Markaları e-ihracata açmak için ‘mega tüccar’ formülü
Türkiye’nin önde gelen online pazar yerlerinde çalıştıktan sonra global bir e-ticaret devinde Çin, Brezilya ve Rusya’da görev alan Yaman Alpata, altı ay önce Türkiye’de kendi girişimini kurdu. ‘MegaMerchant’, Türkçesi’yle ‘mega tüccar’, uçtan uca e-ihracat hizmeti vererek firmaların ürünlerini yurtdışına ihraç ediyor. Yaman Alpata, ‘MegaMerchant’ın aslında bir iş modeli olduğunu söyleyerek, Türkiye’deki markaların yurtdışına sorunsuz ulaşabilmesi için onlara hukuki, lojistik ve finansal altyapı hizmeti sunduklarını belirtiyor.
Nasıl Bir EKONOMİ TV YouTube kanalındaki e-Sohbetler programına katılan MegaMerchant Kurucusu ve CEO’su Yaman Alpata, girişimini kurma serüvenini “20 yıllık kurumsal hayatı arkamda bırakarak, kendi işimi kurdum. Bu 20 senenin 10 senesi e-ticaretle geçti, 5 yılında da global bir dev ile sektörün içindeydim. Çin’deki Alibaba Grubu’nun merkezinde çalışma fırsatım oldu. Orada çalışan ilk Türk bendim. Türkiye’deki e-ticaretin çok ötesinde bir yapı gözlemledim ve çok şey öğrendim. Türkiye’de çalıştıktan sonra, Çin’de, Brezilya’da ve Rusya’da hem lojistik hem ödeme tarafında sistemler kurdum. Bu süreçte 10 binlerce marka ve KOBİ ile iş yapma şansım oldu. Tam da bu nedenle masanın diğer tarafına geçmeye karar verdim” şeklinde anlatıyor.
Alpata, “Hangi ülkede olursa olsun satıcıların ortak bir sorunu var. Müşteri sayılarını artırmak istiyorlar, ama bunu nasıl yapacaklarını bilmiyorlar ya da hali hazırda ihracat yapıyorlar fakat katma değeri kendi şirketlerinde tutamıyorlar” diyor ve şunları söylüyor: “Çin, ihracatta açık ara dünyanın bir numarası. Orada bu ihracata aracılık eden ‘megamerchant’lar var. Topluca şirketleri yurtdışına açıyorlar. Biraz bundan esinlendim. Firma adı da boştaydı, böylece bu ismi almış oldum. Mega tüccar ya da büyük tüccar olarak Türkçeye çevirebileceğimiz bu kavram, bir iş modelinin ismi. Devletin planladığı ve teşviklerle desteklediği bir yapı. Diğer taraftan da kamu- özel sektör işbirliğinin güzel bir örneği. Çinli satıcılar bu sayede dünyanın her yerine mal satabilir hale geldi. ‘Biz neden yapmayalım’ diye düşündüm.”
VERGİLER, BANKA HESAPLARI GİBİ ALTYAPIYI DÜŞÜNMEDEN İHRACAT…
Bir firmanın e-ihracat yapabilmesi için hukuki, finansal ve regülatif altyapısının olması gerektiğini anlatan Alpata, “Bu noktada firmalara uçtan uca altyapı sağlıyoruz” diyerek, “Bunu yapabilmek için yurtdışında banka hesaplarınız olması, para alıp-para verebilmeniz, depo organizasyonunuzun olması, vergi ödeyebilmeniz, yurtdışı regülasyonlarla uyumlu olmanız şart. Bütün bu altyapıyı biz hazır bir şekilde oluşturduk. Bunun üstüne bir tedarik zinciri ve lojistik altyapısı kurduk. Onun üzerine de satış ve pazarlama yapılarını ekledik. Firmalar tek bir yatırım ihtiyacı olmadan, ne yapacaklarını düşünmelerine gerek kalmadan bizimle yurtdışı yolculuklarına başlayabiliyorlar” şeklinde konuşuyor.
AB’DE, İNGİLTERE’DE VE ABD’DE ŞİRKETLERİ VAR
Alpata, “Yurtdışında şirket kurma ihtiyacını ortadan kaldırıyoruz, zaten bizim Türkiye’de, AB’de, İngiltere’de ve ABD’de kurulmuş şirketlerimiz var. ‘Yurtdışında ben ürünümü nereye faturalandıracağım’ derdi ortadan kalkıyor” diyor ve şunları söylüyor: “Bir de yurtdışına mal sattığınız zaman o ülkelere vergi ödemek zorundasınız. Vergi, her geçen gün daha kompleks bir hale gelen bir konu. Bunu da düşünmelerine gerek kalmıyor. Mesela AB’ye mal satmak istiyorsan, Çevre Yasası denen EPR (Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu) var. Bununla ilgili regülasyonlara tabi olman, bir EPR numarası alman gerekiyor. Bütün bunları almak, kağıt işleriyle, bürokrasiyle uğraşmak önemli bir mesai. Biz bunları ortadan kaldırıyoruz. Yine yurtdışında bir depoya ihtiyaç var. Özellikle pandemiden sonra müşteriler sipariş ettikleri ürünü ertesi gün kapısında istiyor. Türkiye’den ertesi gün gönderdiğin zaman astarı yüzünden pahalıya geliyor. Bütün parayı kargo firmalarına veriyorsun. Malı müşteriye en yakın yere optimize şekilde götürmek gerek. Bu da yurtdışı depolarla mümkün. O depolardan da müşteriye ürünün ulaştırılması lazım. Müşterilerin lojistik problemleriyle nasıl Türkiye’de uğraşıyorsak, orda da uğraşıyoruz. Bütün bu altyapıyı firmalara sunuyoruz. Yani yurtdışında bir deposu var, ürün gönderebiliyor. Oradan sipariş geldiğinde müşteriye yollayabiliyoruz. Bunu da mümkün olduğunca en uygun maliyetlerle gönderebiliyoruz. Ürünler böylece rekabetçi oluyor.”
“KOBİ’leri yurtdışına açarak ‘e-ticaret hacmini büyüteceğiz”
E-ticarette işin katma değerini elde etmenin yolu markalaşmaktan geçiyor. Markalaşmak eskisi kadar yüksek maliyetli değil. Amazon başta olmak üzere online pazar yerleri daha küçük satıcıların markalaşması yönünde teşvik uyguluyor. Çin’deki firmalar eskiden online’da toptan mal satıyordu. Bugün Amazon’daki herhangi bir kategorinin 10 büyük satıcısından 7’si Çinli. Çin’de yaşamış bir insan olarak şunu söyleyebilirim ki; Batı dünyası onlar için Mars gibi bir yer. Kafa yapısı olarak uzaklar. Ama onlar Mars gibi bir yerde markalaşmayı başarıyorsa, biz yanı başımızdaki Avrupa’da bunu yapabilmeliyiz. Biliyorsunuz markalaşma için Türkiye, Turquality gibi bir program uyguladı. Bunlar klasik perakende mağazası teşvikleriydi. Biz hep ‘e’ versiyonlarını istiyorduk. Ticaret Bakanlığı’nın çalışması ve bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle istediğimiz bu teşvik için önemli bir adım atıldı. Şimdi genelgelerin yayınlanması bekleniyor. Bu süreçte kamu, özel sektörü çok iyi dinledi. Reklam, sipariş karşılama, platform komisyonları ve doğru içerikleri pazarlama tarafında teşvikler devreye girecek. Bir de ‘e-ticaret konsorsiyumu’ yapılması hedefleniyor. Kümeleştirme mantığıyla… Konu sadece teşvik vermek değil aynı zamanda firmaların bu teşvikten faydalanması. Ancak o teşvikten yararlanması, harcama yapmasıyla mümkün. Devletin de gidip onlara iş kurması mümkün değil. O yüzden özel sektör firmalarını da yetkilendirecek. Aslında görev verecek, biz de o göreve talibiz. KOBİ’lerin markalarını kuracağımız bu konsorsiyum altında kümeleştireceğiz. Böylece daha çok hacim yaratacağız, birim maliyetimizi optimize edeceğiz.
Çin’de OSB benzeri 105 e-ihracat merkezi var
Şu anda kullandığımız ev ve ofis ürünlerinin pek çoğu Çin’deki Ningbo’dan geliyor. Ninbo, Alibaba’nın ofisinin yakınlarında Hangzhou şehrine bir saat uzaklıkta bir yer. İçinde bir e-ihracat merkezi var. Maslak kadar bir yer… Binalar, ofisler, stüdyolar, lojistik merkezlerinden oluşuyor. Tamamen devletin planladığı bir yapı. Çin’de bu yapılardan 7-8 sene önce 4-5 tane vardı. Bugün 105 tane oldular. Burayı bir organize sanayi bölgesi (OSB) gibi düşünün. İçinde e-ticaret yapmak isteyen birinin ihtiyaç duyacağı, tüm araçlar var. Beş katlı bir AVM düşünün. Her katında bedava kullanabileceğiniz stüdyolar var ve her şeyiyle hazır. Kamerası, fotoğraf makinası… Bir kat da tamamen influencer’lara ayrılmış. İstediğin influencer’ı kolundan tutup istediğin stüdyoya gidiyorsun, adama anlatıyorsun ve sonunda canlı yayındasın, satış yapıyorsun. Bütün bunlar tek bir gün içinde oluyor. Türkiye’nin e-ticaretinin de yavaş yavaş oraya gideceğine inancımız tam. Bazı trenleri kaçırmış olabiliriz ama bazılarında önde gidiyoruz. Geleneksel havacılıkta, otomotiv endüstrisinde markamızı yaratamadık. Ama İHA’larımız SİHA’larımız var, kendi elektrikli aracımızı yapıyoruz. Çin’in de benzer bir durumu var. Klasik perakendeciliği atladılar, e-perakendeciliğe geçtiler. E-ihracat da bizim için böyle bir alan olabilir. Türkiye’de ticaret içinde e-ihracatın payı yüzde 1’lerde bile değil. Bunun yüzde 15’lere çıkabilmesi gerek. Son 3 yılda e-ihracatımız 3 kat büyüdü. Ama bazımız küçük, o yüzden yüzde 10’larda büyümemiz lazım. Türkiye’nin tedarik gücü yadsınamaz. Bunun kuvvetleneceğini düşünüyorum.