Metal ihracatçıları, Gümrük Birliği’nin ‘müze’den çıkarılmasına öncülük etmeli
Şu sıralar metal iş kolunda metrajlar düştü. Anadolu’nun sanayileşmiş kentlerinde izliyorum. Kimi haddehanelerde düşüş yüzde 30’un üzerinde, kimilerinde 40’ın. Başta Avrupa taleplerindeki düşüşünün etkisiyle ihracatta da öyle...
Ama gelin ‘ekonominin kader kavşağı’ da olsa, konjonktürü bir kenara bırakalım, meselelere biraz daha geniş bir perspektiften bakmaya çalışalım.
Bu yıl cumhuriyetimizin 100'üncü yılı...
Cumhuriyetin ekonomik kalkınmada aldığı ilk kararlardan biri yüksek fırınlı entegre bir demir- çelik fabrikası kurulmasıydı. Bu bizzat Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’nın isteğiydi. O’nun isteği üzerine bu alanda yatırım yapılması için bir yasa tasarısı hazırlandı. Ekonomik kalkınmada farklı düşünen dönemin iki devlet adamı İsmet İnönü ve Celal Bayar da, ülke kalkınmasında demir çeliğin önemi konusunda aynı görüşteydi.
Yapılacak yatırım için TBMM’ne sevk edilen tasarı 17 Mart 1926 tarihinde kabul edildi. 786 numarası ile kanunlaştı. Projenin büyüklüğü 11 milyon lira olarak belirlenmişti. Projeyi ise Avusturya Leoben Madencilik Yüksek Okulu öğretim üyesi Bartel Graningg hazırladı. Temeli 1937 yılında atılan Karabük Demir Çelik Fabrikası’nı sonraki yıllarda diğerleri izledi.
Bugün Türkiye’de tümü özel sektöre ait 40 kadar çelik fabrikası var. Yılda 40 milyon ton üretim yapıyorlar. Türkiye, Avrupa’nın en büyük iki üreticisinden biri. Dünyada ise çoktan ilk 10’a girdi, üretim büyüklüğünde 7’nci sırada yer alıyor.
Bu noktaya gelene kadar yapılanlar hakkında, eksik-fazla söylenecek çok şey var ama uzatmayayım. Kısacası, 100 yıl önce büyük zorluklarla temeli atılan demir-çelik sektörü bugün Türkiye’nin en önemli güçleri arasında yer alıyor. Keza demir dışı metaller de öyle...
“EHEM MÜHİME MÜRECCAHTIR” DİYE DİYE...
Huyumuzdan suyumuzdan mı bilmem, biz daha çok acil ve kısa vadeli sorunlarla ilgileniyoruz. Osmanlı’dan bu yana ne zaman biraz uzun vadeyi düşünmeye başlasak hemen önümüze acil sorunlar konuluveriyor. Ee, ne de olsa ‘ehem mühime müreccahtır!’
Belki de geçenlerde Faruk Türkoğlu’nun gazetemizde yer alan yazısında vurguladığı gibi, 17’nci yüzyıldan Cumhuriyet’e kadar Avrupa’nın ve de Asya’nın en çok savaş yapan ülkesi olan Osmanlı’da bu söz önceliğin hep savaşla ilgili konulara verilmesine neden olmuştu. Şimdilerde de ekonomimiz sık sık sıkıntıların içine düştüğünde ise öncelik, “zor günlerin geçirilmesi” oluyor.
Hiç şüphesiz kurlardaki yükseliş, reeskont kredilerindeki daralma ya da bir başka gündelik yakıcı konu ihracatçılarımızın ajandasında ister istemez ilk sıralarda yer alıyor. Ancak, bu bizi dünya gündeminden koparmamalı.
Bütün ülkenin geleceğini etkileyen ve trendlerin yön verdiği büyük sorunlar, sadece devlet katındaki kurumlarca çözülemez. Bu sorunlar ileri görüşlü birkaç yöneticiye bırakılamaz. Sektörler de kendilerini ilgilendiren boyutlarıyla bu sorunlara çözüm aramalı ve öneriler geliştirmelidir. Yoksa bazı önemli ve büyük sorunlar sahipsiz kalır. Sorunlar da zamanla birikir, biriktikçe de, çözüm daha da zorlaşır.
TREND KÖRLÜĞÜNE DÜŞÜNCE...
Bilim insanları bu duruma ‘trend körlüğü’ adını veriyor.
Mesela, cari işlemler açığının yalnız tasarruf oranının artırılması ve kısa vadeli para, kur ve faiz politikası önlemleri ile çözülmeye çalışılması ve sektörlerin teknolojik yoğunluğunun yükseltilmesinin ihmal edilmesi bir trend körlüğüdür.
Gümrük Birliği’nin yeni koşullara göre güncellenmesinin ihmal edilmesi de bir trend körlüğüdür. Her iki taraf açısından da...
1996 başında yürürlüğe giren Gümrük Birliği Kararı’nın 27 yıldır güncellenmemesi, bugün Türkiye ile AB arasındaki dış ticaretin gelişmesini duraklatmış vaziyette. Hatta, engellemeye başladı.
Aslına bakarsanız, daha 6 Mart 1995 tarihinde imzalanırken, Gümrük Birliği birçok tasarım hatası içeriyordu. Ancak o dönemde, nasıl olsa tam üyelik gelecek gözüyle bakıldığından tasarım hatalarının ve çelişkilerin üzerinde pek durulmadı. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller “Türkiye en geç 3 yıl içinde AB’ye tam üye olacaktır” diyordu. Daha temkinli davrananlar için bile, 2000 yılında tam üyelik öngörüyordu.
Tabii öyle olmadı. ‘Nasıl olsa tam üyelik görüşmeleri sırasında düzeltilir denilen anlaşmadaki hatalar da aynen kaldı. 2005 yılında yapılması planlanan güncelleme de zamanında yapılamadı. Gümrük Birliği’nin güncellenmesine ilişkin diyalog ortamı bile ancak 2014’de oluştu.
GÜMRÜK BİRLİĞİ TÜRKİYE’Yİ ZORLUYOR
2015’te başlatılan çalışmalardan ise aradan geçen sekiz yılda bir sonuç alınamadı. Yapılan pek çok toplantıya rağmen Gümrük Birliği güncellenmedi. Bu süreçte biz Gümrük Birliği’nin tüm yükümlülüklerini üstlendik. Gelgelelim, ikili ticaret konularındaki karar alma süreçlerine katılamadık. Bunun sonucunda, AB’nin serbest ticaret anlaşması imzaladığı ülkeler, Türkiye ile benzer bir STA anlaşması imzalamaktan kaçındı. Süreçleri kendi lehlerine uzatıp durdular. Üçüncü ülkeden ithal edilen mallar AB üzerinden Türkiye pazarına gümrüksüz girdi. Bizim ihracatçılarımız ise aynı ülkenin pazarına girmek istediğinde ciddi engellerle karşılaştı. Ayrıca, Avrupa Birliği’nin malların serbest dolaşımını ulaştırma kotaları ile engellemesi, ihracatçılarımıza ciddi zarar verdi.
Bu haksız durumu, Dünya Bankası da, 2014’te yayımladığı raporunda ‘olağan dışı’ görüyor ve eleştiriyordu. Bugün hala bu haksız uygulamalar sürüyor. İş insanlarımızın vize sorunları kalıcı bir çözüme kavuşturulamadığı gibi, zorluklar giderek artıyor.
Özetle, Gümrük Birliği, Türkiye açısından, artık son kullanma tarihi dolmuş ve rafta bozulmaya başlamış bir ürüne benziyor.
TİCARETİN KURALLARI DEĞİŞİRKEN...
Gümrük Birliği kararını aldığımız 1995’ten bu yana dünyada ticaretin kuralları da değişti. Şimdi tedarik ve değer zincirleri yeniden şekilleniyor. Tartışmalar da büyüyor.
Alın ABD ile AB arasında demir- çelik üzerinden yürütülen tartışmaları... Daha geçen hafta, Avrupa Birliği’nin Ticaretten Sorumlu Avrupa Komisyonu Üyesi ABD’yi aralarındaki çelik anlaşmazlığı konusunda uyardı.
Bir anlamda AB’nin ticaret şefi Valdis Dombrovskis, ekim ayına kadar anlaşmanın sağlanmasından umutlu olmaya devam etmekle birlikte, “ABD’nin küresel ticaret standartlarını küçümseyen hiç bir önerisini desteklemeyeceklerini” ilan etti. Dombrovskis, “ABD’nin Avrupa ile çelik ticareti üzerine olan anlaşmazlığını diğer ülkelere karşı ayrımcılık güden anlaşmalarla çözemeyeceğini” söylüyor.
AB ile ABD aralarındaki açmazı sona erdirmek için bir türlü bir orta yol bulamıyor. Anlaşma olmazsa, geçici olarak kaldırılan gümrük tarifeleri, AB’nin misilleme tedbirleriyle birlikte aralık ayında geri dönecek. Dombrovskis, “AB olarak çok taraflılığa ve kurallara dayalı küresel düzene bağlıyız” diyor ve ekliyor: “Dünya Ticaret Örgütü’nün kurallarını açıkça ihlal eden anlaşmalara girmekten kaçınmak istiyoruz.”
YENİ BİR GÜMRÜK BİRLİĞİNE DOĞRU...
ABD, dün kendi koyduğu ticaret kurallarına bugün kendisi uymuyor. Bu kuralların eskidiğini ve kendi sanayisine zarar verdiğini savunuyor.
Aslında bu durum, bizimle AB arasındaki gümrük birliği ilişkisi açısından önemli bir benzerlik taşıyor. Aradan geçen 30 yıla yakın zamanda, gümrük birliği giderek bizim için ‘müzelik’ bir hadise oldu. Türkiye, gümrük birliği konusunda yeni bir strateji ile güncellemeyi en kısa sürede gerçekleştirmek durumunda.
Tam da NATO’nun Vilnius Zirvesi’nde Türkiye, Cumhurbaşkanımızın ağzından “Avrupa Birliği’nin stratejik önceliği olmaya devam ettiğini” açıklamışken...
Birçoğumuzu şaşırtan bu açıklama, epey bir aradan sonra sadece Türkiye-AB değil, Türk-Amerikan ilişkilerinde de işbirliği ve ortak gelecek ile ilgili konuların gündeme gelmesine de zemin hazırlayacak. Görünen, yakın gelecekte Türkiye-AB ilişkileri konusunda bir dizi aşama bizi bekliyor.
Tabii bu aşamalar, sadece gümrük birliğinin güncellenmesi ile ilgili değil. Uluslararası mahkeme kararlarına uymaktan vize kolaylaştırmasına epey geniş bir yelpazeye yayılıyor.
Ancak hiç şüphesiz omurgasında iklim değişikliği ve yeşil mutabakat meselesi olacak. Dünya tarihinin en sıcak günlerini yaşadığımız söylenen şu günlerde, iklim değişikliği gündemi, Türkiye-AB ilişkilerinin ayrılmaz bir parçası olacak.
Demek ki, Gümrük Birliği güncellenmesi, artık hem karbonsuzlaşma hem dijitalleşme demek. Bu da, Gümrük Birliği’nin 1996’da yapılan mevcut düzenlemesinin çok farklı biçimde modernize edilmesi anlamına geliyor. Ticaretin artık dijital bir omurga üzerine oturduğu ve yeşil mutabakata dayalı yeni standartlara göre biçimlendiği bir dünyada başka türlüsü mümkün değil.
Hiç inkar edemeyiz. Gümrük Birliği’nin mevcut düzenlemesi, tüm tasarım hatalarına rağmen Türkiye’nin bir sanayi ülkesi haline gelmesini sağladı. Ama artık hem gümrük birliği kadük oldu, hem de sanayileşme ve ticaretin kuralları. Şimdi Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu yeni gümrük birliği, sanayisinin ihtiyacı olan dönüşümü kolaylaştıracak ve destekleyecek bir gümrük birliği.
Sözün özü, Gümrük Birliği’nin bugünkü müzelik içeriği ile devam ettirilmesi zor. Ekonomi yönetiminin gümrük birliğinin güncellenmesine ve güncellenirken modernleştirilmesine öncelik vermesi gerekiyor. Keza ihracatçılarımızın da...
Gümrük birliğinin değişen ortam ve koşullara uyum sağlayacak şekilde güncellenmesi ihracatta yeni bir artış ivmesini de tetikleyecektir.
(GÜLDAĞ, 31 TEMMUZ'DA YAYINLANAN ADMİB DOYSASI İÇİN KALEME ALDI... )