Merkez bankalarının çaresizliği
Çarşamba günü bize göre geceye doğru ABD Merkez Bankası (Fed) politika faiz oranını değiştirmedi ve 0 ile 0.25 aralığında sabit tutacağını açıkladı. Aslında Fed, kısaca şunu söyledi: sıfır faize devam.
Sıfır faiz neoklasik iktisatçılar açısından öngörülebilir bir olgu değil. Onların düşüncesine göre faiz tüketim vazgeçmenin bedeli olduğu için mal piyasasında yatırım talebi ve tasarruf arzınca belirlenir (Daha sonra gelen Knut Wicksell bunu ödünç verilebilir fon talebi ve arzı olarak ele aldı). Teoriye göre faiz oranları düştüğünde yatırımlar artar, tasarruf azalır (vice versa).
Bu düşünceden yola çıkarsak mevcut düşük faiz oranından yatırım ve tüketim harcamalarının artması, tasarrufun azalması gerekir. Krizin baş aktörü ABD’de tam aksi gerçekleşti. Hane halkı tasarruf oranı %2006 da %4, 2007 de %3,88 iken 2018 de %7,96 ya yükseldi. AB’de tasarruf hacmi pek değişmese de Türkiye de kriz ile birlikte harcamalar aşağıya çekilirken tasarrufun en önemli belirleyicisi olan bankalardaki mevduat hacmi 2019 yılı sonuna göre %6,54, geçen yılın aynı dönemine göre %32,38 arttı. TL mevduatı aynı dönemler için %15,03 ve %41,09 yükseldi. İster nominal ister reel olarak bakın halkımız hükümetin onca telkinine rağmen harcamalarını artırmak yerine, tasarrufunu artırdı. Üstelik devletin, özellikle 2020 yılında kamu bankaları aracılığıyla reel olarak negatif faiz oranlarından hem hanehalkına hem de iş dünyasına kredi plase edilmesini sağlamasına rağmen.
Mevduat Hacminde Değişim (29 Mayıs 2020 itibari ile) |
Yıl Sonuna Göre % Değişim |
Geçen Yılın Aynı Dönemine Göre % Değişim |
TL Mevduatlar |
15,03 |
41,09 |
YP Mevduatlar |
18,03 |
24,98 |
Toplam Mevduat |
16,54 |
32,38 |
Kaynak: TCMB veri tabanı |
|
|
Hanehalkını ve yatırımcıyı harcama yapmaktan alıkoyan olgu nedir? Uzun bir liste yapılabilir. Ancak para teorisi açısından ilk iki unsur şudur:
- Servet etkisi ile harcamalar kısılmakta,
- Varolan belirsizlikler harcamaların artmasını engellemekte.
Servet etkisi A.C Pigou tarafından para teorisine hediye edildi. Pigou’ya göre birey servetindeki artış ile birlikte yeteri kadar tasarruf ettiği düşüncesine erişir ve tasarruf yerine tüketim harcamalarını artırır, benzer davranış biçimini yatırımcı da gösterir. Tersinde ise yani servet, varlıklar azaldığında harcamalar azalır, tasarruf oranı artar. Eğer belirsizlik düzeyi de yüksek ise bu etki harcamalar üzerinde daha da güçlü olur.
Kriz döneminde varlıkların değeri düştü, hatta çöp tahviller bireysel tasarruf sahibinin elinde kaldı. Yani varlık kaybı meydana geldi. Merkez bankalarının parasal genişlemeye gitmesi bu etkiyi kısmen azaltsa da tümü ile ortadan kaldıramadı.
Modern Para Teorisi her ne kadar Pigou’yu referans almasa da, böyle bir durumda kamu harcamalarının ekonomiyi tam istihdama erişinceye kadar büyütülebileceğini, özel sektörün finanse edebileceğini, işsizliği ortadan kaldırabileceğini ve sağlık hizmetleri, ücretsiz üniversite eğitimi ve yeşil enerji gibi önemli programlara kaynak aktarabileceğini ifade etmekte. Kamu harcamaları merkezi yönetim (devlet) bütçesinde açığa neden olursa, bu da sorun olarak görülmemeli. Çünkü kamu bütçe açığı, tanım gereği özel sektörün fazlalığıdır.
MMT göre, artan kamu harcamalarının kullanılmayan ekonomik kapasite (eksik istihdam) veya işsizlik olduğu sürece enflasyon yaratmaz. Çünkü bir ekonomide, tam istihdam ulaşıldıktan sonra enflasyon gerçekleşir. Bunun nedeni de basittir, tam istihdam sonrası artan talep, toplam arz tarafından karşılanmadığı için fiyatlar yükselir.
MMT görüşü, merkez bankalarının resesyon sürecinde politika üretme gücünün zayıf kalacağını ve maliye politikasının daha etkili bir iktisat politikası olduğunu kabul etmekte. Bu kabul şu anda birçok ülke tarafından benimsenmekte. Muhafazakar IMF bile bu yönteme sesini çıkartmamakta.
Bize göre ihtiyari para politikaları el de tutulan bir ateş olarak görülmeli, ne kadar süre elde tutulacağı ve hangi büyüklükte bir ateş olduğu iyi bilinmeli. Eğer bunlara dikkat edilmez ise el yakar. Tercih elbette her ülkenin hükümetin de.