Mevcut model sürdürülebilir değil
Ukrayna’nın işgali ile ortaya çıkan enerji krizi küresel ekonominin içine girdiği kısır döngüyü hatırlattı. Ülkeler artan nüfuslarına istihdam ve işletmelere ise hacim ve kar artışı yaratmak zorundalar. Bunu gerçekleştirmek için ise daha fazla kaynak kullanımına gereksinim var. Ancak kaynaklar sınırlı; daha da önemlisi bazı kaynaklar temiz değil.
Mesela başta kömür olmak üzere fosil yakıtlar kirli kaynaklar arasında yer alıyor. Karbon salımı açısından kömür en günâhkarı. O devre dışı kalmadıkça Paris İklim anlaşması ile konulan hedefe ulaşılamayacağı, yani küresel ısınmanın sanayi devrimi öncesine göre 1.5 derece ile sınırlandırılamayacağı kabul edildi. Kasımda COP26 İklim Konferansı’nda bir araya gelen 197 ülke kömüre dayalı enerji üretimini kademeli azaltmayı taahhüt etmişlerdi. İklim değişikliği ile mücadele çağrılarına, açıklanan kömür politikalarına ve taahhütlere rağmen karbon kirliliğine yol açan kömür endüstrisine para akmaya devam ediyor. Oysa son yıllarda birçok finans kuruluş kömür endüstrisine para vermeyeceklerini açıklamıştı. Ancak kömür sanayiine son 2 yılda yaklaşık 1.5 trilyon dolar dolayında finansman desteği verilmiş.
Büyümenin Sınırları
Bu tartışmalar bana “Büyümenin Sınırları” raporunu hatırlattı.
Roma Kulübü 53 yıllık bir “düşünce” kuruluşudur. Sayıları 100 ile sınırlanan Kulüp üyeleri bir araya gelip “insanlığın içine düştüğü mevcut ve gelecekteki durumu” tartışırlar. Bu kulüp 1972’de şok yaratan bir rapor yayımladı.
“Büyümenin Sınırları” başlıklı bu raporda dünya nüfusunda, sanayileşmede, çevre kirlenmesinde, gıda üretiminde ve doğal kaynakların tüketilmesinde o tarihteki mevcut büyüme eğilimi sürecek olursa, ekonomik büyümenin 21. yüzyıl içinde sınırına dayanacağı sonucuna varılmıştı.
Rapor yayınlandığında çok eleştirildi ama son 10 yılda daha fazla destek buldu. Raporun yazarlarından Jorgen Randers, “252: Gelecek 40 yılın küresel tahmini” başlıklı bir kitap yayınladı ve daha karamsar bir tablo sundu.
Rapora göre eğer kaynak tüketiminde belirgin değişme olmazsa gelecekte hem nüfusta hem de sinai kapasitede ani ve kontrol edilmeyen bir düşüş yaşanacak. Eğer nüfus, sanayileşme, kirlilik, gıda üretimi ve kaynak tüketiminde mevcut büyüme trendleri değişmeden devam ederse yeryüzündeki büyüme 100 yıl içinde sınıra ulaşacak.
Bu sürdürülebilir olmayan büyüme trendlerini değiştirmek ve sürdürülebilir olan ekonomik istikrarı ve ekolojik durumu oluşturmak mümkün. Yani yeni bir “denge hali” oluşturulabilir. Herkesin temel maddi ihtiyaçlarının karşılanabildiği ve her bireyin insani potansiyelini gerçekleştirmesi için eşit fırsatların verildiği bir küresel denge tasarlanabilir.
Rapora göre bir an önce harekete geçilmeli ki başarı şansı olsun. Bu uyarı yapıldığında yıl 1972’ydi. O zaman sözü edilen 100 yılın dolmasına ise bugün itibariyle 50 yıl kaldı. Uyarıdan sonraki ilk 50 yıl önce batı ülkelerinin ve ardından Çin gibi “Asya kaplanları”nın önderliğindeki soluksuz bir sanayi hamlesi, devasa bir kaynak tüketimi ve buna eşlik eden inanılmaz bir seragazı yayılımı ile geçti.
Yeşil Ekonomi
“Büyümenin Sınırları“ ekonomide bir model değişikliği öngörüyordu. Bu görüş bugün kendisini “yeşil ekonomi” tezi ile ifade ediyor. Yeşil ekonomiye geçişteki amaç bir yandan refahı artırmak ve refah artışının herkesi kapsamasını sağlamak, diğer taraftan küresel ısınma ve iklim değişikliği gibi insan eliyle yaratılan ve dünyayı tehdit eden süreci tersine çevirebilmek.
Bunun için yıllarca doğrusal bir modelde işleyen dünya ekonomisini “döngüsel” modele dönüştürmek gerekiyor. Yüzyıllar boyunca üretim için gerekli hammadde ve kaynaklar doğadan alındı, tüketildi, ortaya çıkan atıklar ise tekrar doğaya salındı. Çöp ve kirliliğin olmadığı yeni modelde ise ürünler ve materyaller sürekli kullanımda olacak; tüketimin ardından çıkan tüm atıklar geri dönüştürülerek, başka üretim süreçlerinin hammaddesi olarak değerlendirilecek.
Rapordaki “100 yıl” herkesin kabul ettiği mutlak ve hassas ölçümlerle bulunmuş bir değer değil. Süre daha uzun da olabilir. Önemli olan ciddi bir durum ile karşı karşıya bulunduğumuz ve çözüm için kısıtlı zamanımız olduğudur.