Merkez politika faizini enflasyonla eşitlemek
MB’nın politikalarına biraz daha uzun perspektiften bakıp 2011 başından başlarsak, kanımca bu politikaları 4 döneme ayırabiliriz. 2011’den 2018 Eylül’e kadar olan ilk dönemi ele alırsak, bu dönemde ortalama TÜFE’nin yüzde 8.9, ortalama fonlama faizinin ise 9.0 olduğunu görürüz. Aklı başında bir politika denilebilir. Rahip Brunson krizi ve akabindeki 9 aylık dezenflasyon döneminde ise faizler 24’te kalırken, TÜFE ortalamada 20 olmuştu. Bu da enflasyonu azaltmaya yönelik bir politika olarak gayet mantıklı. 3. dönem ise MB’nın 2019 Temmuzunda yeniden faiz indirimine başladığı tarihten, faizleri süregelen enflasyonun altına düşürdüğü geçen Aralık ayına kadar olan dönem. Bu dönemde, ortalama faizler 16.6, ortalama enflasyon ise 12 oldu. Reel faizler bu dönemde biraz fazla yüksek tutulmuş denilebilir. Ancak, aylar içinde baktığımızda ikisi arasındaki gap’in makul bir biçimde azaldığını görüyoruz. Ayrıca bu dönemde kurlardaki göreceli stabilizasyon ve banka kredilerindeki ivme ile ekonomik aktivite de yeniden canlanmaktaydı.
İşlerin tamamen karıştığı ve “enflasyon faizin sonucudur” fikrinin tam anlamıyla vücut bulduğu dönem ise Aralıktan bugüne geçen 10 ay. Tabii ki Mart ayı sonrasında korona belası para politikasında bazı zorunlu hareketler yapmayı gerektirse de, bu “eksi reel faiz” politikasının pandemiden 4 ay önce başladığını unutmayalım.
Bugüne kadar gelen bu 10 aylık dönemde ortalama faizler 9.3, ortalama enflasyon ise 11.9 oldu. Zaten oldukça ısınmakta olan (4. çeyrek büyüme hızı %6.4) bir dönemde bu kadar yanlış bir politika izlemek, anlaşılır gibi değil. Her ekonominin kendine özgü parasal bir yapısı vardır. Türkiye konvertibl ve çok yüksek oranda dolarize bir ekonomidir. Bir merkez bankasının bu olguyu es geçerek, “eksi reel faiz” politikasında bu kadar ısrarcı olması yanlıştır. (Bana kimse, “ama Aralık ayında Merkez enflasyonun gidişatını çok iyi gördü, onun için faizleri düşürdü” demesin. Tasarruflarını TL’de tutanlar için 12 veya 24 ayın “farazi” enflasyon beklentileri hiç bir şey ifade etmez.
O TL faizlerin parasının değerini “bugün” koruyup koruyamadığına bakar. Korumuyorsa da gider, haklı olarak, döviz veya altın alır.)
Bugün Merkez Bankası bir karar vermek durumunda. Faiz politikası olarak alabileceği 3 karar var: Doğrudan politika faizi ile değil de, faiz koridoruyla oynamak; politika faizini artırmak ve hiç bir aksiyon almamak. Açıkçası üçüncünün mantıklı bir alternatif olduğunu düşünemiyorum. Faiz koridoru da kafa karıştıran, sıkı bir para politikası konusunda güçlü bir sinyal vermeyen ve zaten aslında kaldırılacak olmasına karşın, “mecburiyetten” yeniden tedavüle sokulan bir yöntem. TL üzerinde baskının arttığı son 1.5 aydan beri faiz koridoruyla oynayarak 300 baz puanın üzerinde örtülü bir faiz artışı gerçekleştiren Merkez’in döviz kurunu kontrol altına alamadığı da ortada. (Belli ki, müdahele için gerekli olan MB’nin kullanılabilir rezervlerinde, ve kamu bankalarının atıl dövizlerinde ciddi bir azalma da söz konusu.)
Ümit ederim MB’ye aklıselim hakim olur da, “cüsseli” bir “politika faizi” artışı gerçekleştirir. Kararlı bir anti-enflasyonist bir politika için ilk başta gereken faiz “en minimumda” bugünkü enflasyon düzeyi olmalıdır. Kısaca 825 baz puan olan politika faizi en az 350 baz puan artışla yüzde 11.75’e çıkarılmalıdır.