Mevcut müzelerle sanat gelişemez
Türkiye’nin ilk ‘art dealer’ı, İstanbul’un öncü galerilerinden biri ‘Galeri Baraz’ın kurucusu Yahşi Baraz’dan küresel sanat dünyasında yerimizi bulabilmemiz için yol haritası: “Ünlü müzelerin Türkiye’de mutlaka şube açmaları gerekiyor.”
Yahşi Baraz Türkiye’nin ilk art dealer’larından. Yani sanat eseri alıp satan ilk kişilerden biri ve İstanbul’un öncü galerilerinden biri ‘Galeri Baraz’ın kurucusu.
Geçenlerde koleksiyoner Oner Kocabeyoğlu’nun Cem Mumcu’nun sergisinin açılışı nedeniyle verdiği davette karşılaştığımız Yahşi Baraz, söyleşi önerimi kabul edince, Kurtuluş’ta 1924 yılından beri ailenin adını taşıyan apartmanda buluştuk.
Baraz 1944 yılında bu apartmanda doğmuş ve 1975 yılında ‘Galeri Baraz’ı kurmuş. Buranın sanat piyasasının oluşmasında önemli katkısı var. Galeri Baraz, son dönemlerde, sanat eserlerinin yanı sıra Yahşi Baraz’ın belge, fotoğraf arşivini, kendisini ziyaret eden genç sanat öğrencileriyle fikir alışverişinde bulunduğu bir kütür mekanına dönüşmüş durumda.
Yahşi Baraz’ın, mağara dönemi resimlerinden güncel sanata kadar 30 bin kadar sanat kitabı ise Baraz Apartmanı’na komşu binada. Baraz ile sohbetimiz ofisinin olduğu odada, sanatı odağına alarak, konudan konuya atlayarak neredeyse iki saat sürüyor. Keşke tüm söyleşiyi buraya alabilseydim!
Sanata nasıl bulaştınız?
15-16 yaşlarındaki iken yazlığa gittiğimiz Tarabya’da, sonraları kuş ressamı olarak ünlenen Salih Acar ile yüzmeye giderdik. Boğaz sularında saatlerce yüzerdik. Çok iyi bir dostluğumuz vardı ve sergi açtığında ona yardıma giderdim. Onun sayesinde başka ressamlarla, sanat çevresiyle tanıştım. İstanbul Üniversitesi’nde arkeoloji okurken Güzel Sanatlar Akademisi’nin sınavına girdim, birincilikle kazandım ve seramik bölümünü bitirdim, 1969 yılında. Okulda o dönemlerde Bedri Rahmi Eyüboğlu, Nurullah Berk, Sabri Berkel gibi hocalar vardı. Gençken hayli maceraperesttim. Akademinin birinci sınıfından itibaren yaz aylarında az bir parayla Avrupa ülkelerini gezer, müze, galeri ziyaretleri yapardım. 1974 yılında New York’a gittim. En civcivli zamanında Soho’da Unicorn diye bir galeride iş buldum. Bir yıl sonra Türkiye’ye döndüğümde bu işi yapmaya kararlıydım. Galeri Baraz’ı oturduğumuz apartmanda 1975 yılında açtım.
Yurt içinde ve dışında bunca yıllık birikim, deneyim ve kurduğunuz ilişkiler var. Türkiye’deki sanat nasıl bir noktada sizce?
Bence sanat Batı ile mukayese edilemeyecek kadar kötü durumda. Kendi adıma konuşuyorum. Türkiye’de sanatçı yok demiyorum, hiç öyle bir şey demem. Ama kaç tane uluslararası sanatçımız var? Bunun için yabancı galerilerle çalışmak, önemli müzelere eserlerinin kabul edilmesini gerekiyor. Doğançay gibi…
Benim de aklıma gelenler Kutluğ Ataman. MoMa, Guggenheim’de eserleri var. Londra’da bir galeriyle çalışıyor. Elif Uras Metropolitan Victoria&Albert müzelerinde, İnci Eviner’in Washington Kadın Müzesi’nde, Şükran Moral’ın British Museum, Victoria&Albert Müzesi’nde... Başka isimler de vardır mutlaka. Türkiye’de sanatla devam edelim…
Sanat deyince sadece yaşadığın yüzyılda değil gelecekteki yüzyıllarda da adının anılması için yaratıcı bir şey yapman gerek. Öyle bir iş olacak ki bugüne kadar sanat tarihinde yapılmış olmayacak. Dünyada ekol kuran sanatçılar, bir de bir ekolu benimseyip iş yapan sanatçılar var. Türkiye’de ekol kuran sanatçı olmamıştır.
Sanat tarihine damga atmak için illa ekol mü kurmak lazım?
Tabii. Dünyada zaten 5-6 ülke ekol kurmuş. Amerika, İtalya, Fransa, Almanya, İngiltere gibi ülkeler. 16. yüzyılda. Rönesans da bir kırılma noktası oluyor. Zaten Rönesans’a kadar birçok sanat eserinde imza bile yok. Kollektif çalışmalar yapılıyor. İtalya’da Rönesans ile başlayan akım Fransa’ya geçiyor. 1860’larda falan yine bir kırılma noktası oluyor. Empresyonistler, post-empresyonistler, fovistler, surrealistler. Kuzey Avrupa ülkeleri, Belçika’da dışavurumculuk Hollanda’da, Almanya’da ekoller var. İkinci Dünya Savaşı’nı kazanmış bir ülke, zengin ABD devreye giriyor. Soyut dışavurumculuk Mark Rothko, Jackson Pollock gibi sanatçılarla büyüyor. 1960’larda pop art başlıyor.
Peki o yıllarda Türk sanatçılar ne yapıyor?
19. yüzyılın sonunda Batı’ya giden Halil Paşa, Osman Hamdi gibi isimler var. Klasizmi öğrenip dönmüşler. Sonra 1914’lerde Feyhaman Duran gibi empresyonistler Paris’in yolunu tutuyor. Savaş çıkacak, geri dönüyorlar. İlk defa 1946’dan sonra kimlik kazanmış yani mezun olmuş olan sanatçılar Fransa’ya gittiler. Fikret Mualla, Nejat Devrim, sonra Hakkı Anlı, Selim Turan filan. Pek bir varlık gösteremiyorlar. Ekonomik durumlar pek parlak değil. Çoğu Türkiye’ye resim satarak yaşadılar. Yani orada doğru düzgün galerileri olmadı. Zengin burjuvayla tanışamadılar, müzeler almadı falan. Ben hepsiyle ahbaplık ettim. Paris’te çok kaldım o zamanlar. Mesela Selim Turan’ın evi, oda kadar. Abidin Dino da aynı koşullarda. 40-50 sene öyle bir hayat yaşamışlar aslında. Türkiye’de galericilik 1975’ten itibaren başladı. İşte böylelikle durumlarını kurtarmış olduk bir parça.
Sizin de katkınız var mı?
Benim de var. Diğer galerilerin de var. Büyük katkımız oldu. Fakat şu an sanat tarihçiler onu yazmıyorlar. Övgü falan beklemiyorum. Belki ilerde sanat tarihçiler yazabilir. Yurt dışında sanatçılarımız üretim yapmış, o üretim koleksiyonculara nasıl gitmiş? Ressamla galeri arasındaki ilişki önemli. Desteklerimizle Paris’te yaşadılar. Burada sattık, onlar orada geçindiler. Türkiye’ye sık sık geliyorlardı. Fikret Mualla hariç. Resmi yapıp aynı gün satıyor, geçinmek için. Ressam resim üretecek, bir galeriye verecek. Galeriden de müzelere ve büyük koleksiyonculara dağılacak. Sistem budur.
Tek şubeli galerinin manası yok
Sanatımızın gelişmesi için ne öneriyorsunuz?
Türkiye’deki bugünkü mevcut müzelerle sanatın gelişmesi imkansızdır. Mutlaka yabancı müzelerin burada şubesi açılması lazım.
Louvre’un filan açıldığı Abu Dhabi gibi mi?
Başka bir alternatif yok ki. Sanatı meydana çıkartan, sanatı yönlendiren belirli müzeler vardır. Şube açılması lazım ve oranın insanlarının burada bize eğitim vermesi lazım. Sanat nasıl yapılır? Sergi, kütüphane nasıl açılır? Pompidou Sanat Merkezi’nin kitap satış yerine gittiniz mi? Bin metrekare. Sabancı’ya gidin, 16 metrekarede kitap satıyor. Böyle bir şey olamaz ki. Müze çocuktan başlayarak yetişkinlere kadar eğitim verecek. Bunca müze açıldı. Dünya çapında sanat tarihçilerini konferans için davet ettiklerini, paneller yaptıklarını duydunuz mu? Adam geldiği zaman belki 20 bin dolar isteyecek bir saatine. Ama o paralar yok Türkiye’de.
Peki, sizin elinizden geçen en pahalı resim hangi sanatçıya aitti? Yerli miydi, yabancı mıydı?
Yabancı sanatçı. Bülent Eczacıbaşı’na 750 bin Euro’ya Anselm Kiefer sattım. O İstanbul Modern’de asılı durur.
Şu anda Türkiye’nin en pahalı sanatçısı kim?
Şu an bir numara Fahrünnise Zeid. 1 milyon dolara alıcı buluyor. Tate Modern’da sergisi yapmasının çok katkısı oldu. Sonra Burhan Doğançay geliyor ve Osman Hamdi. Yurt dışında da satılan en pahalı sanatçılarımız bunlar.
Siz galericilikte öncüydünüz. Günümüzde galericilikte ne değişti?
Meslek değişti tabii. Şu tek şubeli bir galerinin hiçbir manası yok. Yani çok küçük bir dünya olarak yaşar, ölür gider. Gagosyan’ın dünyanın belli başlı merkezlerinde 19 galerisi var. White Cube üç kıtada faaliyet gösteriyor. Avrupa’daki pek çok galerinin 2-3 yeri var.
Bildiğim Pi Artworks’un Londra galerisi var. Dirimart da Londra’da açmayı hazırlanıyor. Sevil Dolmacı Dubai’de açtı...
Çok memnun oluyorum bu gelişmelere. Çünkü o mühim bir şey, bir örnek olmuş oluyor. Mesela ben de bir dönem örnek oldum. Beni görüp çok galeri açan oldu, batan da oldu tabii bu arada.
Bizim yurt dışına taşıdığımız ressamların hiçbiri uluslararası değerde değildi. Şimdi biraz değişmiş olabilir.
Demek ki bizim güncel sanatımız bayağı iyi?
Öyle ama bilmiyorum belki Türkler alıyordur. İstatistik yapmak lazım. Güncel sanatımızın yüzde kaçını yabancı alıyor?
Devletin desteği yasalarla olsun
Türkiye’de sistemdeki aksaklık nerede?
Batı’da müzeler büyük alıcıdır. Türkiye’de öyle değil mesela. Müzeler çok geç açıldı burada. Doğru müzeler açıldı ama tahsisatları yok. Avrupa’da, ABD’de müzeler eser satın almaya belli bir para ayırırlar. Mütevelli, yönetim kurulları karar verirler. Sanatçılara eser sipariş edilir. Vakıflar, varlıklı şirketler destekler verirler. Hastaneler, bankaların zengin koleksiyonları vardır. Bizde öyle bir şey yok.
Sabancı Müzesi 20 sene mi ne olmuş. Bir yılda kaç liralık sanat eseri satın alıyor? Mesela burada doğrusu bir cevap veremeyebilir. İstanbul Modern de çok az miktarda alıyor ya da ısmarlıyor.
Genel bir perspektif çizmek istedim.
Türkiye sanatının yurt dışındaki başarısının biraz ülkemizin imajıyla da ilgisi olabilir mi? Öte yandan devletin de sanatı fazla desteklemediği, yurt dışında sahip çıkmadığı gerçeği yok mu?
Kesinlikle. Ben de bunu vurgulamayı düşünüyordum. Türkiye’de devletin nasıl katkısı olacağıyla ilgili sistem kurulmadı. Mesela eski Demirperde ülkelerinde o Marksist dönemlerde devlet desteği var. Atölye veriyorlar, para veriyorlar, seyahat izni veriyorlar. Bizde ne Marksist ne de kapitalist anlamda destek olmadı. Sanatçılar tamamen yalnız kalarak bir şey yapmaya çalıştılar. Biz galericiler olarak da aynı şeyi yaşadık. Galeri açtık yıllarca uğraştık. İlk dönemlerde az koleksiyoner vardı. Halil Bezmen, Ali Koçman, daha sonra Erol Aksoy filan. Sanat alan kurumlara Avrupa’da olduğu vergi muafiyeti olsaydı işimiz kolaylaşırdı. Devletin desteği yasalarla olsun. ABD’de mesela 1960’lı yıllarda Kennedy Yasası’nı çıkarttılar. Amerikan sanatının yurt dışına açılmasına büyük faydası oldu. Bizde 2000'den sonra bir değişim oldu. Galeriler çoğaldı, müzeler açıldı. Sanat fuarlarının çok faydası oldu.
Değerli ekonomim.com okurları,
ekonomim.com ekibi olarak Türkiye'de ve dünyada yaşanan, haber değeri taşıyan gelişmeleri sizlere en hızlı, tarafsız ve kapsamlı şekilde sunmak için çalışıyoruz. Bu süreçte sunduğumuz haberlerle ilgili eleştiri, görüş ve yorumlarınız bizim için çok değerli. Ancak, karşılıklı saygı ve hukuka uygunluk çerçevesinde, daha sağlıklı bir tartışma ortamı oluşturmak adına yorum platformumuzda uyguladığımız bazı kurallarımız bulunmaktadır.
Sayfamızda Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına ve evrensel insan haklarına aykırı yorumlar onaylanmaz ve silinir. Okurlarımız tarafından yapılan yorumların, (diğer okurlara yönelik olanlar da dahil) kişilere, ülkelere, topluluklara, sosyal sınıflara ırk, cinsiyet, din, dil başta olmak üzere ayrımcılık içermesi durumunda, yorum editörlerimiz bu yorumları onaylamayacak ve silecektir. Onaylanmayacak ve silinecek yorumlar arasında aşağılama, nefret söylemi, küfür, hakaret, kadın ve çocuk istismarı, hayvanlara yönelik şiddet söylemleri de yer almaktadır. Suçu ve suçluyu övmek, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre suçtur, bu nedenle bu tür yorumlar da ekonomim.com sayfalarında yer almayacaktır.
Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde doğruluğu kanıtlanamayan iddia, itham ve karalama içeren, halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden, provokatif yorumlar da yapılamaz.
Markaların ticari itibarını zedeleyici, karalayıcı ve ticari zarara yol açabilecek yorumlar onaylanmaz ve silinir. Aynı şekilde, bir markaya yönelik promosyon veya reklam amaçlı yorumlar da onaylanmaz ve silinecek yorumlar kategorisindedir. Diğer web sitelerinden alınan bağlantılar ekonomim.com yorum alanında paylaşılamaz.
ekonomim.com yorum alanında paylaşılan tüm yorumların yasal sorumluluğu yorumu yapan kullanıcıya aittir, ekonomim.com bu sorumluluğu üstlenmez.
ekonomim.com'de yorum yapan her okur, yukarıda belirtilen kuralları, sitemizde yer alan Kullanım Koşulları'nı ve Gizlilik Sözleşmesi'ni okumuş ve kabul etmiş sayılır.
Kurallarımıza uygun şekilde saygı, nezaket, birlikte yaşama kuralları ve insan haklarına uygun yorumlarınız için teşekkür ederiz.