Medya, yalan ve sorumluluklar

Mete BELOVACIKLI
Mete BELOVACIKLI İZ DÜŞÜMÜ

90’a merdiven dayamış olmanın sükûneti ve bilgeliği içinde anlatıyor:

“Gazetecinin asıl işi, aracılık etmektir: Ondan beklenen, bizim doğrudan tanıklık edemediğimiz, ama bizi ilgilendiren şeyleri bilmemizi olanaklı kılmak, böylece de çoğunlukla çeşitli propaganda ve reklamların psikolojik etkileriyle biçimlenen kamuoyunun olabildiğince kandırılmamış bir şekilde oluşmasına katkıda bulunmaktır. Böylece gazetecinin işinde yalnızca etik ve insan hakları sorunları değil, aynı zamanda kavramsal / felsefî bilgi sorunları da söz konusudur…”

Bütün tartışmalardan uzakta, bütün tartışmalara eşit mesafede…

Adeta, “Yekpare bir anın parçalanmaz akışında…”

İonna Kuçuradi’den bahsediyorum. 

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin “Gazeteci Olmak Gazeteci Kalmak” etkinliklerinin 9’uncusunda “Bağımsız Gazetecilik Konferansı”ndayız…

Konferansın açılış konuşmalarını Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Vahap Munyar ve Türkiye Felsefe Kurumu Başkanı Prof. Dr. İoanna Kuçuradi yapıyor…

Toplantı “Türkiye’de basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü”, “Gazetecilikteki dijital dönüşüm”, “Gazeteciliğin dijitalleşmesinin etkileri”, “Gazetecilikte uzmanlaşma neden önemli?” ve “Gazetecilikte örgütlenme ve dayanışma” olmak üzere beş oturumdan oluşuyor. (Meraklısı, konferanstaki konuşmaların tamamını TGC’nin web sitesinde bulabilir.)

"Haberin suç olarak görülmesini istemiyoruz"

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin kurulduğu 10 Haziran 1946 tarihinden bu yana bağımsız, bağlantısız gazetecilik anlayışıyla çalıştığını hatırlatan Munyar, “Gazetecilerin görevlerini hukuk ve etik ilkeler çerçevesinde yapabilir olmasını amaçlıyoruz. Gazetecilerin yurttaşlara haberlerini engelsiz ulaştırabilmeleri için çalışıyoruz. Cezaevinde gazeteci olmasın istiyoruz. Gazetecinin suçlu, haberin suç olarak görülmesini istemiyoruz. Basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünün korunmasını, demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla işlemesini istiyoruz” diyerek aslında tartışmanın aşılamaz sınırlarını da çizmiş oluyor…

Kuçuradi, Munyar’ın bıraktığı yerden devam ediyor:

“Şu ya da bu ayrıntıya öncelik verme bir yana, belirli bir olaylar demeti içinden birini seçmek ve ondan bir ‘haber’ yapmak, kendi içinde bir değerlendirmedir; bunun da amacına uygun yapılabilmesi, diğer bilgiler yanında, etik değer bilgisini de kapsayan kavramsal / felsefî bilgiyi gerektirir.

Doğru değerlendirme için tek başına yeterli olmayan, ama onsuz olunamayacak olan bu bilgi eksik olduğu zaman, benim terimlerimle, olaylara ‘değer atfetme’ ve ‘değer biçme’lerle karşılaşırız; başka bir deyişle, yalnızca ‘bizim’ için –belirli bir grup için bir olayın yarattığı ve başka bir grup için–kaçınılmazcasına farklı olan sonuçlara bakılarak yapılmış değerlendirmelerle; veya bir olayın farklı teorik bakış açılarından veya kişinin doğru olduğuna inandığı bir dogma açısından yapılan ‘açıklanması’yla karşılaşırız.

Bu değerlendirme tarzları, yaşamda sık sık karşılaştığımız, aynı olayın farklı değerlendirmelerine veya farklı ‘açıklamalarına’ yol açar. Günlük yaşamda bu, ‘farklı açılardan yapılan değerlendirmeler’ diye adlandırılır, ama aynı konu hakkındaki farklı görüşler (yani kişilerin farklı kanıları) ile aynı konunun farklı görünümleri (yani konunun kendisinin farklı yanları) arasında genellikle fark yapılmaz.”

Peki, ama “yanlış bilgi” sorunu sadece bu düzlemde mi irdelenmeli?

Misal, Ahmet Alphan Sabancı, “n okuyoruz”da şöyle yazdı:

“Yanlış bilgi sorununu genellikle medya ve teknoloji sorunu olarak tartışmak daha cazip gelse de bu sorunun politik ve toplumsal yanlarını çözmedikçe tamamen kurtulmamız mümkün olmayacak.

Radikal sağda yanlış bilgiye başvurma oranı artıyor

Yeni yayınlanan bir akademik çalışma da (When Do Parties Lie? Misinformation and Radical-Right Populism Across 26 Countries) bu sorunun politik yanını verilerle ortaya koyuyor. 2017–2022 arasında 26 ülkeden 8198 milletvekilinin paylaştığı 32 milyon tweeti inceleyen araştırmacılar bunları politik görüşleri ve paylaştıkları linklere göre analiz etmiş. Elde ettikleri sonuca göre yanlış bilginin yaygınlığının net bir şekilde ayrıştığı tek bir politik grup var: radikal sağ.

Çalışmanın sonuçları yalnızca bu sorunun politik ve toplumsal arka planına dair bir şeyler söylemekle kalmıyor, aynı zamanda yeni çalışmalara da yol gösterebilecek detaylar içeriyor. Mesela benim özellikle ilgimi çeken ve üzerine daha fazla çalışma görmeyi isteyeceğim detaylardan birisi, sağda daha radikal ve uç noktalara gittikçe yanlış bilgiye başvurma oranı artarken solda sosyalist ve popülist sol gruplara gittikçe doğruluk oranının büyük bir artış göstermesi!..”

Sanırım son bir haftada yaşadıklarımıza bu açıdan bakmak ufkumuzu açabilir!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Yeni siyasetin kodları 30 Aralık 2024