Merkez Bankası uzun zaman sonra piyasanın önüne geçti
Parasal aktarım mekanizmasının ana unsuru politika faizi. Politika faizi ise iki ana koldan etki yapıyor piyasalara. Biri beklentilerin yönetimi iken diğeri de piyasa ve banka faiz oranları. Her ikisi de birbiri ile etkileşim içerisinde. Her ikisi de kredi oranları, varlık fiyatları ve döviz kuru üzerinde etkili. Döviz kurunun doğrudan etkili olduğu alan ithalat fiyatları iken, ithalat fiyatları hem fiyat gelişmeleri üzerinde hem de ücret ve fiyat ayarlamaları üzerinde etkili. Kredi maliyetleri daha çok yurt içi fiyatlar üzerinde etkili oluyor. İthalat fiyatlarının ücret ve fiyat ayarlamalarının aksine ücret ve fiyat ayarlamaları yurt içi fiyatları etkileyen bir diğer unsur. Tıpkı mal ve emek piyasasındaki arz ve talep gibi.
Merkez Bankaları beklentileri yöneterek öncelikle ücret ve fiyat ayarlamalarını kontrol etmek ve buradan hareketle de yurt içi fiyatları kontrol altında tutmak için çaba gösteriyorlar.
Para politikası faizi beklenti yönetimini sağlamak açısından çok önemli. Doğru bir faiz politikası uygulamak burada temel unsur.
Merkez Bankası 23.Kasım.2023 tarihli toplantısında politika faizini 500 baz puan artırarak faizi yüzde 40 düzeyine çekti. Piyasanın ortalama beklentisi 250 baz puandı. Bu anlamda Merkez Bankasının piyasayı şaşırttığı ve önden yüklemeli bir faiz artışı yaptığını söylemek sanırım yanlış olmayacaktır.
Benim görüşüm de Merkez Bankası’nın 500 baz puan artış yapacağı yönündeydi. Bunun en önemli nedenlerinin yaklaşan asgari ücret artışları üzerinden yeni gelebilecek bir harcama dalgasını ve hükümetin seçimler öncesinde genişleyici para politikasına geçeceğini öngörerek her ikisini de karşılamaya çalışmak olduğunu düşünüyorum. Türk Lirasına geçişi hızlandıracak bir karar aldı Merkez Bankası. Metinden anladığımıza göre sıkılaşma yıl sonuna kadar da devam edecek. Muhtemelen bu artış 250 baz puan seviyesinde olacaktır.
Politika metninde önemli değişiklikler de var.
Merkez Bankası yurt içi talebin mevcut seviyesinden, hizmet fiyatlarındaki katılıktan memnun değil. Jeopolitik risklere de dikkat çekmiş. Bizim de yakından takip ettiğimiz parasal sıkılaştırmanın finansal koşullara yansıdığı hususu metinde yer almış. Dış finansman koşullarındaki iyileşme özellikle CDS’lerdeki geri çekilme ile Hazinenin dış borçlanmaya yeniden dönmesi neticesinde sanırım herkesin fark ettiği bir husustu. Buna da vurgu var.
Dezenflasyonun tesisi için gerekli parasal sıkılık düzeyine önemli ölçüde yaklaşıldığını belirterek artık yavaş yavaş sona yaklaşıldığının sinyalini veriyor bize. Parasal sıkılaştırma hızının yavaşlatılacağı ve sıkılaştırma adımlarının kısa bir zaman diliminde tamamlanacağının söylenmesi, son dönemlerde görmediğimiz açıklıkta net bir iletişim. Herhangi bir soru işaretine yer bırakılmamış. Ne söylenmek isteniyorsa doğrudan, oraya buraya çekmeye imkân bırakılmadan söylenmiş.
Fiyat istikrarı konusuna yeniden vurgu yapılması Merkez Bankası’nın asli görevinin ne olduğunun piyasa katılımcılarına hatırlatılması açısından önemli. Geçmiş Merkez Bankası yönetiminin ihracatın artırılmasını kendine görev edindiği bir ortamdan fiyat istikrarına geri dönüş söylemi her şey bir yana çok değerli.
Merkez Bankası kredi faizlerinin hedeflenen finansal sıkılık düzeyiyle uyumlu olduğunu düşünüyor. Türk lirası mevduat payının artırılmasına yönelik düzenlemelerin devam edeceğini yine politika metninden anlıyoruz. Parasal sıkılaşma bir yandan devam ederken, aktarım mekanizmasını güçlendirmeye ve bankacılık sisteminin fonlama kompozisyonunu iyileştirmeye devam edeceğini de öngörüyor Merkez Bankası. Bundan sonraki süreçte daha mikro önlemlerle hem ihracatçının desteklenmesi hem de bankaların da asli faaliyetlere geri dönmesi amaçlanmış.
Ben kendi adıma faiz kararını ve politika metnini çok olumlu buldum. Bizlerle yapılan tek iletişim kanalı bu sefer çok net ve sade işletilmiş.
Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Seçimleri sonrasında para politikasında rasyonele dönmek isterken aşırı ısınan ve yüksek enflasyona maruz kalmış ekonomiyi soğutmak için faiz silahını kullanmaya başladı ve doğru da kullanıyor. Bir yandan da IMF Benzeri bir politikayı IMF siz uygulamaya çalışıyor. Bu Politikanın işleyebilmesi için yabancı para girişi şart.
Türkiye uzun zamandan bu yana doğrudan yabancı yatırımcı çekmekte zorlanıyor. Türkiye’ye yatırım yapmaktan vazgeçen birçok ünlü marka yatırımlarını ya başka bir ülkeye kaydırıyor ya da mevcutta ülkede yatırımı varsa çıkıyor. Bunun sebepleri başta hukuk sistemine duyulan güvensizlikten, tekli karar verme mekanizması gibi pek çok nedene dayanmakta. Yabancı para girişinin sağlanabileceği en çabuk ve kolay alan ise portföy yatırımları dediğimiz yabancıların tahvil, bono ve hisse senetleri piyasalarına girişleri.
Fakat bu kez geçmişte yaşanan tatsız nedenlerden ötürü portföy girişleri konusunda da temkinliler. TL Swap kanalının kapalı olması çıkmak istediklerinde çıkamayacak olmaları, girmekten imtina etmelerinin bir diğer nedeni.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Cezayir ziyareti dönüşünde gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladığı bir sohbette "Bizim uyguladığımız dezenflasyon programı çok büyük ihtimalle Lira’da reel olarak bir değerlemeye sebep olabilir. Yani Türk Lirası’nın reel olarak değer kaybettiği süreç sona gelmiştir. Özetle Türk Lirası’nın reel olarak değer kazanma ihtimali yüksektir…." diyerek kur konusundaki görüşünü dile getirdi. Konuşmanın devamında, TL’deki değerlenme ihtimalini aslında yabancıların Türkiye’ye duyacakları güvene ve gelecek fon akımlarına bağladığı açıkça anlaşılıyor. Fakat yine de mevcut koşullarda TL’nin değerleneceğini beklemek çok gerçekçi mi belki biraz ona bakmak lazım.
Yabancı raporlarında TL’nin yüzde 20 civarında değerli olduğu raporlanıyor. TL Swapların kapalı olması, yabancıların sadece döviz bozdurarak gelecek olması dikkate alındığında TL’nin mevcut seviyesinden yabancı girişi beklemek çok da gerçekçi değil. Mevcut kurdan girmek ve bu kurdan olası bir döviz artışına rastlama riski getiri beklentisinin önündeki engellerden biri olarak gözüküyor.
Diğer taraftan yüksek enflasyon nedeniyle ihracatçının hem maliyetleri çok arttı hem de TL’nin değerli oluşu nedeniyle ihracata konu mal ve hizmetler göreceli olarak rakip ülkelere göre pahalı hale gelmiş durumda. Kurda istikrarın hala Kontrollü Dalgalı Kur Rejimi ile sağlandığı bir ortamda, TL’nin kısa vadede değerlenmesini beklemek oldukça iyimser bir bakış gibi duruyor.
Fakat istikamet doğru. Burada ısrarcı olmak ülkenin menfaatine olacaktır.
Bu sefer doğru işler yapanların işini bozmamak gerekiyor. Umarım öyle gerçekleşir.