"Meşruiyet" meselesi
Dünya'yı sarsan iki çatışmanın ikisinde de insanlar ölürken, uluslararası camia "meşruiyeti" konuşuyor.
Ukrayna'da tartışmayı açan savaşın diğer tarafı olan Rusya; çatışmalar dolayısıyla Ukrayna'da yapılamayacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerini gerekçe göstererek, Zelensky'nin "meşruiyetini" sorgulamaya başladı. Bizzat Rusya Lideri Putin bile yaptığı açıklamada, Zelensky'nin görev süresinin 20 Mayıs'ta sona erdiğine vurgu yaparak, "Ukrayna'da şu anda tek meşru kurum Parlamento" dedi.
"Barış görüşmeleri", savaşın büyümesine mi yol açacak?
15-16 Haziran'da İsviçre'de gerçekleşecek, Rusya'nın davetli olmadığı uluslararası "Ukrayna barış görüşmeleri" öncesinde Ukrayna krizinde tarafların birbirlerine karşı savurdukları tehditlerde de gözle görünür artış yaşanıyor; NATO Genel Sekreteri Stoltenberg NATO ülkelerine, Ukrayna'ya gönderdikleri silahların Rusya topraklarının da vurulabilmesi için kullanılmasına izin vermeleri çağrısı yaptı. Buna yanıt da bizzat Putin'den geldi; Rus Lider, özellikle NATO'nun küçük ülkelerine seslenerek, "kiminle oyun oynadıklarını farkındalar mı" tehdidini savurdu. İsviçre görüşmelerinin meşruiyetini de sorgulayan Putin, NATO silahlarının Rusya'yı vurmak için kullanılmasının, savaşın "küresel hale gelmesine neden olacağını" söyledi.
ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİNİN "MEŞRUİYETİ"
Bir başka uluslararası "meşruiyet" tartışması ise Gazze kaosu üzerinden yaşanıyor; BM çatısı altındaki Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı'nın aralarında İsrail Başbakanı Netanyahu'nun da olduğu İsrailli yetkililer ve bazı Hamas yöneticileri için istediği "tutuklama" kararı, sadece Tel Aviv'de değil, Washington'da da yankı buldu.
Ne İsrail, ne de ABD Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne taraf değiller. Ancak yine de Yüksek Mahkeme'nin alabileceği bir "tutuklama" kararının başta Mahkeme'yi tanıyan Avrupa ülkeleri olmak üzere, tüm dünyadaki olası sonuçlarını hesap eden ABD ve İsrail, çareyi "tehdit", hatta "şantajda" bulmuş görünüyorlar.
MEŞRUİYETİN ÖTESİ; ŞANTAJ POLİTİKASI
ABD yönetimi Netanyahu hakkındaki tutuklama isteği üzerine, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin "Amerikan çıkarlarına hizmet edenleri" herhangi bir şekilde yargılamasını engellemek için 2002 yılında eski başkanlardan George Bush tarafından imzalanmış Amerikan yasasını kullanmayı resmen tartışmaya açtı.
Amerikan kamuoyunda "Lahey istila yasası" olarak bilinen yasa, Amerikan vatandaşları ya da Amerikan devletinin çıkarları için çalışan kişilerin uluslararası mahkemede yargılanma ihtimaline karşı, hem mahkemeye, hem de ilgili tüm kişilere "yaptırım uygulanmasını" içeriyor. Nitekim ABD Dışişleri Bakanı Blinken de, belli ki "Amerikan çıkarları için çalışan" kategorisine giren Netanyahu'nun tutuklanma kararı ihtimaline karşılık, Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısı ve hakimlerine "yaptırım uygulanması" çalışabileceklerini resmen açıkladı. Tam bir "şantaj" politikası.
Ancak Uluslararası Mahkeme'ye karşı "şantaj" sadece ABD'nin başvurduğu bir silah da değil; The Guardian Gazetesi'nin haberine göre, 2021'de yine İsrail hakkında benzer bir karar isteyen dönemin Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı da Mossad'ın "şantajı" ile karşı karşıya kalmış. Habere göre, Mossad'ın eski başkanı Yossi Cohen, 2012-2021 döneminde Uluslararası Mahkeme savcısı olan Fatou Bensouda'nın İsrail aleyhine başlattığı soruşturma nedeniyle, Savcı'ya bizzat ulaşarak "Kendinizin ve ailenizin güvenliğini tehlikeye atacak şeylere bulaşmak istemezsiniz" diye tehdit ettiği yer aldı.
Gazze'de mültecilerin sığındığı çadır kampına yangın bombası atmaktan bile çekinmeyen Netanyahu yönetiminin, "şantajı" da uluslararası politika aracı olarak kullandığının ortaya çıkması kimseyi şaşırtmadı elbette...