Marx ve Inferno: Başlangıç
Bireyleri veya kitleleri o şekilde değil de bu şekilde düşünmeye sevk eden genel toplumsal hareket yasaları var mıdır? Yoksa her şey zihinlerde başlayıp zihinlerde mi bitmektedir? « Ce qu'on appelle idéologie, c'est seulement le reflet multiforme dans les esprits de cette histoire une et indivisible » (Plekhanov) ile monopsişizm arasındaki “gri alan” yeterince gri midir? Veya: “İdeoloji bireylerin kendi gerçek varoluş koşullarıyla kurdukları hayali ilişkiyi temsil eder.” İlk defa 1970 yılında La Pensée dergisinde yayınlanan bu ideoloji tanımı çeşitli Althusser derlemelerinde yer almaktadır. « L'idéologie représente le rapport imaginaire des individus à leurs conditions réelles d'existence. » Burada hayali olan şey gerçek koşullarla kurulan ilişkinin niteliğidir. Bu tanım basitçe “gerçeği görmüyorlar” demek olmayıp “gerçekle” özel, hayali biçimde kurulan bir ilişkiden bahsedilmektedir. Peki, “Marx’ın (ve dönemin diğer sosyalistlerinin) cehennemi” işçilerin durumu mudur, sefalet ve toplumsal koşullar mıdır? Yoksa onları analiz eden klasik ekonomi politik midir? Bahsedilen ideoloji bizzat ekonomi politiğin kendisi midir? Doğru analiz yaptığı zaman bile ideolojik olduğu ama bu ideolojiyi açığa çıkarmak, ideolojinin sakladığını veya dışarıda bıraktığını görmek için ekonomi politiği etüt etmek gerektiği tezi bir 19. Yüzyıl özcülüğü müdür (essentialism)? Aynı zamanda önce yedi kat yere sonra yedi kat göğe, ‘güneş alacakaranlıktan sonra doğar’ anlamına mı geliyor? Keza “sosyal cehennem” de derinleşmeli, emekçiler sosyal cehennemde eğitilmeli ki sonra hem koşullar oluşsun hem ideolojiden arınma gerçekleşsin ve kurtuluş gelebilsin mi denmiştir?
Galiba Marx da böyle düşünüyordu. Ama küçük bir ihtimal daha var. Belki de Marx dikkatle okuduğu ve belki de sanılandan çok daha az ayrı düştüğü Proudhon’dan –dolayısıyla Owenistlerden- “sosyal cehennem” metaforunu sadece ödünç almıştı. Tam tersi şu olabilir: Acaba Dante Marx’ın kurgusunda daha önemli, merkezi bir yere mi sahipti? Marx Kapital’in Fransızca baskısına yazdığı önsözde Dante’nin dizesini değiştirmiş ve ‘beni takip et’ – «Vien dietro a me»- yerine ‘kendi yolunu izle’ – «Segui il tuo corso»- demeyi tercih etmişti. Belki Kapital’de, genelde de öyle yapmıştı. Yapmış mıydı?
Inferno’nun ilk canto’sunda Dante karanlık ormanda kaybolur. Karanlık orman bu dünyadaki kurtuluşun karşıtıdır; yaşayanlar günahları yüzünden karanlık ormanın içlerine çekilirler –alegorik olarak günahlarını simgeleyen vahşi hayvanlar tarafından. Kayboluşun ve günahın ağırlığı altında geceyi ormanda geçiren ve sabah güneşiyle –Tanrı’nın ışığı- enerji bulan Dante bu sefer de «fiere malvagie» tarafından engellenir. Dante’nin kurtuluşa giden yolunu kesen hayvanlar bir vaşak –una lonza, bir aslan –un leone- ve zayıf bir dişi kurttur –una lupa. Kurdun zayıflığı “aç” oluşunu simgeler; her türden isteğe açıktır. Yani kurt insanı en fazla baştan çıkaracak olan günahı simgelemektedir. Bu noktada Virgilius’un ruhu –bir Pagan- yardıma gelir. Bir Pagan ruhun Inferno’da Dante’ye rehberlik yapması bile başlı başına bir cesaret örneği sayılabilir ancak şaşılacak bir şey yok çünkü Dante kendi doktrinini filozofların en büyüğü saydığı Aristo’ya dayandırıyordu. Yine de «il dilettoso monte» –Kurtuluş dağı – kolay ulaşılabilir değildir ve aslında oraya ulaşmak insan için tek başına mümkün olamaz. Benziyor mu?
Virgilius kadim bilgi ve hikmeti –yani antik Yunan ve Roma bilgeliğini- anlatır ve böylece insanı kurtaracak olanın “üstün bir güç” olacağı anlaşılır. İnsanın tek başına karşı koyamayacağı «lupa» ancak onu yeryüzünde ev ev arayarak bulup Inferno’ye geri gönderebilecek olan bu tek güç tarafından mağlup edilebilir. Bu güç tazı tarafından sembolize edilir. Meşhur tazı, «il Veltro», bir kişi midir? Bir yer midir? Dante’nin zamanında doğmuş mudur yoksa henüz insanlık buna hazır değil midir? Veya hiç mi hazır olmayacaktır da dünyadaki kurtuluş için dahi mucize mi beklemek gerekmektedir? Bu durumda Marx, Virgilius mudur? O zaman «Segui il tuo corso» ne olacak? Proudhon’un Hristiyan (sosyal) cehenneminden çıkış da temelde aynı yolu mu izliyordu? Önce kapitalizm her yere yayılacak, hatta en fenası olan tekelcilik yaşanacak, ancak yeryüzü cehennemini gördükten sonra insanlar daha iyi bir geleceğe hazır hale gelecekler. Yine de ne tek tek ne de öylesine, keyfe keder bir şey değil kurtuluş. Bunu mu söylüyor Marx dâhil bütün 19. Yüzyılın sosyalist hikâyesi? Sekülerleştirilmiş bir teolojik fikir mi?
Peki ya “ilk birikim”? “İlk günah” ve “ilk birikim”. Owenistlerle ve Proudhoncularla ortak bir tema mı? Var mı? Belki yok ya da belki daima var o zaman da “ilk birikim” demeye gerek yok. “İlk birikim” anlatısının ikna edici olmadığı açıktır. Belki vardır ama İngiliz tarımından, üstelik anlatılan şekilde doğan bir kapitalizm senaryosu kolay kolay doğrulanamaz. Aslında feodal düzeni daha çok demografik değişim (veba), tek başına o değilse de Black Death sonrasında bizzat lortların rekabeti yıkmış görünüyor. Keza lortların rekabetine izin verilmeyen, merkezi otoritenin lortları kontrol ve koordine ettiği Elbe’nin doğusunda serflik çözülmedi, daha da yayıldı. Belki lortların kooperasyonunun bozulmasından, feodal politik birikimin merkezileşmeye başlamasından doğan boşluktur ki tüccarların daha önemli bir rol oynamalarının yolunu açtı. Ama buradan sanayi kapitalizmine uzun bir yol var.
Çok daha yakından bakmak gerektiği açıktır. Bu bakışın 19. Yüzyıl ortasında, 1848 sonrası siyasi göçmenleri, özellikle Londra’daki Alman göçmenleri ve Marx’ın öncelikli olarak kimlere hitap ettiğini dikkate alması gerekecektir. Bakalım gerçekten de Marx’ın Inferno’su İngiltere’de mi doğdu (hem kapitalizm hem ekonomi politik olarak) yoksa zaten –Dante’de olduğu gibi- hep var mıydı?