbrıs’ta yapılan toplantıda dernek başkanları ve diğer katılımcılar, ülkemizdeki moda ve hazır giyim sektöründe “durum değerlendirmesi” yaparken, küresel rekabet odağından bakarak, “ ülkemizin coğrafi konumunu” karşılaştırmalı üstünlüğün temel bileşeni olarak sunuyor. Sektörün 40 yılı aşkın deneyim ve birikiminin yarattığı “yetişkin işgücü” ikinci önemli bileşen olarak değerlendiriliyor. Üçüncü sırada da “yaratılan güven” konumlandırılıyor; küresel ticarette “hızlı ve esnek üretimle” beslenen güveni ülkemizin önemli üstünlüğü olduğu konusunda birleşiliyor. Rekabet üstünlüğü yaratan dört temel bileşene eklenen beşincisi de “tasarım bilgisi ve yetkinliği” olarak belirtiliyor.
Özellikle teknolojinin kalite homojenliği yarattığı çağımızda, otonom uygulamalarının maliyet avantajları da dikkate alındığında moda ve hazır giyim sektöründe satışları artırmak ve sürdürülebilir kılmak için “marka ve imajın” önemi vurgulanıyor. Ülkemizdeki bu birikimin bir kaldıraç olarak kullanılabileceği değerlendiriliyor. Sektördeki dernek yöneticileri, söktürün avantajlarını değerlendirirken, sosyal sorumluluk bilincinin gelişmesi, katma değerli ürünlere geçişin hızlanması, entegre kapasitelerin yaratılmış olması, ülkemizde pamuk yetiştirilmesi, Ar-Ge yapmanın öneminin kavranması, maliyet avantajı, teknoloji kullanımı ve üretiminde gelişmeler, tedarik zincirinin uçtan uca oturması, Gümrük Birliğinin yarıştırıcı etkileri, işverenin deneyim ve birikimini kararlılıkla devreye sokması gibi üstünler üzerinde duruluyor.
Belirlenen 5 temel üstünlük ve onları bütünleyen diğer üstünlükleri durmadan tekrarlamanın anlamı yok. Bu konular, bundan sonraki toplantılarda derinleştirilmeli, aynı şeyleri tekrarlamanın israfı önlenmelidir. Katılımcılar, bir başka toplantıda yer alırken geçmişte söylenenleri hayata nasıl taşınabileceğini kanıta dayalı analizlerle ortaya koymalı.
Alınacak yol var
Kıbrıs toplantısına katılanlar sektörde her şeyin süt liman olmadığı değerlendirmesini de yaptı. Genel kanı, alınacak daha yolumuz olduğu yönünde. Bu açıdan bakıldığında, eksik ve boşluklarımız belirlenirken ilk sırada “ekonomik ve politik istikrarsızlık” yerini alıyor. Öte yanda, 40 yılda yetişkin işgücünün avantajı yakalandığı, ama daha yüksek katma değerli ürünler için “kalifiye işgücü açığının” hızla kapatılması gerektiği de ısrarla vurgulanıyor. Bir başka eksik yanımız, “kümeleşme bilincinin yetersizliği” nedeniyle, rekabet edebilir ölçek, rekabet edebilir teknoloji ve rekabet edebilir yönetişim açığının kapatılamadığı sorununa odaklanıyor. Sektör yetkilileri, geleceği güven altına alacak “kurumsallaşma yaygınlığı ve derinliği” konusunda da alınacak uzun yolumuz olduğu konusunda da birleşiyor. Sektörde aşılması gereken bir başka engelimiz “Ar-Ge açığının kapatılamamış” olması. Öncelikli beş temel açıktan başka bir dizi eksiğin daha altı çiziliyor: Etkili yönetişimin olmaması, markalaşmadaki yetersizlik, üretim verimliliğinde gerekli yerde olamayışımız, yüksek işgücü devri, tutarsız ve kararsız teşvik sistemi, finansman araçlarına erişebilme güçlükleri, yüksek kayıtdışı uygulamalar ve yarattığı haksız rekabet, teknoloji üretimde ağırlıklı olarak dışa bağımlı olma, sektör-üniversite ilişkilerinin yetersizliği, regülasyonların sık yapılması ve tutarsızlığının olumsuz etkileri, gereksiz hammadde kullanımı, girdilerde aşırı dışa bağımlılık, enerji yetersizliği, ülke imajının yetersizliği, ulusal strateji ve politikaların olmaması, dışa ve dünyaya açılmada özgüvensizlik, dış yatırımların azlığı, ombudsmanlık eksikliği, loby eksikliği gibi.
Ne yapmalıyız?
Moda ve hazır giyim sektöründe dernek başkanlarının “ne yapılmasını” istedikleri de sorgulandı. Öne çıkan öncelikli öneri, “kümeleşme ile rekabet edebilir ölçekler” yaratarak küresel piyasada var olmanın ve gelişmenin yollarını açma oldu. İkinci öneri, “Tekstil ve Hazır Giyim Bakanlığı” kurulması talebiydi. Üçüncüsü, mesleki ve teknik eğitimin geliştirilerek “nitelikli işgücü arzının artırılması” noktasına odaklandı. Dördüncü öneri, “ hukukun üstünlüğü ve demokrasiye” sahip çıkarak, ülkemize sermaye akışının hızlandırılması, alış-verişte güvenin artırılmasıydı. Beşincisi, sektörde gelişmeleri yönlendirecek bir “ombudsmanlık” kurularak, ekonomideki bütün aktörler için rasyonel otorite olabilecek, sözü dinlenilir; ortaya koyduğu taleplerin yerine getirildiği bir mekanizmanın oluşturulmasıydı. Öncelikle hayata taşınması istenen beş önerinin dışında ülkemizin üstün ve zayıf yanlarını dikkate alan, uzun dönemli bir strateji üzerine kurulu, konjonktürel taktikleri içeren, uygulamaları gözetleyen ve denetleyen planlama yapılmasıydı. Ayrıca sabit giderlerin artması ve kontrol edilememesi, merdiven altı üretimlerin ve kayıt dışı haksız rekabetin önlenmesi konuları üzerinde de duruldu.
Yukarıda özetle aktarmaya çalıştığımız güçlü yanlarımızın, eksiklerimizin ve çözüm önerilerimizin nelerde ne kadar tartışıldığına ilişkin elimizde sayısal bir belge yok. Hepimiz kendi deneyimlerimizden bu sorunların ve çözümlerin binlerce kez dile getirildiğini biliyoruz… İçimize yolculuk yaparak, neden bu kadar konuşulduğu halde istediğimiz sonuca erişemediğimizi sorgulamalıyız. Bu konuları tartışma metodumuzda bir hata olmalı… Zihni modellerimizi, metotlarımızı sorgulayarak, değişen koşulları dikkate alan yeni yollar bulmalıyız… Hepimizi ilgilendirdiği halde neden güçlü bir ortak eyleme yönelemediğimiz zihnimizi ciddi biçimde meşgul etmeli.
Hiçbirimizin “ Aynı şeyleri durmadan konuşuyoruz, ama sonuç alamıyoruz” yakınmasına hakkı olmadığını düşünüyorum. Eğer bir sorun varsa, onun en etkin çözümü “ yaratıcı yüzleşmedir”. Sorunların çözümsüzlüğünde başkalarını suçlama yerine, kendi iş yapma metotlarımızı sorgulamalıyız ki, yaratmak istediğimiz sonuçlar ulaşabilelim.